2022 siyasette büyük bir kapışmanın, iktidar ile muhalefet arasında amansız bir mücadelenin yılı olacak. Bunun emarelerini geride bıraktığımız sene boyunca gördük, deneyimledik. Seçimlerin erken ya da vaktinde yapılması bu gerçeği değiştirmeyecek. Zira ok bir kez yayından fırladı, nereye isabet edeceği ise henüz meçhul.


İktidar cephesinde 2021, idari becerisizliklerin açığa çıktığı, ekonomik krizin derinleştiği, devlet içinde kılıçların çekildiği ve tüm bunların faturasının halka çıkarıldığı bir zaman dilimini temsil ediyor. “Her kurumu fethederim, başına istediğimi atarım” anlayışına dayalı Saray rejimi, 2021’de önce Boğaziçi Üniversitesi’nde duvara çarptı. Bulu’nun atanmasına yönelik akademisyenlerin ve öğrencilerin başlattığı protesto dalgası, iktidarın itibarsızlaştırma çabalarına rağmen demokratik kamuoyunda önemli bir karşılık buldu. Ve ısrarlı mücadele sonucunda Bulu koltuğunu bırakmak zorunda kaldı. Bu sonuç, iktidarın yönetsel beceriksizliğinin nişanesi olduğu gibi ona dair “geri adım atmaz” mitinin de yıkılması anlamına geldi. Halihazırda devam eden Boğaziçi direnişi, hem iktidara hem de ona talip olanlara ders vermeyi sürdürüyor.

2021’de yangınlardan deprem, sel ve toprak kaymasına kadar yaşanan afetler, hızlı karar almakla övünen tek adam rejiminin nasıl sınıfta kaldığını gözler önüne serdi. İktidarın afet süreçlerine hazırlıklı olmayı bir yana bırakın, afetlerin daha yıkıcı sonuçlar doğurmasına neden olan ihmallerin merkezinde olduğu bir kez daha açığa çıktı. Üstelik iktidar psikolojik olarak da krizleri yönetemediğini gösterdi. Yangınlar sürerken halka otobüs üzerinden atılan çay paketleri, Saray’ın “başka bir evrende” yaşadığının kanıtı gibiydi. İktidarın beceriksizliğinin doğaya ve halka faturası çok ağır oldu. Halkın kendiliğinden hızlıca örgütlenerek dayanışma pratikleri sergilemesi ise bir umut kaynağı olarak büyümeye devam ediyor.

MUTABAKAT BOZULDU

Devlet içinde kılıçların çekildiğinin göstergesi ise Sedat Peker’in açıklamalarıydı. Peker’in üst üste dolaşıma soktuğu videoları ve tweetleri, iktidar mensuplarının ve etrafındakilerin organize suç şebekeleriyle ilişkisini ortalığa saçtı. Veyis Ateş’ten Özışık kardeşlere, Sezgin Baran Korkmaz’dan Mehmet Ağar, SADAT ve daha nicelerine varan “ünlüler geçidinin” karıştığı olaylar, tekil hadiseler olmanın ötesinde sistemsel bir çürümeyi görünür kıldı. Peker – Soylu kavgası buzdağının su üstündeki kısmıydı. Asıl mesele, devlet içindeki güçlerin arasındaki örtük mutabakatın bozulmasıydı. İktidarın hegemonyasını yitirmesi, sözünü ettiğimiz anlaşmanın rafa kaldırılmasına neden oldu. Daha birkaç yıl önce iktidarın korku aparatı olarak sahaya sürülen Peker’in taraf değiştirmesinin gerçek nedenini hâlâ bilmiyoruz. Ancak bu kavganın arkasındaki güçlerin son sözlerini söylemediğinden emin olabiliriz.

İçişleri Bakanı Soylu’nun yılın son günlerinde İBB’ye yönelik başlattığı “terör teftişi”, 2022’nin ne denli sert geçeceğinin bir göstergesi. Bu ve benzeri hamleleri, salt Soylu’nun kendi icraatları olarak görmek ve yerini sağlamlaştırma taktiğine indirgemek ise son derece hatalı. Bahçeli’nin yüksek perdeden destek verdiği İBB operasyonu, devlet içerisindeki bir güç blokunun iktidar stratejisini ifade ediyor. Bu stratejinin bir tarafında OHAL’i içeren abluka yöntemlerini yedekte tutarak muhalefeti sindirmek, diğer tarafta da devlet içinde “restorasyona” meyledenlere gözdağı vermek var. Tam da bu yüzden, Kılıçdaroğlu’nun bürokratlara uyarısını, MB, TÜİK ve MEB’in kapısına gitmesini topluma mesaj vermek kadar devlet kadrolarına yönelik bir hamle olarak da düşünmek gerekli. Muhalefetin “biz kazanırsak, içerideki kavga biter” iddiası Soylu ve MHP kanadını boşa düşürmenin, geriye kalan kadrolardan rıza devşirmenin bir ifadesi.

HALKIN BEKLENTİSİ

Ancak bunların hiçbiri, toplumsal mücadelenin deneyimi, etkisi, birikimi dikkate alınmadan dönüştürücü bir etki yaratamaz. Bugün enflasyon altında ezilen, zamlar nedeniyle geçinmekte zorlanan, iktidarın kayırmacı politikaları yüzünden işsiz, aşsız kalan milyonlarca insan, karşı karşıya kaldığı sorunların çözümü için bütünlüklü bir program ve siyasi adres arıyor. İktidara aday olanların en temel konularda ne vadettiğini, bunları nasıl hayata geçireceğini duymak istiyor. Muhalefetin geciktiği her an ise tek adam rejiminin devamını arzulayanların işine geliyor. Boğaziçi’nden, afet bölgelerindeki dayanışmalardan, “barınamıyoruz” diyen gençlerden, “geçinemiyoruz” feryadıyla sokaklara çıkanlardan öğrenilecek ortak ders, politik sözün arkasında refleksleri diri, rotası net, yüzü halka dönük bir eylemliliğin olması gerektiği…