Toplumların tarihinde bazı yıllar vardır ki, önemi, anlatılamayacak kadar büyüktür.

2022 de o yıllardan biridir.

Çünkü 2022, ister bir seçim yılı, ister seçimlerden önceki son yıl olsun, Türkiye Cumhuriyeti için ‘tamam mı’, ‘devam mı’ yılıdır.

Bir yeni yıl yazısının, kuşkusuz, karamsar olmaması gerekir. Ancak, burada sorun iyimserlik ya da kötümserlik değil, gerçeklerin sergilenmesi sorumluluğudur. Bu sorumluluk da siyasette düğümleniyor.


Siyasette de bir tarafta kendi dünya görüşünü yaşama geçirme sürecinde ne yaptığını çok iyi bilen ve bunu adım adım gerçekleştirmeye çalışan kararlı bir iktidar ve onun karşısında “çalışır görünen” ancak, asıl yapması gerekeni yapmayan bir muhalefet var.

Dahası, kimi muhalif siyasetçi ve yorumcuların, üstelik hiçbir bilimsel veriye dayanmadan, “hiç seçilme şansı yok; bu iktidarın sonu geldi” yaklaşımı sergilemeleri, tümüyle gerçeklerden uzak bir aymazlıktan başka bir şey değildir.

İKTİDAR YOLUNDA HIZLA İLERLERKEN…

Geride bıraktığımız 2021 yılında iktidarın Siyasal İslamcı özelliği çok açık bir biçimde sergilendi; Türkiye Cumhuriyeti’nin, yerinde bir deyimle, bedeni ve ruhuyla, içi oyuldu.

Bir kuyumcu titizliği ile çalışan, bunu yaparken de aşırı ve ayırımcı ve çatışmacı bir yaklaşım izleyen iktidar, dünya görüşünü tüm kurumlara yerleştirmeyi sürdürüyor. 2021’de hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti biraz daha geride kaldı: yıllardır o hamurla yoğrulan eğitim, bilimsellikten daha da uzaklaştı; kadın-erkek eşitliğinden söz edilemiyor; bilimden kültür ve sanata ve çok daha yaşamsal olarak iç ve dış barışa uzanan toplumsal yaşamın bütün alanlarında bu dünya görüşü yerleştirilmeye çalışılıyor. Kimi yerel yönetimlerin terör bağlantılı gösterilmesi yeniden gündeme getirilirken, sürece, ekonomi de açıkça eklendi; faiz, Nass’a bağlandı; devletin para babalarına ödeyeceği faizin, dinen faiz olmadığı; “hibe” olduğu fetvası verildi. Ziraat Katılım, Allah adıyla başlayan “icazet belgesi” düzenliyor!

Gidiş, dış siyasetle tamamlanıyor. Ülkenin, Siyasal İslamcı kimliği ile küresel oyuncu olmasına çalışılıyor.

Artık o noktaya gelindi ki, iktidar, Cumhuriyet’in değerlerini çok açık bir biçimde “eski” diye adlandırıyor. Cumhuriyet’in kimliğini oluşturan nitelikleri ve evrensel önemdeki değerleri, bilinçli bir biçimde yok edildi; ediliyor. Cumhuriyet kimliği tanınmaz hale getirilen Ankara’nın başkentliği de artık, yalnızca, kâğıt üzerindedir.

Yıllardır KPSS sınavlarında yazılıda çok başarılı oldukları halde, Cumhuriyet’in fırsat eşitliği uygulaması yok edilerek, sözlü sınavlarda başarısız gösterilen gençlere yapılan acımasız haksızlıkların iktidarın dünya görüşüne göre yapılmadığını mı sanıyorsunuz?
Daha nasıl açıklansın?

Rejimin kilit kişilerinin başında gelen İçişleri Bakanı, geçen gün “Biz bir şey yapmıyoruz” diyor ve “Bize yaptıran Allah’tır” diye, üstelik üç kez, haykırıyor ve “Allah ile siyaseti” özetliyordu.

Ülke, sadece tek kişi rejimi ile değil, Siyasal İslamcı özelliği her gün daha açık bir biçimde görülen tek kişi rejimi ile yönetilmektedir

MUHALEFETİN GÜNDEMİ NE OLMALI?

2022’ye girerken, muhalefetin, rejimin gerçek niteliğini göz ardı etmesinin yanında asıl sorunu, tüm “hazırız” söylemine karşın bir iktidar hazırlığı yapmamış olmasıdır.

Uzunca bir süredir sözü edilen ve nihayet geçtiğimiz günlerde açıklanan “hukuk, anayasa, yargı ve şeffaflık” başlığı altında dört konu üzerinde anlaşma sağlandığı ve ekonomi konusunun da görüşüleceği, çok geç kalınmış da olsa, kuşkusuz olumludur. Ancak, üzerinde anlaşma sağlanan bu konuların bile Demokratik Parlamenter Sistem’in bütünlüğü içinde kamuoyuna açıklanması ve tartışılması 2022’ye girerken de sağlanabilmiş değil.

Oysa, seçim güvenliğinin nasıl sağlanacağından başlanarak, seçim sonrasının “geçiş döneminde” nelerin, nasıl ve ne zaman yapılacağının en ince ayrıntısına kadar çalışılması dahası, bunun seçmene mal edilmesi gerektiği çok açıktır. Bir köklü “yeniden kuruluş dönemi” oluşturulmasının içeriği ve zamanlaması şimdiden başarı ile yürütülmeli, temel ilkeleriyle hukuk, hak ve özgürlükler, kurumlaşma, eğitim, barış ve ekonomi başta olmak üzere ana ögeleriyle yeniden yapılanma açıklık kazanmalıdır.

Muhalefetin çıkaracağı cumhurbaşkanı adayı, sürecin kilididir. Önce, adayın, Türkiye Cumhuriyetin 100 yıllık tarihinin bu en önemli seçimini kazanacağına, kamuoyu, kesin gözüyle bakmalıdır. Daha önce de yazdım, muhalefetin elinde, Başkan Erdoğan’ı, üstelik iki kez seçim yenilgisine uğratmış ve izleyebildiğim kadarıyla o başarılı kadrosunu da büyük ölçüde koruyan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu gibi bir sağlam olanak var. Adayın adının açıklanmasının “zamanlaması” ayrı konu, ancak kimin aday olacağı konusunun daha uzun süre belirsiz ve tartışmalı bırakılması da bir başka “büyük yanlıştır”.

Muhalefetin bu yanlıştan bir an önce kurtulması ve bunu, seçim süreci, geçiş dönemi ve sonrası üçlüsünün en sağlıklı bir biçimde yönetilmesi bilinci ve kararlılığı içinde yapması gerekiyor.

2021 içinde “Bunlar iyi günler, daha neler olacak neler” denildiği asla unutulmamalıdır. 2022’de, muhalefetin, yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminin sonucunu ve ülkenin geleceğini belirsiz, kuşkulu ve bilinmez kılmaya, tarihsel olarak da toplumsal olarak da, hiç ama hiç hakkı yoktur.

Oysa yeni yıla toplumun umutla ve iyimserlikle girmeye her zamankinden daha çok hakkı var.

Yeni yılınız kutlu olsun.