Başlıktaki sorunun yanıtını dün Milliyet ve Hürriyet’ten okudum: Oylamadan bir gece önce Türkiye heyeti UEFA İcra Kurulu üyeleri ile tek tek görüşüp 9 oyu garantilemişti. Çok da başarılı (hem de Nusret’li) bir sunum yapıldı. Ancak, UEFA Başkanı Ceferin son anda o üyelerle konuşup oylarını değiştirtti!

Haberin içinde bir de şu var; TFF bu yıl içinde yapılacak UEFA Başkanlığı seçiminde Ceferin ismine karşı çıkmayacak ama desteklemeyecekmiş de! Ne demekse?
Bunca uğraşıp, bu kadar hazırlanıp, memleketi önemli bir milli dava mücadelesi havasına soktuğunuz bir konuda sizin altınızı oyan bir adama tepki bu kadar!
O milli dava havası içinde, oylama sonucunun açıklanmasına saatler kala, bir grup lise öğrencisinin muhabbetine tanık oldum. Hepsi “Kesin Almanya alır” diyordu. Nedenini bilmiyorum ama çocuklardaki algı buydu.

Öte yandan, hangi spor mecrasında “konunun uzmanı gazeteciler”in tartışmasını dinlediysem hepsi de durum “Kafa kafaya” diyor, oy hesapları yapıyor, oylamanın eşitlikle biteceğini ve sonucu başkanın oyunun belirleyeceğini söylüyorlardı.
Oylar açıklanınca gördük ki Almanya’nın 12 oyuna karşı Türkiye 4 oy almış! Yine dış güçlerin oyunu, yine Türkiye’ye karşı komplo, Türkün Türk’ten başka dostu yok muhabbetleri…

Futbol yalnızca futbol değildir! Öyleyse nedir? Yukarıda değindiğim haberlerde Ceferin’in aleyhimize kulis yapıp Türkiye’yi destekleyecek üyelerin oyunu son anda değiştirdiği söyleniyor da o üyeleri ne söyleyerek, nasıl ikna ettiği söylenmiyor.

Muhalif gazetelerde ne söylemiş olabileceğine dair bir ipucu var aslında, yabancı gazeteler de oylama öncesi ortaya konana UEFA değerlendirme raporundaki o noktaya dikkat çekiyordu: “Türkiye’nin riskleri var; ülkenin insan hakları alanında bir eylem planı yok.”

UEFA’nın değerlendirme raporu; yalnızca futbol olmayan futbolun aynı zamanda insan hakları olduğunu söylüyor!

Bunlar konuşulurken, Erdoğan Almanya’ya uçuyordu. Aramızda bir papaz sorunu olmadığı halde ilişkilerin papaz olduğu Almanya’ya! ABD ile malum halimizin ardından yeniden AB’ye yönelmenin de bir göstergesi olarak, Almanya ile arayı düzeltici bir ziyaret gerçekleştiriliyor!
2024’ü bize karşı kazanan Almanya’nın sokakları, medyası, siyasetçileri ayakta! Tamam, ticaret yapacağız, Suriyeli mültecilerin buralara kadar gelmesine de engel olacağız, ama ya insan hakları diyorlar!

Merkel de Erdoğan’la buluşmadan hemen önce, Türkiye ile çalışmak istediklerini ancak toplantılarda insan hakları konusunu da gündeme getireceğini söyleyip; “(Türkiye’de) İnsan hakları görmek istediğim gibi değil” dedi.

Peki, ne gibi?

Ne gibi olduğuna dair, Odatv’de geçen gün çarpıcı bir haber vardı: Siirt’te HDP’nin İl Genel Meclisi eski üyesi İdris İlhan, “Dolar yükseldiği için batmıyoruz, battığımız için dolar yükseliyor. Dolar: 7.15” diye tweet attığı için “terör örgütü propagandası yapmak” ve “Sermaye Piyasası Kanunu’na muhalefet” suçlarından tutuklanıp hapse atıldı!
Konuyu tartıştığım eski savcı/hukukçu CHP’li İlhan Cihaner’in ilk tepkisi tek sözcükle “Dehşet” oldu.

Dehşet; çünkü o değerlendirmeyi terör suçu sayıp insanı hapse atacaksanız yüzbinlerce kişi her an hapse girebilir, aklını Saray’a emanet etmemiş hiçbir ekonomist de hapisten çıkamaz demektir!

Dehşet; çünkü terör ve propaganda suçlarının ne denli geniş ve vahşi kullanıldığının bir kanıtı!

Dehşet; çünkü tam da “terör suçlarını kapsamayacak” bir af yasası konuşulurken; uyuşturucu tacirlerinin salınıp kimlerin içeride tutulacağının göstergesi.

Cihaner’in mesleki birikimiyle işaret ettiği bir başka nokta da Sermaye Piyasası Kanunu’na muhalefet noktası: Böyle bir suçun oluşması için Sermaye Piyasası Kurulu’nun (SPK) yazılı başvurusu/şikâyeti gerekiyor. Ya da suçlanan kişinin, fiili ile, kendisine ekonomik bir menfaat temin etmesi. Söz konusu vakada ikisi de yok.
Ne dersiniz? Ceferin belki de İdris İlhan olayını anlatarak vazgeçirmiştir Türkiye’ye oy verecekleri!