Görünen o ki, Türkiye yeni aldığı Fatih arama gemisi ile kendi karasularında eylenirken, Kıbrıs dahil bölgede aramalara devam edilecek ve sondaj çalışmaları başlatılacak Türkiye’nin içinde bulunduğu kriz ortamında çatışmaya girmesi beklenmiyor

21.Yüzyıl Enerji Geçiş Sürecinde Doğu Akdeniz

BirGün sayfalarında bu konuda pek çok yazı yazıldı. Gerek benim, gerekse İbrahim Varlı’nın yazılarını okuyanların neler olup bittiği üzerine bir temelleri vardır. Ancak okumamış olanlar için kısa bir özetle başlamakta yarar var.

2000 yılından bu yana, İsrail, Lübnan, Kıbrıs ve Mısır’ı içine alan Doğu Akdeniz Havzası'nda yeni doğalgaz rezervleri keşfedildi. Yaklaşık 3.5 trilyon metreküplük bölge rezervinin yeni keşiflerle 4 trilyonun üzerine çıkabileceği söz konusu.

Son 15-20 yılda arama, geliştirme çıkarma ve pazarlara ulaştırma üzerine anlaşmalar yapılmakta. Emperyalizmin sivrisinekleri , kimilerinin tanımıyla enerjinin küresel devleri , yapıları gereği hemen bölge ülkelerinin damarlarına yapışmış durumdalar. Fransız TOTAL, ABD- Exxonmobil ve Noble Energy, İtalyan ENİ, Hollanda kökenli Royal Dutch-Shell, Norveç- Statoil, Kore- Kogas , Rus Novatec, Katar Qatar Petroleum ve diğerleri…

İsrail bir süredir kendi iç tüketimi için doğalgaz çıkarmayı sürdürmekte. Ancak mevcut rezervlerin başta Avrupa olmak üzere dış pazarlara sevki henüz sağlanamadı. Lübnan ile yapılan anlaşma Lübnan Parlamentosundan geçmedi. Mısır ile yapılan anlaşma da öyle…

Diğer ülkeler ise henüz yolun başındalar.

Petrolün, gazın olduğu yerde çatışma olmaması şaşırtıcı olurdu. Doğu Akdeniz de bizi şaşırtmıyor. İsrail Lübnan ile, Kıbrıs Türkiye ile Münhasır Ekonomik Bölge ( BEM) çatışması içindeler. Kıbrıs ise, 2003, 2007 ve 2010 yıllarında sırasıyla Mısır, Lübnan ve İsrail ile MEB anlaşmaları yaptı, sınırlar belirlendi. MEB konusunda kıta sahanlığı tezini savunan Türkiye en son Kıbrıs açıklarında arama faaliyetlerinde bulunan ENİ’yi engelledi. Henüz denizlerde bir it dalaşı yaşanmamış olsa da, son Mısır, Yunanistan, Kıbrıs üçlü toplantısında Mısır gerekirse güç de kullanırız mesajı vererek bu ihtimalin uzak olmadığı sinyallerini verdi.

Enerji geçiş koridorlarında mücadele
Bu kısa özetten sonra, sıra geldi bölgenin enerji-politik labirentinde bir tur atmaya…

Görünürde öncelikli üç düğüm noktası bulunmakta, sırasıyla; Kıbrıs, Suriye ve Lübnan . Merkezdeki düğüm Kıbrıs’ı en sona bırakıp Suriye’den başlayalım. Suriye’de emperyalist müdahalenin yedinci yılını geride bırakırken 2011’ den bu yana kartların el değiştirdiğini görüyoruz. Müdahalenin başat nedenlerinden biri de şüphesiz enerjidir. Suriye’nin petrol ve gaz rezervleri dünya ölçeğinde sadece binde 20’ler seviyesindedir. Ancak devasa bir pazar olan Avrupa ile devasa bir kaynak olan Ortadoğu arasında – Türkiye ile birlikte- önemli bir geçiş noktasındadır. Avrupa’yı Rusya’ya gaz bağımlılığından kurtaracak önemli bir alternatifin geçiş güzergâhındadır. Dolayısıyla, Ortadoğu’daki kaynak ülkeler, AB, ABD ve Rusya için önemi ortadadır. 21.Yüzyıl enerji geçiş sürecinde doğalgaz giderek daha fazla kendine yer bulmaktadır. İşte bu yüzden Suriye’deki müdahalenin içinde Katar ve Suudi Arabistan yer almışlardır. Giderek doğalgaza daha fazla yatırım yapacağını beyan eden Suudi Arabistan için ilk sırada İran faktörü yer alsa da ikincisi gaz faktörüdür. İran için de öyle. Her ne kadar bugün Türkiye ile sorun yaşamıyorsa da yakın gelecekte yaşamayacağını garanti görmemektedir. Dolayısıyla Batı'ya çıkış güzergâhında Türkiye dışında ikinci bir alternatif aramasından doğal bir şey olamaz. Ayrıca geçiş güzergâhı olmaktan öte hep atlanan bir konu da Suriye’nin deniz altı rezervleridir ki tahmini 700 milyar metreküp gaza tekabül eder. Bu Mısır’dan sonra bölgedeki en büyük rezervlerden biridir. Suriye’de gelinen son nokta, Katar, Türkiye ve Suudiler için kayıpken Esad, Rusya ve İran için bir kazanımdır. Ancak yine de bir düğüm söz konudur.

Lübnan, İsrail ile MEB anlaşmazlığını hâlâ çözememiş olup Suudi- İsrail flörtü ile yıldırılmak istenmektedir. Buna rağmen iki bölgede arama ihalelerini sonuçlandırmış bulunmaktadır.

21-yuzyil-enerji-gecis-surecinde-dogu-akdeniz-512987-1.
İsrail’e gelince keşfedip, bir bölümünü iç piyasada tükettiği doğalgazın kalan büyük kısmını dış pazarlara, özellikle Avrupa’ya nakletmenin yollarını arıyor. Türkiye ile sorunlarını görece çözüp bir boru hattı tesisi planları var, ancak öyle anlaşıyor ki bu proje şimdilik beklemede.



İsrail’e gelince keşfedip, bir bölümünü iç piyasada tükettiği doğalgazın kalan büyük kısmını dış pazarlara, özellikle Avrupa’ya nakletmenin yollarını arıyor. Türkiye ile sorunlarını görece çözüp bir boru hattı tesisi planları var, ancak öyle anlaşıyor ki bu proje şimdilik beklemede.

Doğu–Med boru hattı projesi yüksek maliyeti nedeniyle beklemede. Bu tür yüksek maliyetli projelerin hayata geçmesi zaman alıyor, 2012 Hayfa Anlaşması ile planlanan dünyanın en uzun deniz altı elektrik hattı (1150 Km. İsrail-Kıbrıs-Yunanistan üzerinden Avrupa’ya) hala başlayabilmiş değil. En son 2018 ilk çeyreğinde başlanacağı söylenmiş ancak henüz bir adım atılamamıştır. Öte yandan dış pazarlara kısmi sevkıyat planlanmış olup, İsrail şirketi Delek ve Noble, Mısır Dolphin Enerji ile on yıllık bir gaz anlaşması imzalamışlardır.

Mısır, Zohr bölgesinde 850 milyarlık yeni keşifle önemli bir aktör haline geldi. Geçen hafta Kıbrıs ile gaz sevkıyatı üzerine bir anlaşma gerçekleştirdiler. Bu anlaşmaya göre Kıbrıs gazı Mısır LNG tesislerinden Avrupa’ya sevk edilecek.
Türkiye’ye gelince; Suriye’de giderek açmaza giren, komşularıyla sorunlu, ekonomik kriz içinde debelenen Erdoğan’ın eli giderek zayıflamakta ve daha kolay taviz koparılabilir bir konuma gelmekte. Süreç bu minvalde gelişecek gibi. Böyle olursa Rusya ile ilişkiler ters yüz olabilir. Bölge enerji ticareti açısından Erdoğansız bir senaryonun da kapalı kapılar ardında tartışıldığı açık.

Doğu Akdeniz’in odak noktası Kıbrıs
Doğu Akdeniz denklemi içinde bu gün için görünür olmasa da odak noktası Kıbrıs’tır .

Neden mi?

Kıbrıs düğümü çözüldüğü takdirde bölge doğalgazı Türkiye üzerinden Avrupa’ya daha ucuz sevk edilebilecek. Arama, geliştirme, çıkarma işlemleri hız kazanacak. Avrupa için ikinci bir alternatif olup, Rusya’ya bağımlılık azalacak. Mısır, Kıbrıs ve Yunanistan ikinci planda kalacak, Türkiye’nin önemi artacak. Görüleceği üzere, Türkiye açısından da Kıbrıs sorununun çözümü önem arz etmekte.

Aksi takdirde, Doğu-Med Hattı gerçekleşirse Kıbrıs’ın , İsrail, Lübnan, Suriye hatta Mısır gazı için bir ortak nokta bir hub olma ihtimali yüksektir.

Yakın gelecek ne vaat ediyor?
Görünen o ki, Türkiye yeni aldığı Fatih arama gemisi ile kendi karasularında eylenirken, Kıbrıs dahil bölgede aramalara devam edilecek ve sondaj çalışmaları başlatılacak Türkiye’nin içinde bulunduğu kriz ortamında çatışmaya girmesi beklenmiyor. Çok Uluslu Şirketlerin bölgedeki çalışmalarını engellemek, ABD, İtalya, Fransa, Norveç, İngiltere vb.lerini karşısına almak durumuna denk gelir ki bu Erdoğan’ın göze alabileceği bir durum değil. Çıkartılacak gazın sevki hali hazırda LNG terminallerinin önemini arttırıyor. Zaten LNG de dünya ölçeğinde yükselen bir eğilim göstermekte.
Sözün özü öyle ya da böyle Doğu Akdeniz gazı çıkarılacak ve ÇUŞ’ların karları katlanacak. ÇUŞ’ların diyorum zira bölgeden çıkarılan gaz gelirlerinin büyük bir kısmı bu şirketlerin kasasına gireceği kesin. Örneğin Mısır Zohr bölgesinde 8,5 milyar metreküp gazın gelirinin ancak % 30’unu kasasına koyabilecek . Bu da en iyi ihtimalle. Zira yaptığı anlaşmayla gelirin % 70’inin (İtalyan ENİ %30, Rus Rosneft %30 ve :BP %10.) ÇUŞ’lara vereceğini taahhüt etmiş durumda. Bu durum diğer bölge ülkeleri için de böyle.

Not: Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) nedir?
MEB, 1982 yılında imzalanan Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin 55’ten 60’a kadar olan maddelerinde açıklanmıştır. Bu maddelere göre özetleyecek olursak MEB; 200 deniz mili boyunca ülkelere canlı ve cansız doğal kaynakların araştırılması ve işletilmesi, denize ilişkin genel araştırma yapma hakkı, deniz üzerine tesis inşa etme, denizaltı kabloları ve petrol boruları döşeme serbestliği tanıyan hukuki bir kavramdır. (1) “Kıta Sahanlığı” daha jeopolitik bir anlam taşırken, Münhasır Ekonomik Bölge kavramı daha çok ekonomik ve hukuksal bir anlama sahiptir.

Türkiye bu 200 deniz milini kabul etmemektedir. Dolayısıyla ortada bir Yunanistan’ın BM’yi refere ettiği harita, bir de Türkiye’nin kendi çizdiği bir harita bulunmakta.