Hindistan’da yaşananların pek çoğu Türkiye’de aksediyor. Cumhurbaşkanı’na saygı göstermeyen ya da hükümetin Suriye politakasındaki kusurlara İşaret eden gazetecilere saldırı artık rutİn

21. yüzyıl faşizminin eşiğinde

> Vijay Prashad @vijayprashad

Birkaç büyük demokratik ülke - Hindistan, Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri - 21’inci yüzyıl faşizminin kenarındalar. Meseleler Hindistan ve Türkiye’de daha ham, çünkü bu ülkelerin daha az gelişmiş bir özgürlükçü gelenekleri var. Bu zayıf özgürlükçü gelenekleriyle, umutsuzluğun en derin diplerine kayma tehlikesi içindeler. Fakat özgürlükçülük ABD’de de kaybolmakta. Cumhuriyetçi Parti adaylarının söylemleri sert. Dünya görüşleri öfkeli. Sosyal vizyonlarını aile ve ulus idare ediyor. Narendra Modi (Hindistan), Recep Tayyip Erdoğan (Türkiye) ve Ted Cruz/Donald Trump (ABD) birbiriyle yer değiştirebilir. Onlar 21’inci Yüzyıl Faşizminin yüzleri.

Hindistan karmaşa içinde. Başkent Yeni Delhi’de Öğrenci Birliği’nin seçilmiş lideri Kanhaiya Kumar tutuklandı, halkı hükümete karşı kışkırtmakla suçlanıyor. Davayı İçişleri Bakanlığı açtı. Kumar adliyeye getirilecekken toplanan öğrenci ve hocalara Aşırı Sağcılar saldırdı. Birkaç gazeteciyi de dövdüler. Bu adamlar, kendileriyle aynı fikirde olmayan herkesi milliyetçilik karşıtı ilan ediyor. Bunlar, Hindistan’ın Başbakanı Narendra Modi tarafından yönetilen Aşırı Sağcı; BJP bağlantılı adamlar. Ülke bölünmüş durumda. Milliyetçilik karşıtlarına müsamaha gösterilmemesi gerektiğini düşünen çok kişi var. Bu linç psikolojisi. Özgürlükçülüğün inşası için yasal gereklilikleri takmıyor. İntikam istiyor, bu duygu sorumsuz medya ve Aşırı Sağ tarafından tahrik ediliyor.

Hindistan’da yaşananların pek çoğu Türkiye’de aksediyor. Cumhurbaşkanı’na saygı göstermeyen ya da hükümetin Suriye politikasındaki kusurlara işaret eden gazetecilere saldırı artık rutin. Cumhuriyet Gazetesi’nden Can Dündar ve Erdem Gül hâlâ tutuklu. Yöneltilen suçlamaların hepsi yalan. Tıpkı Kumar’a isyana teşvikten açılan dava gibi. CHP Milletvekili Barış Yarkadaş, Dündar ve Gül’ün tutukluluğunun amacının Türkiye’nin Suriye politikasına muhalefet edenlere gözdağı vermek olduğunu söyledi. Fakat amaç bundan daha fazlasıydı.

Kürtlerin yaşadığı bölgelerde ilan edilen sokağa çıkma yasakları çok az haber edildi. Tutuklanma korkusu çok yaygın. Fakat tutuklanmak problemlerin en küçüğü. Faşist eğilimli özel kuvvetler politik cinayetler işlemek konusunda hünerliler ve bıçaklarını gölgede biliyorlar.

ABD’de “dostane faşizmin” çok daha az bariz, çünkü saldırı medyaya ya da öğrenci örgütlenmelerine değil. Latinler ve Afro-Amerikalılar başta olmak üzere, yoksul işçilere yönelik sert polis teknikleri uygulanıyor. Polis artık sadece silah taşımıyor. Askeri muharebe için silahlanmış durumdalar ve yoksul işçilerin sokaklarında devriye geziyorlar, Kandahar ya da Bağdat sokaklarında devriye geziyorlarmış gibi. İngiliz Guardian gazetesine göre, 2015’te polis en az 1140 kişiyi öldürdü. ABD’de ‘Siyahların Hayatları Değerlidir’ (Black Lives Matter) protestoları başladığında, Cumhuriyetçi politikacılar -Ted Cruz gibi- bu hareketin polis cinayetlerini teşvik ve tebrik ettiğini söyledi. Ferguson’da protestocuların sert şekilde gözaltına alınması ve gazetecilere yönelik şiddet, gidişatı belirledi.

Burada ne dönüyor? Neden bu demokrasiler gerilim altında çatırdıyor?1930’lardan beri bir muhalifi katrana boyamanın en etkili yolu olarak “faşizm” terimini savurmak çok kolay. Faşizm hassas bir politik kavram. Büyük ekonomik çöküş dönemlerinde, işçi kalkışmaları politik liderliğin meşruiyetini kırarlar. Hiçkimse iktidarın halkın sorunlarına derman olacağına inanmaz. 1930’larda sola ilineklenen bu hareketler, sosyalist ve komünist liderlikler altında işliyordu. Bu saldırı karşısında kendini korumak için iktidar elitleri, sola kızgınlıklarını yansıtan popülist sağı desteklediler. Azınlıkları günah keçisi ilan ettiler -teknikleri cinayetti- ve ayak bağı olarak gördükleri anayasallığa saldırdılar. Bu faşizmdi.

Bugün ekonomik kriz yine had safhada. Hem Erdoğan hem de Modi’nin iktidarı işçi hareketlerini engellemeye uğraşıyor. Soma’daki şiddetin kokusu hala burunlarımızda tazeliğini koruyor. Hindistan’da Modi hükümeti işçi yasalarını zayıflattı. Hem Türkiye hem de Hindistan’da emekçilere ev sahipliği yapan sol, seçimlerde ve sokak protestolarında boy gösterdi. Her iki ülkede de sol 1930’lar Almanya’sı ve İtalya’sındaki kadar güçlü değil. Erdoğan’ın ve Modi’nin Aşırı Sağı, kendileri krizde olan bu hareketlerin kafasını çekiçlemek ihtiyacı hissetmedi. Fakat Aşırı Sağın alışkanlığı şiddete başvurmak. Onlar da solun -örgütsüz dahi olsa- alternatif bir bakışı olduğunu biliyor. Azınlık hakları için savaşan ve işçileri örgütleyen sola ve özgürlükçülere yakıcı bir saldırı gelmeli. Örgütsüz bir toplum içerisindeki korkutulmuş halk Aşırı Sağın rahatı için korkarak sığınmacıları alır. 21.yüzyılda faşizm budur.
1937’de Marksist, Alman oyun yazarı Bertolt Brecht, “Sendikaların, katedrallerin ve diğer kültürel anıtların yok edilmesinin aynı anlama geldiğini yeterince hızlı ve doğrudan fark edemedik” dedi. Bugün al aşağı edilenler katedraller değil fakat azınlıkların kültürleri, eğitim ve ilerleme fikri. Bu kurumları savunmak Aşırı Sağa direnç göstermenin bir parçası. Aşırı Sağ sadece demokratik normlara değil aynı zamanda halk demokrasisi kültürüne de karşı savaşta.

Çeviri: Ömür Şahin Keyif