İktidar İstanbul seçimlerini gasp ederek içine düştüğü hegemonya krizini derinleştirdi. Egemen güç bloku içindeki çatırdamayı durdurayım derken daha da görünür kıldı. İmamoğlu’nun mazbatasını alması sonrasında dinginleşebilecek muhalefet dalgası yükselişine devam ederken AKP içinde kazan kaynıyor. Bugüne gelinmesinde pay sahibi olan Gül, Davutoğlu, Babacan bir yandan TÜSİAD bir yandan açık bir biçimde Saray’ı ve yapılanları eleştiriyor. […]

İktidar İstanbul seçimlerini gasp ederek içine düştüğü hegemonya krizini derinleştirdi. Egemen güç bloku içindeki çatırdamayı durdurayım derken daha da görünür kıldı. İmamoğlu’nun mazbatasını alması sonrasında dinginleşebilecek muhalefet dalgası yükselişine devam ederken AKP içinde kazan kaynıyor. Bugüne gelinmesinde pay sahibi olan Gül, Davutoğlu, Babacan bir yandan TÜSİAD bir yandan açık bir biçimde Saray’ı ve yapılanları eleştiriyor.

Eski AKP’lilerin yeni parti hazırlığı belli ki İstanbul seçimlerinin sonucunu bekliyor. 24 Haziran sabahı faturanın kendilerine kesilmesini istemediklerinden şimdilik sahada görünür olmayı ertelediler. Kendilerince uygun zamanı bekliyorlar. Mesajları ise daha çok uluslararası ve yerli sermaye gruplarına, gidişattan rahatsız muhafazakâr kalem ve makam sahiplerine. Ürkek adım atan eski AKP’lilerden farklı olarak TÜSİAD YİK Başkanı Özilhan, net bir konuşma yaparak hâkim sermaye sınıfının tavrını dışa vurdu. Mealen bizim ekonomide beklentilerimiz var siz seçim gasp etmekle meşgulsünüz dedi. Bu gaspın işaret ettiği eğilimin sermaye birikim rejimi için tehdit olduğunu ima etti. İçerik olarak yeni değil ama üslup açısından farklıydı; Erdoğan’ı da kızdıran bu üslup oldu. Zira iktidarın her sopa gösterişi sonrasında geri atmaya alışkın sermaye açıktan meydan okuyordu.

İktidar blokunda böylesine çatlak sesler artarken, Erdoğan’ın ve Yıldırım’ın 23 Haziran için bütünlüklü bir seçim stratejisi yok. İmamoğlu’nun sloganlarını ve vaatlerini çalacak kadar acz içindeler. İkinci kez seçimi kaybetmekten korkan AKP kadroları büyük bir telaş içinde, Binali Yıldırım da buna dahil. 31 Mart öncesinde Erdoğan, Bahçeli ve Soylu’nun beka ve kutuplaştırma siyasetine “mesafeli” görünen Yıldırım bugün rakibine karşı agresif bir üslup takınıyor, İmamoğlu’nun başardıklarını kendine mal etmeye çalışıyor. Bakmayın siz yer sofrasında verilen “sizden biriyim” fotoğraflarına, İstanbullu Saray sofrasında yenilip içilenleri, kimin kendinden olup kimin olmadığını gayet iyi biliyor. Ulaşımdan su faturalarına gündelik yaşamına dokunan somut adımların ancak gerçek bir değişim neticesinde atılabileceğinin farkında.

AKP İstanbul adayının sokaklarda seçimlerin iptaline dair soru ve eleştirilerle karşı karşıya kalması susmaya mahkûm edilmek istenen yurttaşın cesaretini gösteriyor. Yıldırım’ı “oyları çaldılar” noktasından “yargı kararı” demeye götüren iktidarın karşısına dikilen bu cesaret. İstanbullunun barışçıl ve demokratik protesto hakkını kullanma hakkını kimse elinden alamaz, onu tehdit edemez. Yıldırım’a yönelik protestolar Soylu’nun iddia ettiği gibi rövanşizm beklentisinden değil kendisinin İmamoğlu’nun meşru başarısını yok sayan sürecin bir parçası olmasındandır. Sandıktan çıkmamak başkadır sandıktan çıkanı tanımamak başkadır. İlki unutulur, ikincisi ise asla hafızalardan silinmez.

Demokratik kitle örgütlerinin halk iradesine sahip çıkma çağrıları, sandık güvenliği için seferber olan barolar, İstanbul gönüllülerine kendini kaydeden İstanbullu yurttaşlar aynı hedefe kitlenmiş durumda. O hedef basit bir koltuk değişimi değil, köhnemiş bir yönetim anlayışının, rant düzeninin tarihe karışıp yerine demokratik, kamucu bir idarenin tesis edilmesi. Saray ne pozisyon alırsa alsın, YSK ne yaparsa yapsın, kim ne tehdit savurursa savursun bu amaç etrafında bir araya gelen insanlar mücadelesine devam edecek.

Bakmayın siz “bu seçim hükümet seçimi değil, başkanlık seçimi değil” diyen Erdoğan’a, 23 Haziran öncesi ve hemen sonrasıyla Türkiye’nin önümüzdeki on yılını belirleyecek. Çünkü ekonomik krizden dış politikaya tüm gerilimlerin üst üste geldiği bir dönemde gerçekleşecek. İktidar bloku ya tamamıyla çözülecek ya da çözülmemek için yeni maceralara girişecek. O nedenle biz yalnızca İBB koltuğunda kimin oturduğunu değil İmamoğlu ile güçlenen değişim rüzgârının siyasette, ekonomide ve dış ilişkilerde nerelere ulaşacağını konuşacağız.