25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma ve Mücadele Günü’ne doğru giderken feminist örgütler,kadına yönelik erkek şiddetinin arttığını ancak bakanlığın Covid-19 verileri gibi şiddet verilerini de gizlediğini vurguladı. Kadınlar, 25 Kasım’da dayanışma çağrısı yaptı.

25 Kasım'a giderken: İsyanımızın sesini birleştirmek için bir aradayız

SEDA BALMUMCU - YAREN ÇOLAK

Dünyayı etkisi altına alan koronavirüs salgını nedeniyle tüm dünyada ‘evde kal’ çağrıları yapılırken ev içi şiddet ve kadına yönelik erkek şiddeti de artış gösterdi.

Birleşmiş Milletler’in (BM)haziran ayında hazırladığı rapora göre tüm dünyayı ekonomik ve sosyal olarak etkileyen ve hâlâ etkisi devam eden bu süreçte, kadına ve kız çocuklarına yönelik şiddet orantısız bir şekilde arttı. Raporda, hükümetlere yapılan çağrıda hükümetlerin bu alana yönelik programları ve tedbirleri acilen gözden geçirmesi gerektiğine vurgu yapıldı.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformunun raporuna göre ise ülkede ilk on ayda 397 kadın erkek şiddeti sonucu yaşamını yitirdi. 151’i ‘şüpheli ölüm’ olarak kaydedildi. Kadınlar en ‘güvenilir’ yerlerde, yakınları tarafından öldürüldü. Kadınların 143’ü evinde katledildi. Failleri ise erkek akrabaları ve partnerleri oldu. Kadınların 136’sı ateşli silahla yaşamını yitirdi.

İçişleri Bakanlığı’nın adeta reklam çalışması gibi kadın cinayetlerinin azaldığına dair yayımladığı raporlar ise tüm bu verilerle ve her gün yaşadığımız gerçeklikle örtüşmüyor.

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma ve Mücadele Günü’ne doğru giderken kadın örgütleri ile artan erkek şiddetine rağmen hedef alınan İstanbul Sözleşmesi’ni ve taleplerimizi konuştuk.

COVID-19 VERİLERİ GİBİ, ŞİDDET VERİLERİ DE GİZLENİYOR

25-kasim-a-giderken-isyanimizin-sesini-birlestirmek-icin-bir-aradayiz-807512-1.Pandemi döneminde kadına yönelik şiddetin arttığına vurgu yapan Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, “Türkiye’de şiddet Covid-19’dan önce de vardı ancak pandemideekonomik güçsüzlük, karantinada yan yana durmanın getirdiği yoğunluklarla beraber şiddette ciddi artışlar oldu. Biz bu artışı tam bilemiyoruz çünkü pandamı döneminde şiddet artarken Alo 183 çalışmadı. Covid-19 verilerini öğrenemediğimiz gibi şiddet verilerini de öğrenemedik. Bizim hattımıza gelen yardım çağrılarındaki yüzde 80’lik artıştan yola çıkarak biz şiddetin artığını dile getiriyoruz” ifadelerini kullandı.

Salgın sürecinde şiddet artarken İstanbul Sözleşmesi’nin tartışılmasına tepki gösteren Güllü, “Bir tarafta kadınlar merdiven altında güvencesiz işlerinden atılırken, ölürken biz ‘Sözleşmeden çekilelim mi?’ diye tartıştık. Bugün Türkiye bir kadın politikasızlığıyla yüz yüze. Ancak tüm bunlara rağmen umutsuzluk yok, mücadeledeyiz, sokaklardayız, mağdurun yanındayız. 25 Kasım’da bir kez daha bu şiddetin önlenebilmesine yönelik hükümetin alması gereken önlemleri alması çağrısında bulunuyoruz” dedi.

“Biz artık kadınların öldükten sonra davalarını takip etmek istemiyoruz” diyen Güllü sözlerini şöyle noktaladı: “Ölmeden evvel birilerine ulaşabilmeyi sağlıyoruz. Bunun için de kendi çalışmalarımızı yürütüyoruz. Kadın örgütleri bir araya gelerek Eşitlik ve Kadın Platformu’nu kurduk. Örgütlü mücadelenin kazanımına inanıyoruz. Alo183’ün kadınların ulaşamadığı bir hat olması nedeniyle kendi hattımızı sisteme geçiriyoruz. Akıllı telefonu olmadığı için bu hatlara ulaşamayan kadınlar var biz de onlara telefon dağıtmaya başladık. Belediyelerle acil yardım protokolleri yaptık ve tabii her yerde kadınlara haklarını ve nereye nasıl ulaşacağını anlatıyoruz.

6284 sayılı yasanın yeterli şekilde uygulanmasını, elektronik kelepçenin yaygınlaşmasının, ısrarlı takibin suç ihdası ile TCK’de yer almasını, 7/24 acil yardım hatlarının hükümet tarafından sadece şiddet için hizmete sunulmasını, kadın politikasızlığından vazgeçilerek kazanılmış kadın haklarının sahiplenilmesini, erken yaş evliliği faillerine af getirilmesi konusunun kapatılmasını, nafaka konusunda gereksiz tartışmaların yapılmamasını talep ediyoruz.İstanbul Sözleşmesi tartışmalarından vazgeçilmesi için mücadeleye devam. ”

VERİLERİN GİZLENMESİ, ŞİDDETİ ÖNLEMEYE ÇALIŞMAMANIN GÖSTERGESİ

25-kasim-a-giderken-isyanimizin-sesini-birlestirmek-icin-bir-aradayiz-807513-1.Türkiye’de kadına yönelik şiddet konusundaki veri eksikliğine dikkat çekenKadınlarla Dayanışma Vakfı (KADAV) Üyesi Av. Arzu Aydoğan, “Niteliksel veriyi geçelim bir yana sağlıklı, doğrulanmış ve dikkatle ayrıştırılmış niceliksel veri de yok. Bu durum sadece pandemi dönemine özgü değil, Aile Bakanlığı’nın kadına yönelik şiddetle ilgili en son yayımladığı güvenilir araştırmanın tarihi 2015 yılı. Tamda o yıllardan itibaren en yetkili ağızlardan sık sık şunu duyduk: Şiddet aslında artmadı, şiddet hakkında çok konuşuluyor, artı gibi gösteriliyor. Buna mukabil sığınak kapasitesinin yetersizliği, yada kapasitenin artırıldığı da söyleniyor. Şiddet artmıyor ise yer sıkıntısı neden yaşanıyor?Denebilir ki ne fark eder; ‘Yılda 100 kadın şiddete maruz bırakıldı’ demek ile bin kadın şiddete maruz bırakıldı demek arasında ne fark var?Her hal ve şart altında kadına yönelik şiddetin önlenmesi gerekir” dedi.

Aydoğan, “Veri eksikliği başka bir gerçeğin göstergesi: Doğrulanmış, incelikle ayrıştırılmış, nicelikli ve nitelikli verilendirme yapılmaması kadına yönelik şiddetin önlenmesi için hiçbir bilinçli ve bütünlüklü planlamanın yapılmadığı anlamına geliyor. Eğer veriler var da paylaşılmıyor ise bu durum önleme niyetinin hepten eksik olduğunun işareti oluyor. Zira kadına yönelik şiddet ne tek başına polisiye önlemlerle, ne de 8 Mart veya 25 Kasım günleri üç beş kürsü konuşması ile önlenemez. Esasında kadına yönelik şiddeti önlemek için gerçekçi ve samimi bir çabanın gösterilmediğini ortaya koyan tek gösterge gerçeklerin kayıt altına alınmaması veya açıklanmaması değil tabii ki. 2012’de kadından sorumlu Devlet Bakanlığı’nın adının Aile olarak değiştirilmesi ile başlayan geri adımların, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü’nün yok edilmesi ve Aile Bakanlığı’nın Çalışma Bakanlığı’na bağlanması ile devam etmesi şiddetle mücadelede samimiyetsizliğin en önemli işaretleri” ifadelerini kullandı.

İstanbul Sözleşmesi tartışmalarına tepki gösteren Aydoğan, “Pandeminin orta yerinde kadınlar evlerinde kendilerine şiddet uygulayanlarla baş başa iken İstanbul Sözleşmesi’nden Türkiye’nin imzasının çekilmesi niyetinin beyanı ise şiddeti önlemede samimiyetsizliğin ötesine geçen, şiddeti teşvik anlamına gelen bir adım. İstanbul Sözleşmesi’nin de açıkça yer verdiği gibi cinsiyet temelli şiddet toplumun bütün kesimlerini içeren bütünlüklü ve kapsamlı bir önleme programının uygulanması ve kadın erkek eşitliğinin sağlanması sonucunda azaltılabilir. Gerçeklerin saklanması bu ihtiyacı ortan kaldırmıyor” diye konuştu.

YAŞAM HAKKIMIZI SAVUNMAK ZORUNDA OLMAMALIYDIK

25-kasim-a-giderken-isyanimizin-sesini-birlestirmek-icin-bir-aradayiz-807514-1.İstanbul Eğitim Sen 3 No'lu Kadın Sekreteri Seher Göğerçin, “Esnek çalışmalarla, herhangi bir güvence sağlamayan geçici işlerle kadınlar çalışma ortamlarından uzaklaştırılıp eve tıkıldı. Zaten evde yeterince iş yükü olan kadının, pandemi sürecinde bu yükü daha da arttı” dedi.

“Çocuk bakımı, eş bakımı, yaşlı bakımı duruma göre hasta bakımı, temizlik, yemek kadının üstüne kaldı. Bunu sosyal medyadan bile takip etmek çok kolay” diyen Göğerçin, “Ev işinden, çocuk bakımından ‘Yıprıdım’ diyen bir teyze vardı. İşte, o teyze evdeki kadının görünen yüzüydü. Tüm bu olumsuzlukların olumlu bir sonuç doğurması mümkün mü? Tabii ki hayır. Artan işsizlik, esneklik, fiziki şiddet, psikolojik şiddet ev ortamlarını kadınlar için yaşam alanı olmaktan çıkardı” ifadelerine yer verdi.

“Peki, nasıl çözülür?” diyen Göğerçin, KESK’li kadınların taleplerini şöyle sıraladı:

>>Ev içi şiddeti önleyecek yasa ve sözleşmeleri etkin bir şekilde uygulanmalı.

>>Kadın-çocuk sığınma evleri pandemide artan ev içi şiddet ile daha da önem kazandı. Sığınma evlerinin sayısını arttırılmalı.

>>Okullarda, iş yerlerinde, medya aracılığıyla toplumsal cinsiyet eşitliği ile ilgili eğitimler, dersler verilerek bu süreç sağlıklı ve güvenli bir şekilde atlatılabilir.

Göğerçin sözlerini şöyle sonlandırdı:“Biz KESK’li kadınlar olarak 25 Kasım’a giderken “Yaşamımızı Savunuyoruz” diye pankart yazdık. Oysa bu bizim hakkımız ve bunu savunmak zorunda olmamalıydık. Kadınların haklarına gelince yasalar güdükleşmesin! İstanbul Sözleşmesi’ni uygula!”

25-kasim-a-giderken-isyanimizin-sesini-birlestirmek-icin-bir-aradayiz-807517-1.

KARANLIĞI MÜCADELEMİZLE AYDINLATACAĞIZ

Nar Kadın Dayanışması’ndan Merve Benzer, “Geçtiğimiz 25 Kasım'dan bu yana erkekler tarafından öldürülen kadınların sesini taşıyoruz içimizde” dedi.

“Bu 25 Kasım'a pandemi koşullarında fakat umutla, inançla ve öfkemizle gidiyoruz” diyen Benzer, sözlerini şöyle sürdürdü:“Katillere ödül gibi ceza verenlere karşı biz varız diyerek gidiyoruz. Güvencesiz, kayıtdışı şartlarda çalışmaya mahkûm edilenler olarak haklarımız için gidiyoruz. Erkek şiddetine karşı mücadelemizle gidiyoruz. Özgür ve korkusuz yarınlarımıza yaşamak için gidiyoruz. İsyanımızın sesini birleştirmeye gidiyoruz. ‘Hayatlarımızdan, hayallerimizden vazgeçmiyoruz’ diyerek gidiyoruz.

Bizler Nar Kadın Dayanışması olarak AKP iktidarının kadın düşmanı politikalarına karşı yaşam bizim demek için bu 25 Kasım'da da bir aradayız, birlikte güçlüyüz. Bu karanlığı birlikte mücadelemizle aydınlatacağız.”

KATLEDİLEN KADINLAR BİRER SAYI DEĞİL

25-kasim-a-giderken-isyanimizin-sesini-birlestirmek-icin-bir-aradayiz-807515-1.Mor Dayanışma üyesi İrem Kayıkçı, “Birçok kadının erkekler tarafından katledildiği, sistematik erkek şiddetinin bu kadar normalleştirildiği bir ülkede “%14 azalışla” diyerek müjde verir gibi 24 kadın cinayetini sayıdan, orandan ibaret görmek böyle bir şey olsa gerek” dedi.

“Bu kadınlar ve aslında ne yazık ki bizim verilerimize göre daha fazla kadın tesadüfen ‘hayatını kaybeden’ kadınlar değil. İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı Kanun, devletin tüm mekanizmaları tarafından eksiksiz uygulanmadığı için bu durumdayız” diyen Kayıkçı, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ataerki bu kadar sistematik iken, kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddet medyadan yargısına bu kadar normalleştirilmiş iken 25 Kasım haftasında “bakın biz de bunları yaptık” diye gördüğümüz her afişte hala kadın cinayeti okuduğumuz, yokluğunu hissettiğimiz kız kardeşlerimiz için teşekkür mü etmemizi bekliyorlar? Öfkemiz en az mücadelemiz kadar büyük. Kadınlar birbirlerine, dayanışmaya ve feminist mücadeleye güveniyorlar. Bu yüzden alanlar, meydanlar, geceler bizim diyerek 25 Kasım’da her yerdeyiz.”

CEZASIZLIK ERKEKLERİ CESARETLENDİRİYOR

25-kasim-a-giderken-isyanimizin-sesini-birlestirmek-icin-bir-aradayiz-807516-1.Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Temsilcisi Melek Önder, “Kadınlar, her gün kendi hayatlarına dair karar aldıkları için, boşanmak istedikleri için, okumak için, çalışmak için, eşitçe bir yaşam istedikleri için öldürülüyorlar. Bu kadınlar pandemiden değil, depremden değil erkek şiddeti sonucunda öldü” dedi.

Erkeklerin cezasızlık nedeniyle cesaretlendiğini kaydeden Önder, “Kadınlar her gün kendilerinin korunması için mücadele ediyor. Koruma kararları aldırıyorlar, sosyal medyada seslerini duyuruyorlar, adalet mücadelesi veriyorlar ancak bir yandan da kadın cinayetlerine kaza süsü verilerek üstü kapatılmaya çalışılıyor. Biz buna müsaade etmiyoruz. Tüm kadınlar bunun için mücadele ediyoruz. Erkekler cesaret alıyor. ‘Yaptım, yine yaparım’ diyen erkeklerin bu cesareti nereden aldığını çok iyi biliyoruz. Nasıl olsa ceza almam diyorlar çünkü cesaretlerini yasaları uygulamayanlardan alıyorlar. Ceza vermeyen, kadınlar için adalet sağlamayan yargıdan alıyorlar” şeklinde konuştu.

‘’İstanbul Sözleşmesini de 6284 sayılı kanunu da mücadelemizle kazandık ve mücadelemizle de uygulatacağız’’ ifadelerini kullanan Önder, şu çağrıda bulundu: “Şiddeti, cezasızlığı, şüpheli ölümleri, kadın cinayetlerini durdurmak için İstanbul Sözleşmesi'ni uygulatacağız, diyerek 22 Kasım Pazar günü Kadıköy’de Beşiktaş İskelesi önünde buluşuyoruz, tüm kadınları mücadelemizi büyütmeye çağırıyoruz. Türkiye’nin dört bir yanında sloganımızla birlikte kadınlarla bir araya geleceğiz. Tüm kadınları da eylemimizi büyütmeye davet ediyoruz.”