29 Ekim’den 4 gün önce AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Çamlıca Camii’nden seslendi: “Vellezine meahü eşiddau alel kuffari…” Sadece ayrıştırıcı değil aynı zamanda tehlikeli bir söylemdi. Hoşgörüden de uzaktı:

“Küffara karşı şiddetli olmamızı Rabbim bizlerden emrediyor. O, bizler kim? Muhammed’in ümmeti. Aramızda da merhametli olmamızı bize emrediyor. Kendi aramızda merhametli, küffara karşı şiddetli olacağız. Aynı Suriye’de olduğu gibi…”

29 Ekim günü, Cizre’ye kayyum atandı; yine halkın iradesi çalındı. Ertesinde, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, ‘İstanbul’a özel’ 28 maddelik bir kanun teklif taslağı hazırladı. Buna göre Belediye’nin, Boğaz’a ve 4 ilçeye ait tüm yetkileri, kurulacak Boğaziçi Başkanlığı ile iki yeni kurula devredilecek, kurul üyelerini ise Cumhurbaşkanı atayacaktı.

HANGİ CUMHURİYET?

Cumhuriyet tanımı çok sade: “Egemenliğin belli bir kişi veya aileye değil, halka ait olduğu yönetim şekli.” Ne demokrasi ne de laiklik kavramlarından azade! Adeta bir paçavraya dönüştürülen, içi alabildiğince boşaltılan 29 Ekim; öncesi ve sonrasındaki gelişmelere ‘çok da takılmadan’, “Efendiler yarın Cumhuriyeti ilan ediyoruz” klişesi ve “Aynı gemideyiz” felsefesi ile kutlandı.

KURAN TİLAVETİ İLE BAŞLADI

Beştepe’deki tören Kuran tilavetiyle başlayıp mehteran bölüğü gösterileri ile sürdü. Saray’a koşan 5 bin kişiye, günün mana ve ehemmiyetine uygun olarak gül şerbeti, Külliye ve Boğaz Köprüsü maketi tabaklarında sunuldu.

29 EKİM'İ KUTLAYANLAR

Bu yıl ‘kutlama için’ çok fazla iştahlı kurum vardı. ‘Suriye Muhalefet Ordusu’nun (ÖSO) önemli bileşeni Hamza Tümeni de coşkuya katılanlar arasındaydı: “Türkiye’nin desteği ile Suriye’de özgür ve müreffeh bir cumhuriyet kurmak için canla başla çalışmaya devam edeceğiz. Bu vesile ile Türk devleti ve milletinin bayramını tebrik ederiz…”

Aynı tümen, Cumhuriyet’in tek adam rejimine evrilmesinin ardından da derhal huşu içinde bir deklerasyon yayımlamıştı. Ahrar-uş Şam, Sultan Murad, Abdülhamid Han gibi Türkiye’nin kurdurduğu istihbarata bağlı ÖSO gruplarından olan Hamza Tümeni’nden söz edelim.

2015’te, 350 kişi ile kurulan Hamza Tümeni, o tarihten beri maaşını Türkiye’den alıyor. Bugün 1 tugay ve 1 topçu taburundan oluşan örgüt, şimdi 6 bin 500 kişi civarında. Ebu Seyif Polat isimli lideleri el Bab’ın Bizea ilçesinden. Hamza Tümeni’nin içinde, Türkmen ve Arap cihatçılar olduğu gibi grubun bir kolunu da 500 kişilik Kürt Şahinleri oluşturuyor.

Türkiye, Fırat Kalkanı’ndan beri Suriye’de bu grupla çalışıyor. Eğit-donat faaliyetleri Türk subaylar tarafından gerçekleştiriliyor. Hamza Tümeni, Afrin’de başka cihatçı gruplarla ganimet paylaşımı nedeniyle çatışmalar yaşadı.

Örgütün bazı komutanlarının IŞİD ile yakın bağı ve geçmişi var. Tarık Abdullah onlardan biri. Ebu Abdullah olarak biliniyordu, IŞİD ile istihbari ilişkileri vardı. El Bab’da çalışmalar yürüttü.

Hamza Tugayı ile ilgili çarpıcı bir gelişme ise Fırat Kalkanı sırasında yaşandı. IŞİD, Kasım 2016’da El Bab’ın batısında TSK’ye saldırdı, yaralanan 2 astsubayı da kaçırdı. IŞİD, Muhammed Duran Keskin ve Kıvanç Kaşıkçı adlı askerlerin tedavi edilip Rakka’da bir hapishaneye konulacağını iddia etti. Ancak Ocak 2017’de askerlerin ancak cenazeleri alınabildi.

'HAMZA TÜMENİ IŞİD İLE İLİŞKİLERİ Mİ DÜZENLİYOR?'

Cenazeler, Hamza Tümeni’ne teslim edildikten sonra TSK’ye verildi. Tümenin, IŞİD ile bu temasının rahatlığı sorgulandı. Meclis’te, CHP tarafından “Hamza Tümeni, IŞİD ile ilişkileri mi düzenliyor?” diye soruldu. İşte, Cumhuriyet Bayramı’nı kutlayanlardan biri de bu gruptu. Tümenin, Türkiye’nin, Suriye’de etkili olduğu yerlerde, güvenliği sağlama ve ‘yeni bir kültür yaratma’ çalışmalarına katılmak gibi görevleri de var.

Halkın samimi coşkusunu, umut arayışını, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun çabasını ve eşi Dilek İmamoğlu’nun ‘Cumhuriyet kadını şıklığını’ 29 Ekim’den çıkarırsak geriye kalan çürük boşluk göze çarpıyor. “ İşte ‘o gemi’ bu çürük boşlukta yüzüyor.