“Gerçek şu ki, sözlü müzik dinleyicisinin alışılanın dışında bir yola, hatta itirazı olan bir yola ihtiyacı var”

3 Ayda 60 konser veren Hüsnü Arkan: Dinleyicinin, itirazı olan yola ihtiyacı var

Burak Abatay @abatayburak

Müzisyen Hüsnü Arkan 3 aylık bir zaman diliminde Anadolu’nun çok sayıda ilinde ve yurt dışında 60’tan fazla konser verdi. Büyük Anadolu turneleri kapsamında Arkan, Hopa’dan Dersim’e, Diyarbakır’dan Yozgat’a, Van’dan Burdur’a konserlerini sürdürdü. Son yıllarda hiç şahit olmadığımız böylesi bir turne Anadolu’da da sanatı yaşatmak için takdir edilesi bir çabaydı. Efe Demiryoğuran, Saygın Akbudak, Gökhan Varol, Cihangir Aslan ve Gökhan Tümkaya’dan oluşan ekibiyle bu uzun seyahati gerçekleştiren Hüsnü Arkan’la hem müziği hem de memleket ahvali üzerinden tanıklıklarını konuştuk.

■Çok sık konser veren bir müzisyensiniz. Stüdyodan sahnelere çıkmak müzisyen için bir mecburiyet mi?
Çok konser yapmak bir mecburiyet değil tabii. Özellikle az sayıda sanat etkinliğinin olduğu bölgelere, bu işlerin merkezinden oldukça uzak yerlere gitmek, mecburiyetten çok seçimimizle ilgili bir şey. Ama öte yandan, konser yapmak müzisyenler için geçim kaynağı; bizim için de geçim kaynağı. Turne boyunca sponsorsuz, yalnızca bilet satışına dayalı işler yaptık. Dinleyicimiz de bu seçimimizi destekledi ve konserlerde bizi yalnız bırakmadılar.

■Sizin bu denli sık konser verebilmeniz bir şans mı, sıkı bir çalışmanın sonucu mu?
Hem şans hem de çalışma ve örgütlülük diyelim. İşin örgütlenme tarafındaki başarı tamamen idari ekibe, menajerimiz ve ekibine, yerel menajerlere, mekân ve salon işletmecilerine ait. Şans yanındaysa sahnedeki iş arkadaşlarım var. Yıllardır birlikte çalışıyoruz. İlk kez bu kadar uzun bir turneye çıktık. Yedi aya yakın bir süre arıza yapmadan birlikte seyahat etmenin inceliklerini öğrendik. Müzisyenlikleri ve performansları hakkında zaten konuşmaya gerek yok.

■‘Çılgın’ bir tablo var. 31 Ekim-29 Kasım arasında 19 farklı şehirde 20 konser; 14 Şubat-29 Mart arasında 30 farklı şehirde 31 konser; 6 Nisan - 28 Nisan arasında 9 farklı şehirde, ki bunların dördü yurt dışında, 12 konser. Bu tempo gerçekten nefes kesici değil mi?
Evet, bu süre boyunca altmıştan fazla konser yaptık. Doğu’nun, Güneydoğu’nun, Karadeniz’in, İç Anadolu’nun, Güney’in birçok iline, ilçesine ulaştık. Bu yalnızca coğrafi bir temas değil. Oralarda yaşayan, zaten dinleyicimiz olan ya da bizi ilk kez dinleyen insanlara ulaştık. Gerçek şu ki, beklentimizin üstünde bir ilgiyle karşılaştık. Tempodan çok dinleyicilerimizin nefes kesici olduğunu söyleyebilirim. Birbirlerini ve bizi yadırgamıyorlar, dayanışma ve birbirlerini anlama ihtiyacı duyuyorlar. Özgür bir kültürel iklim ihtiyacı duyuyorlar. Şarkılarımızın bu noktada birleştirici, buluşturucu bir yanı olduğunu defalarca gördük. Biz de aynı ihtiyaçları duyuyoruz.

En keyif verici şey…
■Neredeyse bütün Anadolu’yu dolaştınız şarkılarınızla. Neler izlediniz, nelere tanık oldunuz?
Çok şükür, insan denen şey sabit durmasını istediğiniz yerde durmuyor. Sizin düşünmesini istediğiniz gibi düşünmeyi reddediyor. Devletin bireyle kendisi arasına çektiği çizginin olağanüstü tuhaflığı ve bu güç gösterisinin zayıflığı beni bir kez daha şaşırttı. Herhalde en keyif verici şey, Anadolu’nun uzak bir köşesinde “Bütün Başkanlara Hayır” diye şarkı söylemektir. Bu iki yüz yıllık özgürlükçü slogana dinleyicilerimizin coşkuyla katılması, onların düşlerini gündüz gözüyle görmek demek. Bu, herhangi bir iktidara ait olan her şeyi sorgulamak demek. Hayatımı özgür yaşamak istiyorum demek. Türkiye’nin her yerinde inançlarından, aidiyetlerinden bağımsız olarak yaşamak isteyen insanlar var. Birtakım siyasi güçlerin ilgisini çekebilir diye söylüyorum. En coşkulu konserlerimiz Sivas, Muş, Kayseri’ydi. Hatırlamadıklarım olabilir, çünkü insan koşuşturmanın içinde fark edemeyebiliyor. Adıyamanlılar muhteşem bir konukseverlik gösterdiler. Bunlar güçlüklere rağmen yaptığımız işlerdi. Gerçek şu ki, sözlü müzik dinleyicisinin alışılanın dışında bir yola, hatta itirazı olan bir yola ihtiyacı var. Çünkü kendileri de itiraz ediyorlar. Doğduklarından beri tanıdıkları, bildikleri, kimsenin özgürlük ihtiyacını doğru dürüst karşılamayan sosyal ve siyasal alanın dışında bir yaşam alanı olduğunu kesinlikle biliyorlar. Turne boyunca binlerce insanla tanıştım, kitaplarımı imzaladım, sohbet ettim. Savaş isteyen, savaşı olumlayan tek bir kişiye rastlamadım. Gittiğimiz her yerde içerdeki milletvekilleri, gazeteciler için şarkılar söyledik. Bu şarkılara eşlik ettiler. Özellikle gençlerin, derdi olana, derdini anlatana sevgi duyması, hemdert olmayı bilmesi beni mutlu etti. Bu turne bizim beklentilerimiz açısından çıtayı oldukça yükseltti diyebilirim. İşin kötüsü, şimdi büyük şehirlerdeki dinleyiciden de bunu bekleyeceğiz.

İhtiyacımız olağan hayata dönebilmek
■Çok fazla müzisyenin gitmediği yerler de aynı zamanda buralar. Savaşın hâlâ sürdüğü yerler hatta. Neden daha sık gidilmiyor Anadolu’ya?
Herhalde ihtiyaçları yoktur diye düşünülüyor. Ekonomik kaygılar ön plana çıkıyor. Tabii bir de neyle karşılaşacağını bilememe durumu var. Biz neyle karşılaşacağımızı biliyorduk. Yaptığımız işe güveniyoruz. Şarkılarımızın nasıl algılandığı, hangi sosyal ve kültürel ihtiyacı karşıladığına ilişkin bir fikrimiz var. Olağanüstü koşullarda yaşayanların en elzem ihtiyacı olağan hayata, güvenlik sorununuzun olmadığı günlere dönmektir. Bunu ne kadar istediklerine, ne kadar özlediklerine tanık olduk. Bir moral değer olarak normalleşmeyi hatırlamak o insanlar için çok önemli. Bizden önce Cem Adrian böyle uzun bir turne gerçekleştirdi. Unuttuğum, gözden kaçırdığım başka isimler, gruplar elbette vardır. Bütün bunların değerli çabalar olduğunu düşünüyorum.

■Sosyal medyada Yozgat konseriniz için “Yozgat deyince bi’ düşündüm” diyen dinleyicinize “Güzel insan her yerde var, merhaba demek lazım” cevabını verdiniz. Önemli bir cevaptı. Açar mısınız biraz?
Turne boyunca sosyal medyadan bu tür tepkiler aldık. Kadın dinleyicilerimizin yarısından çoğunun başörtülü olması bana önemli ve vurgulanması gereken bir şeymiş gibi gelmiyor. Tam tersine birbirimize yüz çevirseydik önemli ve vurgulanması gereken bir şey olurdu. İnsanlar, özellikle gençler, hayat içindeki yerlerini, aidiyetlerini her durumda sorguluyorlar. Kör ve sağır değiller. Kaderlerini elinde tutan adamlarla gelecekleri hakkında konuşmak, hatta hesaplaşmak istiyorlar. Bunu aklı başında herkes ister. Herkes, hayatının önündeki engeller hakkında düşünmeye eğilimlidir. Gerçekle tutkuları arasındaki engellerin neler olduğunu bilmek, bunlara bir biçimde karşı koymak herkesin derdi. Bu topraklarda yalnızca bir avuç yabancı var. Onlar da kendi ikballerinin ve hırslarının ipine tutunanlar. Bizim dinleyicimiz, istisnasız her yerde, Tutuşsun şarkısını söylediğimizde Tahir Elçi’nin yazgısına tutunuyor. Signomi’yi söylediğimizde, devletin zamanında ne haltlar karıştırdığına birlikte tanıklık ediyoruz. Hep birlikte geçmişi sorguluyoruz. Bu öyle yarasız, masum bir geçmiş değil. Hep birlikte hesaplaşıyoruz, düşünüyoruz. Birbirimize, yarının nasıl olacağına ilişkin sorular soruyoruz, yanıtlamaya çalışıyoruz. Çocukluklarımızı, aşklarımızı, geleceğimizi anlatan hikâyeler paylaşıyoruz. Şarkılarımıza katılıyorlar. Bu şu anlama gelir; birbirimizin hikâyelerini benimsiyoruz.

Klasik müzik dinlemek elitizm değildir
■Kitap okuyanları elitlikle suçlayan bir iktidar zamanında Gazi Mahallesi’nde de konser verdiniz. Elitlik bunun neresinde?

Gazi Mahallesi konserimiz biz elitler için halkla buluşma vesilesi oldu… Şaka tabii. Gazililer bizi çok güzel ağırladılar, şarkılarımızı birlikte söyledik. Doğrusu, herkesi elitlikle suçlayanların elitlik hakkında samimi fikirleri olduğunu sanmıyorum. Klasik müzik dinleyicisi, caz dinleyicisi, tenis ya da golf tutkunları elit değildir. Mustafa Kemal ya da Tevfik Fikret de elit değildir. Elit diye sırça köşkte yaşayana ve halkın camlarını kırmasından korkana denir. Ne kadar çok sayıda korumayla gezerseniz o kadar elitsiniz.

■Baskının iyice arttığı zamanlarda müzik gerçekten iyileştirici bir güç… Siz nasıl izliyorsunuz tüm bu olup biteni?
Geçen yedi ayın sonunda Anadolu’dan bir izlenimle ayrıldım. Oralara yine gideceğiz ve bu izlenimin gerçeği ne kadar yansıttığını tekrar göreceğiz. İzlenimim şudur; Türkiye, düşünmeyen, kaderi hakkında bir fikri olmayan insanların ülkesi değil. Gençler baskı ve yalanla yönetilmek istemiyor. Işık arıyorlar, kendilerini özgürce gerçekleştirmenin kanallarını arıyorlar. Aşkı yaşamalarına engel olan şeyin adını koymaya çalışıyorlar. Kaderlerini kimsenin eline bırakmak istemiyorlar, kendi ellerinde tutmak istiyorlar. Başörtülü bir kafanın içinde de, açık bir kafanın içinde de bu hikmetler var. Yarın, bu yüzden ayrılığın gayrılığın dünyası olmayacaktır. Dayanışmanın olacaktır. Bizim müziğimiz bu işlere bir çare değildir elbette. Biz özgürlük isteyenlerin kalfasıyız. Bazen ustamız uyuyorken dükkânı açtığımız da oluyor.

***

Bu yaştan sonra değişeceğimi sanmam

3-ayda-60-konser-veren-husnu-arkan-dinleyicinin-itirazi-olan-yola-ihtiyaci-var-460163-1.
■Sosyal medyada sizi ‘aşk şarkılarıyla’ seven ve politik söylemlerinizden rahatsız olan insanlar görüyorum. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Turne boyunca konuştuğum gençlerden bu konuda herhangi bir şikâyet duymadım. Ne diyeyim, rahatsız olan varsa bizi dinlemeye devam etsin. Ben bu yaştan sonra pek değişmeyeceğime göre kendileri değişeceklerdir. Hayat uzun, neleri değiştirmiyor ki? Savaşlar, sefalet, eğitimsizlik; her şey bizi gerçek rahatsızlıklara zorluyor. Bizim yolumuz hayat kadar uzun, değişmelerini bekleyebiliriz. Avrupa Orta Çağı’nın bilim adamları altı yüz yıl bekledi. Bizim neyimiz eksik?