Türkiye feminist hareketinin önemli kazanımlarından Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı, 30 yıldır kadınların belleğini oluşturmak için çalışmalarını sürdürüyor. Vakfın kurucularından Davaz, “Arşiv çalışmamızda kapsayıcı olmaya ve temsiliyet dengesine dikkat ediyoruz” diyor

30 yıldır kadınların belleği

İMRAN GÖKÇE ŞAHİN

Türkiye’nin ilk ve tek kadın merkezli arşiv ve kütüphanesi olan Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı, İstanbul’un Haliç-Fener semtinde bulunan tarihi bir binada 1990 yılında açtı kapılarını. O günden bugüne ‘kadınların ve kadın hareketinin belleği’ olmak için faaliyetlerini sürdürüyor. Osmanlı’dan günümüze Türkiye’de kadınlara ait ya da kadınlarla ilgili eser ve belgeleri barındıran kütüphane, şüphesiz Türkiye feminist hareketinin önemli kazanımlarından.

Vakfın kurucularından Aslı Davaz ile Kadın Eserleri Kütüphanesi’nin hikâyesini, bugüne kadar kat ettiği yolu ve son dönemde yürüttüğü çalışmaları konuştuk.

KAMUOYUNU İKNA ETMEMİZ UZUN SÜRDÜ

>>İlk olarak bize biraz Kadın Eserleri Kütüphanesi’nin hikâyesini anlatır mısınız? Bu fikir nasıl ortaya çıktı ve bugünlere nasıl geldi?

Vakıf, “Kadınların geçmişini iyi tanımak, bu bilgileri bugünün araştırmacılarına derli toplu bir şekilde sunmak ve bugünün yazılı belgelerini gelecek nesiller için saklamak” amacıyla kuruldu. Mekân olarak da hepimizin isteği, İstanbul’da özellikle kadınların yaptırdığı tarihi bir binada kütüphaneyi açmaktı. 8 Mart 1990’da tüzel kişiliğini kazanan Vakıf, 14 Nisan 1990’da İstanbul’un Haliç-Fener semtinde tarihi bir binada hizmete açıldı.

Kütüphanenin ilk yıllarında hızlı bir şekilde bölümler oluşturuldu, yayınevlerinden kitaplar istendi, birçok kişi ve kurum elinde bulunan kitapları bağışladı. Arkasından Osmanlı dönemi kadın dergileri bölümünü açmak için yoğun bir çalışma ile 40’a yakın eski harfli Türkçe kadın dergisi sağlandı, bunu Cumhuriyet dönemi kadın dergileri izledi ve böylece peş peşe yeni koleksiyonlar açıldı. 1991 yılında kadınların özel arşivlerini koruyacak arşiv merkezimiz de faaliyete girdi. Kuruluş sürecimiz, diyebilirim ki 5’inci yılın sonunda tamamlandı.

>>Kadınların eserlerini arşivleme çalışmasında karşınıza çıkan en büyük zorluk neydi?

En önemli sorun elimizdeki malzeme için nasıl bir sınıflandırma yapmamız gerektiği konusunda yaşadığımız belirsizlikti. Kadın merkezli bir arşiv ve kütüphane olduğumuz için uygulayacağımız yöntemin kadınlara ilişkin 30-yildir-kadinlarin-bellegi-700877-1.belgeleri, kadın tarihine ilişkin olayları, eylemleri, çalışmaları görünür kılması önemliydi. Bu konuda kurucularımızdan biri olan ve o dönemde İstanbul Üniversitesi Kütüphanecilik Bölümü başkanlığını yapan Jale Baysal ve diğer kurumlardan yetkili kişilerle hem kadın merkezli belgeleri tanımlamak için hem de kütüphanecilik açısından uygun bir sistem oluşturduk. Kadın odaklı bir kütüphane ve arşiv merkezi kurmanın gerekliliği konusunda kamuoyunu ikna etmek de biraz uzun sürdü.

800 KADIN YAZARA AİT ON BİNLERCE BİLGİ

>>Edebiyatta tarih yazımı söz konusu olduğunda kadın şair ve yazarlara daha az rastlıyoruz, sizce yaptığınız arşivleme çalışması alternatif ve eşitlikçi bir tarih yazımı sunuyor mu?

Bu konuda, kitap koleksiyonumuzun yanı sıra Kadın Yazarlar Koleksiyonu başlığı altında kadın yazar, şair ve edebiyatçıların biyografilerini, eserlerinin tanıtımlarını, kişisel haberlerini, katıldıkları etkinliklerin bilgilerini ve basında çıkan röportajlarını arşivliyoruz. Koleksiyon içerisinde, Fatma Aliye Hanım, Asiye Hatun, Fitnat Hanım ve Şair Nigâr Hanım gibi Cumhuriyet öncesi 22 kadın yazara ilişkin bilgiler içeren kişisel dosyalar da mevcut. Koleksiyon, 800 kadın yazara ait on binlerce bilgiyi içeren biyografik dosyalardan oluşuyor. Arşiv çalışmamızda kapsayıcı olmaya ve temsiliyet dengesine dikkat ediyoruz.

>>Kadınların Belleği projesinden söz edebilir misiniz?

“Kadınların Belleği Dizisi Çeviri Yazım Projesi” ilk olarak vakfın 20’nci kuruluş yıldönümü kutlamaları kapsamında ortaya çıktı. Bu projeyle vakfın Süreli Yayın Koleksiyonu’nda bulunan eski harfli Türkçe kadın dergilerinin çeviri yazımı sürecini başlatarak, kadın tarihi üzerine çalışan ve eski harfli Türkçe bilmeyen araştırmacıların, dergilerin içeriklerine erişimi kolaylaştırmayı amaçladık. Bu sene kutlamakta olduğumuz vakfın 30’uncu kuruluş yıldönümü için üç yıl önce yine böyle bir çalışma sürecine girdik ve bir önceki projenin devamı niteliği taşıyan “Kadınların Belleği Dizisi 2-30.Yıl Projesi”ni gündemimize alarak, çeviri yazımı yapılmamış 32 dergi için çeviri yazım sürecini başlattık. Projemiz 40 gönüllünün özverili çalışmasıyla ilerliyor.

PANELLER, SÖYLEŞİLER, KONFERANSLAR…

>>Geçtiğimiz kasım ayında Kadın Yazısı Festivali’nin ikincisini düzenlediniz. Bu festivali düzenlemekteki amacınız neydi?

Festival, cinsiyeti ‘yazı’ odağında tartışmaya açmayı, cinsiyete dayalı ayrımcılık biçimlerini bu odaktan hareketle sorgulamayı, gerek tanınmış gerekse adları yeni duyulmakta olan kadın yazarları ve şairleri desteklemeyi ve yine ‘yazı’dan hareketle uluslararası bağlar kurmayı hedeflemesi açısından önemli bir etkinlik. Festival kapsamında “Aslında Beden”, “Aslında Yuva”, “Aslında Sır” ve “Aslında İsyan/İtiraz” kavramları tartışmaya açıldı; şiirde, edebiyatta bu kavramlar sorgulandı. Biz de Vakıf olarak Aslında Beden ve Aslında Yuva temaları altında organize edilen paneller ve söyleşilere ev sahipliği yaptık.

>>Özellikle son yıllarda edebiyatta kadın çalışmalarına eskisine kıyasla daha çok ağırlık verildiğini görüyoruz. Kadın Eserleri Kütüphanesi bu çalışmalar arasında nerede yer alıyor?

Vakfın kurucularından biri de 2010 senesinde kaybettiğimiz sevgili arkadaşımız, çağdaş Türk edebiyatı kadın yazarlarından, deneme yazarı ve eleştirmen Füsun Akatlı’dır. Onun da katkısıyla vakfın ilk yıllarında Nezihe Meriç, Tomris Uyar, Leyla Erbil, Füruzan, Nazlı Eray, Ayla Kutlu ve daha pek çok yazarın katıldığı okuma günleri düzenledik. Yine kuruluşumuzun ilk yılı Feminist Edebiyat Eleştirisinde Son Gelişmeler başlıklı bir konferans organize ettik. Pek çok kadın yazarı konuk ettik; kadın ve edebiyat üzerine paneller, söyleşiler gerçekleştirdik, feminist bakış açısıyla biyografi yazımı konusunda atölye çalışmaları düzenledik.

Daha yakın döneme baktığımız zaman Senem Timuroğlu’nun girişimiyle Edebiyatta Feminist Eleştiri Seminer Dizisi’ne ev sahipliği yaptık. Erkeklerin iktidarı altına aldıkları, sınırlarını belirledikleri, denetim altında tuttukları dil ve imgelemlerden örülen edebiyatın mekanizmaları ve kadın yazarların bu sistemde var olma mücadeleleri üzerinde durulan seminere ilgi oldukça yoğun oldu. Bu süreci Kadın Yazısı Festivali izledi. Kısacası kuruluşumuzdan bu yana 30 yıllık süreçte bu konuda pek çok çalışma gerçekleştirdik.

Bu etkinliklerin yanı sıra, bugün artık 15 bini aşan ve kadın edebiyatçıların eserleri, Türkiye’de kadın konusunda yapılmış araştırmalar, Türkiye’de ve dünyada kadın hareketi ile ilgili çalışmalar, harf devriminden önce kadın konusunda yazılmış kitaplar, kadınların yazmış oldukları kitaplar ve kadın yazarların imzalı kitaplarını içeren bir kitap koleksiyonumuz bulunuyor. Koleksiyonun, kadınlar hakkında yazılan veya kadınların yazdığı kitapların tek bir noktada toplanmış olmasından dolayı, bu eserlerin ulaşılabilirliğini büyük ölçüde kolaylaştırdığını söylememiz mümkün.

OSMANLI'DA FEMİNİST HAREKET

>>Yaptığınız arşiv çalışmaları kapsamında Osmanlı’daki kadın hareketine dair ne söyleyebilirsiniz? Osmanlı’da bir feminist hareketin varlığından söz edebilir miyiz?

Osmanlıca kadın dergileri, kadın tarihi, ekonomi, siyaset, edebiyat, sosyoloji ve hatta gastronomi alanında bilgi edinebileceğimiz önemli kaynaklardır. Kadın dergileri sayesinde feminizm tüm dünyada yayılırken 19. yüzyıldan başlayarak 20. yüzyılda da Osmanlı kadınlarının daha özgür ve eşit bir hayat için verdikleri mücadeleyi izleyebilmemiz mümkün oluyor. Özellikle II. Meşrutiyet sonrası gelişen basın özgürlüğünden yararlanan kadınlar şikâyetlerini, isteklerini, önerilerini bu dergiler aracılığıyla ifade etmişler ve seslerini, sözlerini bugüne ulaştırmışlar. Bu dergilerin genelinde görücü usulü evlilik, kadınların sınırlı eğitim hakkı, toplumsal yaşamda karşı karşıya kaldıkları kısıtlamalara yönelik eleştiriler görüyoruz. Osmanlı toprakları dışında sürdürülen kadın hareketi mücadelesini takip ettiklerini, bu konuda yazılar yazdıklarını öğreniyoruz. Osmanlı dönemi kadınlarının çıkardıkları dergiler ve kurdukları örgütlerle yürüttükleri hak mücadelesini feminist bir hareket olarak değerlendirmemiz mümkün.