33. Ankara Film Festivali'nde film gösterimleri Büyülü Fener Kızılay sinemasında başladı. Festivalin ilk gösterim günü sinemaseverlerin yoğun ilgisiyle gerçekleşti.

33’üncü Ankara Film Festivali’nde film gösterimleri başladı

Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfı tarafından düzenlenen 33. Ankara Film Festivali’nde seyirciler ve sinemacılar buluşmaya başladı.

Büyülü Fener Kızılay sinemasında başlayan festivalin ilk gösterim günü, sinemaseverlerin yoğun ilgisiyle gerçekleşti. Ulusal Belgesel Film Yarışma filmlerinin yer aldığı festivalde dün, 3 ayrı salonda 18 film gösterildi.

Berfi Dicle Öğüt’ün, Birinci Dünya savaşı sırasında Mezopotamya’da, Hint ordusunda askeri doktor olarak bulunan W.C. Spackman ile İttihatçılar tarafından Basra’ya sürgüne gönderilmiş Albay Suphi Bey’in hikâyesini mercek altına aldığı “İki Nehir Arasında” filmi ile başladı.

Süha Arın’ın 1979 yılında çektiği Tahtacı Fatma filminden 40 yıl sonra Tahtacıları aynı belgeselciler ile gözlemleyen ve yaşadıkları değişimi gözler önüne seren “Fatma’dan Sonra 40 Yıl” belgesel filmin ekibinin katılımıyla gerçekleşen söyleşide yönetmen Sezer Ağgez konuştu.

“ONU BİR DEĞER OLARAK GÖSTERMEK İSTİYORDUM”

Ağgez, Tahtacılar’a, çok kez gittiklerini ve her gidişlerinde kalabalık olduğunu belirterek, ”Bize bir çay ısmarlayınca 50 kişiye ısmarlıyorlardı, İstanbul’da böyle bir durum olduğunda düşünülüyor haliyle. 50 yıldır orada yaşayan, gelen kimseye geri git demeyen bir topluluktan da başkası beklenemez. Biz şehirliler olarak sömürü kültürü üzerine hayatımızı inşa ediyoruz, onlar verme kültürü üzerine hayatlarını inşa ediyorlar. Hepimizin burada olma sebebi de bu aslında; o verme kültürünün içine girmek, izlemek ve görmekti herhalde” derken, Şubat 2022'de 92 yaşında hayata gözlerini yuman Türk caz trompetçisi Maffy Falay’ın hayatının izinde bir yolculuğa çıkan “Maffy’s Jazz” belgeseli sonrasında yönetmen Deniz Yüksel Abalıoğlu, “Maffy’yi İzmir’den tanıyordum ve bir samimiyetimiz vardı. Onu bir değer olarak göstermek istiyordum. Son yıllarını çektim ben ve son yıllarında en çok kafasını kurcalayan şey Türkiye’ye dönme fikriydi. Artık İsveç’te müziğini icra edemeyecek duruma geldiği ve dostlarını kaybettiği zaman böyle bir hisse kapıldı. Yabancı hissetti kendini. Bu yüzden ev üzerinden kurmak istedim hikâyeyi” dedi.

“BENİ VARLIK SORGULAMASINA İTTİĞİ İÇİN SİYAH-BEYAZ KULLANMAK İSTEDİM”

15 sene önce Alzheimer teşhisi konulan bir kadının günlük yaşamı ve karşılaşmalarından yola çıkarak bellek, zaman ve mekân ile olan etkileşimini anlatan “Yüzler” belgeselinin gösterimi sonrası yönetmen Zeynep Demirhan, “Konu gereği Alzheimer ve birinin aileden yok oluşu biraz ağır olduğu için hafifletmek istedim ve o unutuş hali bazı durumlarda iyi olabilir mi diye biraz sorgulatmak istedim. Bir insanın anıları mı acaba o insanın varlığını sürdürüyor, biz sadece anılarımızdan, hatıralarımızdan, hafızamızdan mı ibaretiz? Eğer öyleyse aslında o renkli bir dünya. O varlık sorgulamasına biraz daha ittiği için beni, çektiğim görüntüleri siyah-beyaz kullanmak istedim” diye konuştu.

“SONRADAN GELECEK OLAN ŞEYLER GİZLİYMİŞ GİBİ BİR DUYGU OLUŞABİLİYOR”

Aynı göğün altında birbirine teğet geçen insanların, hayvanların, nesnelerin, duyguların, seslerin, anıların, bakışların, yürüyüşlerin, göçlerin, direnişlerin hikâyesini anlatan belgeseli “O Sırada Henüz”ü Pandemi döneminde yaptığını ve o dönemde dünya üzerinde tür ayrımı olmadan herkesin birbirine bağlandığını hissettiğini söyleyerek söze başlayan Ayça Çiftçi, “Bir şekilde evrenle bağımızın karanlık bir yerden de olsa ne kadar güçlü olduğunu çok anladığımız dönemlerden biriydi. Bugünden geçmişe bakınca bir anın içerisinde meğerse sonradan gelecek olan şeyler gizliymiş gibi bir duygu oluşabiliyor ya insanda, öyle bir yanı da var filmin. Birbirine komşu olan, teğet geçenlerin, birbirinden habersiz aynı dünyayı paylaşıyor oluşu ama zamansal olarak da zamanların içinden zamanların çıkması gibi pandemi döneminde kafa yorduğum konulardan oluşuyor” diyerek belgesel hakkında bilgi verdi.