Gelin, 40 yıl öncesine ait bir belgeyi birlikte okuyalım (paragrafları kolaylık olsun diye ben numaraladım): “•(1) Türkiye’nin

Gelin, 40 yıl öncesine ait bir belgeyi birlikte okuyalım (paragrafları kolaylık olsun diye ben numaraladım):
“•(1) Türkiye’nin Doğu’sunda Kürt halkının yaşamakta olduğunu,
•(2) Kürt halkı üzerinde, baştan beri, hâkim sınıfların faşist iktidarlarının, zaman zaman kanlı zulüm hareketleri niteliğine bürünen, baskı, terör ve asimilasyon politikasını uyguladıklarını,
•(3) Kürt halkının yaşadığı bölgenin, Türkiye’nin öteki bölgelerine oranla geri kalmış olmasının temel nedenlerinden birinin, kapitalizmin eşitsiz gelişme kanununa ek olarak, bu bölgede Kürt halkının yaşadığı gerçeğini göz önüne alan hâkim sınıf iktidarlarının güttükleri ekonomik ve sosyal politikanın bir sonucu olduğunu,
•(4) Bu nedenle ‘Doğu sorununu’ bir bölgesel kalkınma sorunu olarak ele almanın, hâkim sınıf iktidarlarının şoven-milliyetçi görüşlerinin ve tutumunun uzantısından başka bir şey olmadığını,
•(5) Kürt halkının Anayasal vatandaşlık haklarını kullanmak ve diğer tüm demokratik özlem ve isteklerini gerçekleştirmek yolundaki mücadelesinin, bütün anti-demokratik, faşist, baskıcı, şoven-milliyetçi akımların amansız düşmanı olan Partimiz tarafından desteklenmesinin olağan ve zorunlu bir devrimci görev olduğunu,
•(6) Kürt halkının gelişen demokratik özlem ve isteklerini ifade ve gerçekleştirme mücadelesi ile işçi sınıfının ve onun öncü örgütü Partimiz öncülüğünde yürütülen sosyalist devrim mücadelesini tek bir devrimci dalga halinde bütünleştirmek için, Kürt ve Türk sosyalistlerinin Parti içinde omuz omuza çalışmaları gerektiğini,
•(7) Kürt halkına karşı uygulanan ırkçı-milliyetçi şoven burjuva ideolojisinin, Partililer, sosyalistler ve bütün işçi ve diğer emekçi yığınlar arasında yerle bir edilmesini sağlamanın, Partinin ideolojik mücadelesinin ve gelişmesinin temel ve devamlı bir davası olduğunu,
•(8) Partinin, Kürt sorununa, işçi sınıfının sosyalist devrim mücadelesinin gerekleri açısından baktığını kabul ve ilan eder.” 
Yukarıdakiler, Türkiye İşçi Partisi’nin 4. Büyük Kongresi’nde (29-31 Ekim 1970) alınan kararların “Kürt sorunu” ile ilgili bölümüdür.  
Şimdi, birkaç ek bilgi.
Bu kararlar, tek başına, ne o dönemde TİP’te yer alan ve Kürt olmayan sosyalistlerin sahip oldukları ferasetin, ne de gene TİP’te yer alan Kürt yurtseverlerinin ve sosyalistlerinin dayatmalarının sonucudur. Kararlar, o dönemde şöyle veya böyle hepsi belirli bir sosyalizm perspektifinde buluşan Kürt ve diğer solcuların ortak aklının ürünüdür. Türkiye’de “Kürt sorunu” ilk kez bu Kongre kararlarıyla bir siyasal partinin gündemine net bir içerikle ve dönemine göre hayli “ileri” sayılabilecek bir düzeyde girmiştir.
Nitekim düzen bu “mesajı” almış, TİP’i kısa bir süre sonra “bölücülükten” kapatmıştır.
Bir de, küçük bir yan bilgi: Bugün medyada boy gösteren neoliberal ve AKP destekçisi kimilerinin “biz zaten ta eskiden, 1970’teki TİP kongresinde Kürt sorununu…” diye başlayan böbürlenmeleri tamamen palavradır.
TİP 4. Büyük Kongre kararlarında hiç payları yoktur; beş paralık katkıları da olmamıştır.
• • •
Gelgelelim, 40 yıl öncesiyle günümüz arasında karşılaştırma yaptığımızda kimi açılardan “düşündürücü”, hatta insana “ne tuhaf” dedirtecek birtakım farklılıklar da göreceğiz.
Örneğin, sözü edilen TİP kongresinin ilk günü 29 Ekim’e denk gelmiştir. Parti içinden veya dışından kimse tutup “vay, kongrelerini 29 Ekim’de topladıklarına göre bir yerlere mesaj veriyorlar…” gibisinden ipe sapa gelmez çıkarsamalarda bulunmamıştır.
Örneğin, TİP içinden veya dışından, yukarıdaki kararları okuyan kimse kalkıp “ayrılma hakkını tanıyor musun, sen asıl onu söyle” türü engizisyon soruşturması yapmamıştır.
Örneğin, o zaman TİP 4. Büyük Kongre’si Kürt kararlarını duyan hiç kimse, ilk 5 paragrafı “tatmin edici” saydıktan sonra, 6. ve 8. paragraflarda sosyal şovenizm, milliyetçilik, inkârcılık, Kemalizm, faşizm vb bulup kâğıda kaleme sarılmamıştır.
Bugün olsa, ortalık bu tür saçmalıklardan geçilmez.
Geçilmiyor…    
Ne “ilerleme” ama…
• • •
Alıntılardaki “parti” sözcüğü yerine “Türkiye sosyalist hareketi” ibaresini koyup devam edelim.
Mesele, elbette 40 yıl öncekilerin “iyi”, bugünkülerin ise “kötü” olmalarıyla ilgili değildir. O yıllarda gerek sosyalist sistemin varlığına dayalı iki kutuplu dünya, gerekse Türkiye’de sosyalizm umutlarının canlı oluşu, Kürt sorununun bugünküne göre farklı bir perspektiften ele alınmasına olanak tanıyordu; Kürt aydınlarını ve yurtseverlerini sola, sosyalizme yakınlaştırıyordu.  Bu nedenle, ilk 4 paragrafta ortaya konulan sorunda taraf olanlar, 6. ve 8. parafları öyle “sineye çekmiyor”, bunları gerçekten benimsiyordu.
Gene kimse, örneğin 5. paragrafı, 6. ve 8. paragrafları kadük edecek şekilde yorumlamıyordu. 
Ama aradan 40 yıl geçti…
Evet, bugün “dünya sosyalist sistemi” yok; Türkiye için sosyalizm umutlarının 60’lardaki kadar canlı olduğu da pek söylenemez.
O zaman, 40 yıl önce olan geçip gitti mi? Evli evine köylü köyüne mi?
Geçip giden sosyalizm, gidilecek ev-köy de ABD’si, NATO’su, BOP’u ve AB’siyle bugünkü dünya sistemi mi?
Böyle düşünen varsa, aklında bulundursun: Bu ülkede 7. paragrafın hakkını tam verip 6. ve 8. paragrafları sımsıkı sahiplenenler öyle kolay kolay tükenmez, havlu atmaz…
Müzikte pek olmasa da siyasette kimi “eski 45’liklerin” hâlâ değeri vardır…