Türkiye’de beklenen ortalama yaşam süresi uzadı. Artık Cahit Sıtkı Tarancı gibi ‘yaş 35, yolun yarısı eder’ denilmiyor. Erkeklerde ortalama yaşam 75 yıl. Kadınlarda bu süre 80’i buluyor. Ben, iki gün önce 40 yılı geride bıraktım. Cahit Sıtkı, 35 yaş şiirini yazdıktan 8 yıl sonra geçirdiği felç sonucu yatağa bağımlı hale gelmiş, 46 yaşında da hayata gözlerini yummuş.

Ben bir 40 yıl daha yaşar mıyım bilmek mümkün değil elbette ama ortalama yaşam beklentisinin uzamış olmasına rağmen yine de yolun yarısını çoktan geride bıraktığım söylenebilir. 80’li yaşları geride bıraktıktan sonra bile Aydın Boysan gibi sohbetine doyum olmayan bir ihtiyar olmayı çok isterim ya da 80’inde sözü altın değerinde, gücü kuvveti yerinde bir Yaşar Kemal gibi.

Bir 40 yıl daha varsa önümde doğduğum ve büyüdüğüm, ait olduğum güzel ülkemin 40 yıl sonraki halini de yazmak isterim. 40 yıla kalmadan demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla işlediği, kimsenin haksızlığa, adaletsizliğe uğramadığı, kimsenin dini, dili, rengi, ekonomik durumu, ırkı, mezhebi, cinsiyeti, cinsel yönelimi sebebiyle ayrımcılığa uğramadığı, kula kulluk etmenin sona erdiği, kimsenin yatağa aç girmek zorunda kalmadığı, yeryüzündeki hiçbir ülkeyle sorun yaşamayan, kendi içinde barışı tesis etmiş, geçmişle yüzleşmiş ve geleceğe emin adımlarla yürüyen bir Türkiye hayalini hep beraber gerçekleştirmiş olursak, ömrümün ikinci yarısını ilk yarısından daha mutlu geçiririm mutlaka.

Mutlaka günün birinde hamaset yerini nesnelliğe, dogmalar yerini akla, çatışmalar yerini sulhe bırakır. Mutlaka kaynaklar bir gün adil kullanılır, gelir eşit dağılır, sevdalar değil kavgalar yargılanır. Elbette insanlık onuru işkenceyi yener, elbette gün gelir devran döner, intikam ateşiyle, kininin takibiyle değil sevgiyle, aşkla büyütülen nesiller kardeşliğin özgür ülkesinde doyasıya şarkılar söyler. Yolun yarısı bana ne olursa olsun ümitsizliğe kapılmamayı ve pes etmemeyi öğretti.

Hala bir yarım ömür daha varsa önümde hayal etmekten usanmayacağım, hayallerimi gerçeğe dönüştürmek için çabalamaktan vazgeçmeyeceğim. Bedel ödeye ödeye kazanılmış huzurun, özgürlüğün, adaletin mutluluğunu tatmadan göçüp gitmeyi kim ister. Hem ne diyor Nazım Hikmet:

En güzel deniz henüz gidilmemiş olanıdır.
En güzel çocuk
Henüz büyümedi
En güzel günlerimiz
Henüz yaşamadıklarımız…

Özünde ülke gerçeklerini yazacak kadar yüreği, kökünde her daim doğruları haykıracak omurgası olmadığından her patronun emir eri, her devrin küllerinden doğan efsane kuşu olarak kariyerine devam eden meslek büyüklerine bahşedilen ömür kadarı bile yeter aslında. Çünkü sevgili okur:

Sana söylemek istediğim en güzel söz;

henüz söylememiş olduğumdur.