Birikim’in internet sitesindeki önemli bir yazıdan bahsedecektim bugün. Çok önemli bir şeyi anlatmaya çalışan Erdoğan Özmen’i eleştirecektim hatta – ortada bariz bir kriz durumu, askıda bir anayasa, bekleme odasında bir parlamenter rejim varken neden bu önemli konuyu, yani “doğrudan totaliter figüre yönelen siyaset tarzının neden başarısız” kalacağını herkesin anlayacağı gibi anlatmazsınız diye. Çünkü bu konu zurnanın zırt dediği yerlerden biri.“Peki ama burada birlikte yaşadığımız milyonlarca insan? Onlar nasıl bir motivasyona sahipler? Hangi heves ve özlemlerle, ne tür beklenti ve ihtiyaçlarla kendi kaderlerini böylesine fena ve gözü dönmüş bir çıkar ve kötülük şebekesinin kaderiyle ortak ve bir sayıyorlar?” diye de soruyordu Özmen. Çok önemli şeyleri, biraz karışık bir dille yazıyordu.

Ama bir de baktık ki yine sosyal ağlara erişim engellenmiş. İnce konulara yine vakit yok, durum gerçekten çok kalın. Geçen hafta da tüm ülkede elektrik gitmişti. Şimdi soru şu: Bu ikisinin birden seçim günü yaşanmayacağının bir garantisi var mı? Yaşanırsa bunun seçim güvenliğini etkilemeyeceği düşünülebilir mi? Yüksek Seçim Kurulu son seçimde başarılı bir sınav verdi mi? Ve medya karartmasından “400 istemelere” bu şekilde girilen bir seçim evrensel ölçülere göre adil ve demokratik sayılır mı?

Bunlar aslında hayatını bu ülkede ve barış içinde sürdürmek isteyen herkesin aklını kurcalıyor olmalı. Aslında en çok da olup bitende sorumluluğu bulunan iktidar partisini dertlendirmeli bu tablo. Çünkü bu gidişle onlar da seçimi kazansalar bile etkisiz elemana dönüşecekler yakında. Bu durumu fark edip etmemek kendi bilecekleri iş. Ancak üç büyük muhalefet partisinin oldukça kararlı ve oyunu yeniden kuracak bir şey yapmaları gerekiyor. Yoksa külliyen geç kalınmış olacağa benzer.

Bu üç parti, yani CHP, MHP ve HDP toplumun %60’a yakın bir kesimini temsil ediyor. İktidar partisinin karşısına bir ortak deklarasyonla çıkmalı ve acilen bir “demokrasi süreci” başlatmalılar. Temel hak ve özgürlüklerle ilgili bazı güvenceler, seçimden önce bir veya birkaç liderler açık oturumu, seçim güvenliğine dair ekstra önlemler ve hatta bazı yasal düzenlemeler talep etmeliler; bu ortak taleplerin karşılanmaması durumunda ise seçime katılmamayı ciddi olarak gündemlerine almalıdırlar.

Bu oyunbozanlık değildir. Fenerbahçe kafilesinin uğradığı çok çok ucuz atlatılan saldırıdan sonra hem Fenerbahçe hem Galatasaray’ın liglerin ertelenmesini istemesi de oyunbozanlık değildir. Oyun zaten bozulmuşsa, bunu düzeltmek isteyene oyunbozan denmez.

Türkiye son derece olağandışı işaretler eşliğinde, bir dikta rejiminin ayak sesleriyle ve yarısı mutsuz yarısı huzursuz bir nüfusla şarampolden aşağı yuvarlanmak üzere. Muhalefet bir araya gelip iktidarı hem üslubunu değiştirmeye, hem de bu kontrollü kaos ortamından geri adım atmaya ikna etmek zorunda. Bu HDP için de MHP için de CHP için de her türlü seçim çalışmasından daha mühim. Ve bu çaba, AKP’nin de uzun vadede lehine.

Son bir not: Bu üç parti hayatta bir araya gelmez, dediğinizi duyar gibiyim. Gelmişler. Hakan Aksay’ın T24’te dün yayımlanan yazısına göre, Ardahan İl Genel Meclisi’nde düzenlenen komisyon üyelikleri seçiminde, MHP ve HDP seçime CHP çatısı altında girmiş ve üçlü ittifakın adayları seçimi kazanmış. Ayrıca hatırlarsanız güvenlik paketi görüşülürken de bu üç partinin vekilleri TBMM’de ortak bir tutum sergilemeyi başarmıştı.

Giderek belli olan şu ki 400 vekil diye boşuna denmiyor: Ne anketlere ne atmosfere ne akla mantığa göre mümkün görünen bu tabloda ısrarcı olunursa, muhalefete düşen belki de “400 yetmez, size 550 verelim” demektir.

Oyuna tabi olmadan, oyunu yeniden kuracak bir “alt akıl” gerek bize.