Kal, 50 cm geride de ne diyeceğimi öyle dinle: Bol kepçe “yani”li, “ya”lı, “ee”lerle çorbanın tuzunu çok kaçırsan da “bu ülkede her yerde cami olacak” diye saksıyı çalıştırıp Türkçe’de olmayan sözcük “fırsatlandırıp”la insanları “ayaklanma yapmakla” suçlayıp o kıvamı tutturuyor, kandırıyla yandaşlarına tadı damaklarında kalacak bir saldırganlığı, duygudaşlığı yine olduruyorsun.

“Mabedimiz olan yani ibadethanemiz olan caminin yapımını bir Müslüman hangi iman anlayışıyla karşı çıkar... Bunlar camiyi protesto ederler, bunlar başörtüye saldırırlar, bunlar kurbanı ee vahşet olarak nitelendirirler... Olayın hiçbir şekilde doğa, ağaç, yeşil, kuşlar, ağaçlar olmadığını artık hepimiz görüyoruz. Yani en ufak bir ağaç olayından ağaç veya işte ne olayından saksıdaki çiçeği yere düşürse bir hükümet bir belediye saksıyı yere düşürse ordan da bir eylem çıkartmak için bunlar konuşlanmış... Mahmut Tanal... YERİM senin milletvekilliğini... Bana yaklaşsaydı... Yani mutlaka kafasını gözünü yarardım yani... Ne demek ya, bir erkeğin bana, bir de yani kadıncağız orda polis olduğu için zaten tepki veremedi... Sen kim oluyorsun ya edepsiz, bak edepsizliktir ya bir erkeğin bir kadına o kadar her ne olursa olsun yaklaşması, o kadının ağzının dibine girmesi, yani düşün ya o kadının yerinde olmak istemiyorum adamın nefesini hissetti ya... Bu arada da Aylin Nazlıaka’ya buradan sesleniyorum, yani kürtaj için sokaklarda eylem yapan sensin, mecliste ayakkabı fırlatmaya kalkan sensin, orada kadın bir polis resmen tahrik ediliyor, nerdeyse taciz ediliyor ve kadının, bir kere görgü kurallarına göre bir insanın özel alanı 50 cm çevresidir, yaklaşamazsın, bir kadın el uzatmadan bir erkek ona el uzatamaz, görgü kurallarıdır, kraliçe Türkiye’ye geldiğinde protokol dersi verdiler... Validebağ Camii’nde de ordaki halktan konuşanların gerçek derdinin ne olduğunu anladım, bazıları ezan sesi duymak istemiyoruz diyor... OLDU CANIM, bu ülkenin çoğu Müslüman... Ezan sesinden rahatsız oluyorsanız, o zaman ezan sesi duymayacağınız bir ülkeye gidin... BU ÜLKEDE HER YERDE CAMİ OLACAK, bir kişi bile o camiye giriyor olsa, orada o cami yapılacak... Hükümet, diyorum ya sana bırak ağacı bir saksıyı yanlışlıkla devirse, bunu protesto ederler, bunu FIRSATLANDIRIP yeni bir ayaklanma yapmaya çalışıyorlar...”

Bir TV izlencesinden özet alıntılar. Konunun başlığı: “Validebağ Provokasyonu” Yeni Şafak’ta yazan bir kadın da söyleşiye katılan, yukardaki konuşmaları yapan. Ordan burdan karman çorman, yoksul, bozuk Türkçe’yle de olsa; olguları, anlayışları, inançları en ucuzundan bir söz avcılığıyla saptırmanın, çarpıtmanın tavan yaptığı bu ve de benzeri söyleşilerden çıkarılacak dersler vardır sanırım... Okullardaki derslere benzemez tabii... Ve ne dersen de sen, AKP her zamanki gibi iyi çalışıyor derslerini, örneğin Validebağ’ında da sıkı tutuyor işi... Konuşmacıya sözüm yok mu? Olmaz mı! Ama, ayy, önce dur şöyle kadın; kin ve nefret saçan o ışıltıları görebiliyorum gözlerindeki. Kal, 50 cm geride de ne diyeceğimi öyle dinle: Bol kepçe “yani”li, “ya”lı, “ee”lerle çorbanın tuzunu çok kaçırsan da “bu ülkede her yerde cami olacak” diye saksıyı çalıştırıp Türkçe’de olmayan sözcük “fırsatlandırıp”la insanları “ayaklanma yapmakla” suçlayıp o kıvamı tutturuyor, kandırıyla yandaşlarına tadı damaklarında kalacak bir saldırganlığı, duygudaşlığı yine olduruyorsun. ”Ee, yani, oluyor, yiyiyorlar yaa” diye geçiriyorsun içinden belki... Oldu... “OLDU CANIM”larla yeme bizi... YERİM, yerim seni, Kraliçeni...