12 Mart Darbesi’nin üzerinden yarım asır geçti. ABD ve NATO’yu tedirgin eden antiemperyalist damarı hedef alan darbenin etkileri ise halen sürüyor. 6. Filo eylemleri sadece döneme karakterini vermedi, antiemperyalist tutumun da temellerinin atılmasını sağladı. Devrimci gençler kuşkusuz 1967-1971 sürecinin taşıyıcı unsurlarıydı. Sadece kendi taleplerini değil tüm ülkenin ihtiyaçlarını gözettiler.

50 yıldır süren cunta

Yurdun her köşesine yayılan özgürlük ve eşitlik taleplerinin kanlı bir cuntayla bastırılmasından bu yana 50 yıl geçti. Üniversite amfilerinden fabrika direnişlerine ve köylü mitinglerine uzanan büyük uyanış dönemi, sonraki yıllarda gerçekleşecek güçlü direnişlerin de ana rahmi oldu. TİP’le başlayan, Dev-Genç’i yaratan, DİSK’i var eden bu süreç aynı zamanda emperyalist müdahalelere, faşist örgütlenmelere ve gerici saldırılara da tanıklık etti.

Bu süreç içerisinde ABD gizli servisi CIA tarafından desteklenen gerici faşist yapılar içerisinde faaliyet yürüten onlarca isim, ülkenin son 35-40 yılının yönetiminde söz sahibi oldu. Gelinen karanlık sürecin ilk tohumları da o dönemde atıldı. Üniversite saldırılarını, Kanlı Pazarları yaratan Komünizmle Mücadele Derneği, Milli Türk Talebe Birliği gibi örgütler bu süreçte palazlandı.


Yeni bir ülke hayali

Türkiye 1960’ların başıyla birlikte büyük bir toplumsal değişime tanıklık etti. Sınıfsal anlamda çelişkiler derinleşti, buna bağlı olarak da mücadele büyüdü. Daha çok aydın ve üniversite gençliği ile sınırlı kalan sol-sosyalist fikirler, bu dönemde toplumun tüm kesimlerine doğru yayıldı. TİP’in 1965 seçimlerinde 15 vekille Meclis’e girmesi değişim talebinin de somut göstergesi oldu. Hareketlenen üniversitelere, sendikalar da eşlik etti. O güne kadar görülmeyen ölçekte büyük grevler yapılmaya başladı. Ürünlerini yok pahasına tüccara kaptıran, açlık içinde yaşayan topraksız yoksul köylüler isyan etti. Anadolu’nun birçok kentinde köylü mitingleri düzenlendi. Devrimciler ilk kez ve çok güçlü olarak halkla buluştu ve bağ kurdu. Bu gelişmeler ülke siyasetini deyim yerindeyse beşik gibi salladı. Siyasette Adalet Partisi ve CHP arasında oluşan denge durumunu yerle bir etti.

Gerici-faşist bir gelecek

1967 ile 12 Mart 1971 yılına kadar onlarca üniversiteli ve işçi öldürüldü, yüzlerce tutuklama ve gözaltı yaşandı. Egemenler halkın taleplerini karşılamak yerine şiddetle ve baskıyla üzerine gitmeyi tercih etti. Ülkenin bir anlamda geleceği çizildi. Bir anlamda devlet 12 Mart’la tercihini yaptı; burada özgürlük, eşitlik, kardeşlik taleplerine yer yoktu. Her gün devlet eliyle biraz daha gericileştirilen, militarize edilen bir ülkenin ilk ve en önemli adımlarından biri oldu. Devrimcilerle ve onların değerleriyle savaşanların önü açıldı. Bugün 12 Mart’ta açılan yolun ülkeyi getirdiği noktayla yüzleşiyoruz. Yol verdiklerinin ülkeyi getirdiği nokta ortada.

Tohum toprağa düştü

Devrimci gençler 1967-1971 sürecinin taşıyıcı unsurlarıydı. Kendi taleplerini değil ülkenin ihtiyaçlarını gözettiler. Her tarafa yetiştiler. Harun Karadeniz’den Deniz Gezmiş’e, Ulaş Bardakçı’dan Mahir Çayan’a kadar adları hiçbir zaman unutulmayacak yüzlerce genç, ülkenin her tarafındaki işçi grevlerinde, köylü mitinglerinde görev aldılar. Devrimci fikirlerin amfilerinden Anadolu’ya tohum olup düşmesini sağladılar. Mücadeleleri, talepleri çok şiddetli bir şekilde, kanla bastırıldı. Fikirleri yok edilmeye çalışıldı. Emperyalizme bağımlı, sömürünün kol gezdiği ülke yaratılmaya çalışıldı. Büyük ölçüde başarıldı da. Ama başaramadıkları bir şey var; daha tetiği çekmeden, dar ağacı kurulmadan o isimler bayrak oldu. Bu yüzden bugün ülkeyi yönetenler hâlâ en çok eski hasımlarından korkmaya devam ediyor.

***

50-yildir-suren-cunta-851501-1.

İşçi sınıfı kaderine razı gelmedi isyan etti ve kazandı

1970’te çalışma yaşamını ve temel sendikalar mevzuatını düzenleyen 274 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Yasası ile 275 sayılı Sendikalar Yasası’nda değişiklik yapan tasarı, Adalet Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin işbirliğiyle önce Millet Meclisi ardından Senato’dan geçirildi. Kanunlaşan tasarı esas olarak Türk-İş’ten DİSK’e işçi akışını önlemeyi amaçlamaktaydı. DİSK ve bağlı sendikalar yeni yasaya tepki gösterdi. İstanbul’un iki yakasından yürüyüşe geçen yaklaşık 75 bin işçi iki gün içerişinde onlarca barikatla ve müdahaleyle karşılaştı. Eylem sonuç verdi ve CHP ile TİP vekilleri Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Yasa değişikliği konusunda açılmış olan davaları daha sonra karara bağlayan AYM değişikliklerini iptal etti.

***

50-yildir-suren-cunta-851502-1.

Toplumsal uyanışı bastırmak için gerici faşist çeteler devreye girdi

Hızla büyüyen toplumsal uyanış ve mücadele sadece ülke içerisindeki egemenlerin değil ABD’nin ve NATO’nun da uykularını kaçırdı. Devletin resmi kolluk kuvvetlerine gerici-faşist çeteler de yardımcı oldu. 1968 yılında ABD-CIA desteğiyle komando kampları oluşturuldu. Gazeteleri basan, mitinglere saldıran bu faşsit çeteler, 1980’li yıllara gelindiğinde çok daha kanlı eylemler içinde yer aldı.

Daha önceki yıllarda kurulan Komünizmle Mücadele Derneği ve Milli Türk Talebe Birliği de bu dönemde devreye girdi. Daha sonra ülke yönetiminde yer alan birçok ismin yolu bu yapılardan geçti. Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan, Bülent Arınç, İsmail Kahraman, Abdülkadir Aksu gibi isimler sadece bunlardan birkaçı. Komünizmle Mücadele Dernekleri içerisinde de Fetullah Gülen gibi isimler yer aldı. Bu iki dernek açıkça ABD yandaşlığı yaptı ve başta 6. Filo eylemleri olmak üzere ABD karşıtı eylemlere açık müdahale çağrısında bulundu. Bunlardan en iyi bilineni; 16 Şubat 1969 tarihinde iki gencin öldürülmesiyle sonuçlanan Kanlı Pazar’dır. 6. Filo’yu protesto etmek için 76 gençlik örgütünün çağrısıyla Taksim Meydanı’nda toplananlara gerici faşistler saldırdı. Bu saldırıda Ali Turgut Aytaç ve Duran Erdoğan adlı gençler bıçaklanarak öldürüldü. Polisin olaylara müdahale etmek bir yana saldırganların yanında tutum alması büyük bir öfkeye neden oldu. Yukarıdaki fotoğraf aynı zamanda 12 Mart Cuntası’na giden süreçte devletin tutumunu net şekilde gösteriyor.

***

50-yildir-suren-cunta-851503-1.

Üniversitelerden tüm ülkeye Dev-Genç

Gençlik hareketleri üniversitede mücadelenin ilk evresi sayılan 1965-1967 yılları arasında, daha çok ülke sorunlarını tartışan, çözüm arayan topluluklar halindeydi. Dünyadaki gelişmelere paralel olarak gençlik Türkiye’de süratle politikleşti ve sözünü daha yüksek sesle söylemeye başladı. Antiemperyalist duruşun en önemli simgelerinden biri olan Vietnam Kasabı Komer’in 6 Ocak 1969’daki ODTÜ’yü ziyareti sırasında yaşandı. Rektörlük binasının kapısında duran 1968 model Cadillac otomobili, ODTÜ’lü öğrenciler tarafından yakıldı. Eylem sonrası tutuklamalar yapılsa da 3 binden fazla öğrenci dilekçeyle kendilerinin de eyleme katıldığını bildirmişlerdi. Tüm bu gelişmeler Fikir Kulüpleri Federasyonu’na (FKF) sığmayan bir öğrenci hareketinin de habercisiydi. 1969 Ekim ayında FKF, Devrimci Gençlik Dernekleri Federasyonu (Dev-Genç) adını alarak süreci ileri bir noktaya taşıyacaktı. Bu örgütün ismi tüm Anadolu’da kulaktan kulağa yayılarak bir efsaneye dönüşecekti.

***

İŞARET FİŞEĞİ 6. FİLO EYLEMİ

Vietnam Savaşı, Ortadoğu’da ABD’nin İsrail yanlısı tavrı ve benzeri gelişmeler tüm dünyada olduğu gibi gençlik içerisinde Amerika karşıtı bir damarı geliştirdi. ABD’nin Akdeniz’deki gücü olan 6. Filo’nun İstanbul’a gelişi, dönemin iktidarı tarafından coşkuyla karşılanışı tepkiyi daha da büyüttü. 1967’nin Haziran’ında başlayan ve yaklaşık iki yıl süren 6. Filo eylemleri sadece döneme karakterini vermekle kalmadı, günümüze uzanan antiemperyalist tutumun da temellerinin atılmasını sağladı. Devrimcilerin mücadelesini simgeleyen ilk işaret fişeği oldu.