Ulusal kategoride yarışan filmlere bakıldığında her birinin özgün hikâyeleriyle günümüz Türkiye’sine bir ayna tutmayı başardığını söylemek mümkün.

59. Altın Portakal Film Festivali’nin kısa değerlendirmesi: Özgünlük ve süreğenlik sorunu
Emin Alper’in “Kurak Günler” filmi 9 ödül alırken, Özcan Alper’in “Karanlık Gece” filmi en iyi film ödülünü aldı.

Emine Uçar İlbuğa

Film Festivalleri hem ulusal hem uluslararası filmlerin gösterimlerinin yapıldığı; sinema yönetmenleri, yapımcılar, oyuncular, film emekçileri ile sinema alanından akademisyenleri, bu alanda eğitim gören öğrencileri sektörle ve izleyici ile bir araya getiren kültürel bir etkinliktir. Film festivalleri yeni yapımların, yeni sinemacıların keşfedildikleri; ulusal ve uluslararası filmlerin görünür kılındıkları; filmlerin dağıtımından, senaryo aşamasına desteklenmesi, festival aracılığı ile sektörle ilişkilerin sağlanması, izleyicilerle bir arada filmlerin izlenmesi ve kısa bir süre içinde yoğun film izleme deneyimi gibi, aynı zamanda sinemanın sorunlarının, geleceğinin tartışılabildiği yeni filmlerin lansmanı için bir platform ve bir film fuarı işlevi de üstlenir ve rekabetçi küresel pazarda yer alamayan bağımsız sinemayı izleyicilerle buluşturur. Festivaller yarışma odaklı da olabilir, salt film gösterimi ve söyleşiler, paneller, ustalık derslerine (master class) dayalı da olabilir.


Türkiye’de Uluslararası Film Yapımcıları Birliği Federasyonu (FIAPF) tarafından akredite edilmiş olan Antalya Altın Portakal Film Festivali(1963) ve İstanbul Film Festivali (1982) dışında Adana Altın Koza Film Festivali(1969, 1992), Ankara Uluslararası Film Festivali (1988), Gezici Festival (1995), Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali(1996), Malatya Uluslararası Film Festivali(2010) ve Uluslararası Boğaziçi Film Festivali(2012) en bilinenlerdir.

Türkiye’de 1963 yılından bu yana en eski ve istikrarlı bir şekilde devam eden kuşkusuz Antalya Altın Portakal Film Festivali’dir. Ancak festivaller yerel yönetimler, vakıflar, Sinema Genel Müdürlüğü gibi daha çok kamu destekli yürütülmekte ve bu da bir yandan sinemacıların yapım ve gösterim olanaklarını sağlaması, festival aracılığı ile dünyaya açılmasına olanak sağlarken diğer yandan yerel yönetimlerin her beş yılda bir değişmesi, hükümete yakın ya da uzak olan yerel yönetimlerin desteklenmeleri konusunda farklı uygulamalarla karşılaşılması, her yeni dönemle birlikte festivalin yapısından, yönetimine ve işleyişine kadar yaşanan değişimler festivalin kalıcı politikalar geliştirmesinin önüne engel oluşturmaktadır.

Dolayısıyla festivalin bağımsız olamaması gibi kendi çekirdek kadrosunu oluşturamaması, her yönetimle birlikte değişen festival başkanlığı ve festival yönetmenleri ile bir bütünlük oluşturamadan her dönem farklı uygulamalarla süregiden ve kendi içine kapalı, yereldeki paydaşlarla işbirliğinden ve kenti kucaklamaktan uzak, sınırlı sayıda film gösterim mekânları ile giderek izleyicisini kaybeden bir festivale dönüşmektedir. Bu durum ne yazık ki diğer festivallerde de aynı. Çoğu zaman aynı çekirdek kadronun birçok festivalde söz sahibi olması, Türkiye’de giderek festivallerin kendine özgün karakteristik özelliklerinden uzaklaşarak birbirinin benzerine dönüşmesine neden olmaktadır. Çünkü her bir festival bulunduğu kentin, ülkenin koşulları içinde gelişir, şekillenir ve diğer festivallerle kendine özgün kimliği ile yarışabilir. Sadece festival alanına sıkışmış, tek bir mekânda sınırlı sayıda izleyiciye ulaşmış olmak Antalya Altın Portakal Film Festivali’ni ulusal ve uluslararası bağlamda güçlü ve süreğen kılmaz. Özellikle yarışma filmlerinin tekrarlarının açık hava sineması yerine sinema salonunda gösterilmesinin, uzun süreli pandemi sürecinde sinema salonlarından uzaklaşan izleyicilerin festivaller aracılığı ile yeniden sinemaya davet edilmeleri ve festivalden uzaklaşmış olan Antalyalılara ulaşılmanın olanakları araştırılmalıdır. Örneğin Antalya’da 67 bini aşkın öğrencisi olan bir devlet üniversitesi, iki özel üniversite bulunmakta. Bu üniversitelerin radyo, televizyon, sinema, TV ve film tasarımı gibi bölümlerinde okuyan yüzlerce öğrencisi ve burada eğitim veren akademik personeller yer almakta. Bu bakımdan kentin festivalinde öğrencilerin festivale katılımına ve akademinin festivale katkısına ilişkin bir işbirliğinin sağlanmaması büyük bir eksikliktir. Üniversite ile işbirliği içinde kampusta yer alan sinema salonları festival döneminde kullanılabilir. Kent ve festival alanında kurulan açık hava sinemalarının bir ayağı da kampus içinde oluşturularak öğrenci ve tüm kampus içinde yer alan diğer birimlerdeki izleyicilere ulaşılabilir. Bunun dışında dünyada ve Türkiye’de film festivalleri üzerine yapılan akademik çalışmaların, sektörün ve ilgili kurumların ilgisini çekmesi ve çıkan sonuçlar üzerinden festivallerin gelişimine katkı sağlanabilir. Örneğin Mersin Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Doç. Dr. Hakan Erkılıç’ın yürütücülüğünde “Türkiye’de Film Festivalleri: Yapısı, Ekonomisi, İşleyişi, Seyirci Profili (Antalya, Adana, İstanbul, Ankara Film Festivalleri Örneği)” başlıklı TÜBİTAK projesi kapsamında Türkiye’de dört büyük festival araştırılmakta; ilgili literatür, gazete, dergi ve dijital veriler yanında seyirciler yönetim ve çalışanlar ile anket ve derinlemesine görüşmeler yapılarak festivaller farklı aktörler ve belgeler üzerinden tarihsel olarak incelenmektedir. Ayrıca örneklem olarak seçilen her bir festivale eklemlenerek uluslararası festival sempozyumu gerçekleştirilmekte; akademiden festival yönetmenlerine uzanan yelpazede festivaller bir bütün olarak tartışmaya açılmakta ve festivallerin bir arşivi oluşturulmaktadır. Bu kapsamda Ankara ve Adana Film Festivali yöneticileri tarafından desteklenen birincisi 10-11 Kasım 2021’de 32. Ankara Film Festivali’nde, ikincisi ise 12-18 Eylül 2022’de 29. Adana Altın Koza Film Festivali’nde gerçekleştirilen sempozyumlarda Türkiye’de ve dünyada film festivallerine ilişkin araştırmalarıyla akademisyenler ile sektörün farklı alanlarından sinemacılar, sivil toplum örgütleri, festival yöneticilerinin bir araya getirilmesi ve sorunların birlikte tartışılması, çözüm üretilmesi hedeflenmektedir (bkz. http://www.screenfest.org). Çünkü Türkiye’de düzenlenen film festival sayısı giderek artmakta ancak bu festivaller ülke siyasetine, ekonomisine bağlı sorunlarla festival deneyimine sahip alandan yetkin kişilerin desteklenmemesinden dolayı ya kesintiye uğramakta ya da devam edememektedir. Antalya Altın Portakal Film Festivali ise 12 Eylül Askeri Darbe dönemi sayılmazsa istikrarlı bir şekilde devam eden en uzun soluklu festival olmasına karşın bu süreçte farklı yönetim, yaklaşımlar ve uygulamalar nedeniyle sürekli bir kimlik değişimine uğramaktadır. Tam da 60’ıncı yılın arifesinde festivalin kenti kucaklayarak ve kendine özgü kimliğine bürünerek hem ulusal hem uluslararası bağlamda daha da güçlü bir şekilde yer alabilmesi için kurumsallaşması, bağımsızlaşması ve kendi çekirdek kadrosunu oluşturarak deneyimli personeli ve uzun soluklu yöneticileri ile kentin dinamiklerini de dikkate alarak sürekliliğinin sağlanması gerekmektedir.

Sonuç olarak bu yıl 59. Altın Portakal Film Festivali geleneksel festival korteji ile başladı, ulusal ve uluslararası yarışma kategorisinde yer alan filmler tek bir salon (AKM) ve iki açık hava sinemasında izleyici ile buluştu, film gösterimleri sonrası film ekipleriyle söyleşiler gerçekleştirildi. 1-8 Ekim arası yurtiçi ve yurtdışından konuklarla ve sinema izleyicileri ile filmlerin merkeze alındığı yoğun bir hafta geride kaldı. Ulusal kategoride yarışan filmlere bakıldığında her birinin özgün hikâyeleriyle günümüz Türkiye’sine bir ayna tutmayı başardığını söylemek mümkün. Ancak onlardan Türkiye’nin, siyasi, ekonomik, kültürel koşullarını filmlerin merkezine alarak toplumdaki güç, iktidar ilişkilerini, kendinden olmayanların nasıl ötekileştirildiklerini, doğanın tahribi ve bireylerin sıkışmışlıkları, halkın çektikleri tüm yoksulluk ve haksızlığa karşı nasıl iktidarlar tarafından yönlendirildiklerini sinemanın estetik diliyle sorunsallaştıran Emin Alper’in “Kurak Günler” ve Özcan Alper’in “Karanlık Geceler” jürinin haklı kararı ile ödülleri kucaklayan iki film oldu.