Ülkemizin ilk belediyesinin adı Altıncı Daire. Tanzimat Dönemi’nin karakterine uygun olarak Batılı şehircilik anlayışı uygulamasının ilk örneği, “6. Daire-i Belediye Nizamatı”yla başlamış. İstanbul, 14 belediye dairesine ayrılmış. Beyoğlu, ilk uygulama olmasına rağmen buraya 6. Daire denilmiş. Bu adı almasının nedeni, Paris’te “Sixeme Arrondissement” yani altıncı bölge diye bilinen belediye biriminin kentin en mamur bölgesi olmasıymış. […]

Ülkemizin ilk belediyesinin adı Altıncı Daire. Tanzimat Dönemi’nin karakterine uygun olarak Batılı şehircilik anlayışı uygulamasının ilk örneği, “6. Daire-i Belediye Nizamatı”yla başlamış. İstanbul, 14 belediye dairesine ayrılmış. Beyoğlu, ilk uygulama olmasına rağmen buraya 6. Daire denilmiş. Bu adı almasının nedeni, Paris’te “Sixeme Arrondissement” yani altıncı bölge diye bilinen belediye biriminin kentin en mamur bölgesi olmasıymış. 6.Daire’nin amacı Avrupai kent hizmetlerini İstanbul’a getirmekmiş. 1857’de Altıncı Daire’nin ilk başkanı olan Mehmet Kamil Bey, kısa boylu olduğu için kaynaklarda “Mahşer Midillisi” olarak anılıyor.

Mahşer Midillisi’nin görev başında olduğu süre içinde ülkenin ilk sokak lambaları Dolmabahçe Gazhanesi’nden getirilen havagazıyla Beyoğlu sokaklarını aydınlatmaya başlamış, ilk kez sokaklar adlandırılmış ve 1860’da ilk kez İstiklal Caddesi’ne kaldırım döşenmiş. Biliyorsunuz o günden bu yana Türkiye’nin vitrini olan bu caddeye kaldırım döşenmeye devam ediliyor!

Ülkemizin vitrini, İstanbul’un kalbi Beyoğlu tam 25 yıldır sırasıyla Refah, Fazilet ve Ak Partili belediye başkanları tarafından yönetiliyor. Bu sürenin son 17 yılında ülke genelinde de aynı kadro iktidarda. Mahşerin Üç Atlısı Nusret Bayraktar, Kadir Topbaş ve Ahmet Misbah Demircan’ın sırasıyla 25 yıl boyunca yönettiği ilçeye aslında çeyrek asırdır aynı isim damgasını vuruyor: Recep Tayyip Erdoğan. Erdoğan, şimdi doğup büyüdüğü Kasımpaşa’yı da sınırlarında barındıran Beyoğlu’nu başdanışmanı, Rizeli hemşehrisi ve oğlu Bilal Erdoğan’ın üyesi olduğu Okçular Vakfı’nın Başkanı Haydar Ali Yıldız’a emanet etmek istiyor.

Ülkenin vitrini Beyoğlu’nun yani 6. Daire’nin son çeyrek asırda Paris’e değil daha ziyade Moğol istilasının hemen sonrasındaki Basra’ya benzediğini söylemek mümkün. İstanbul’a gezmeye gelmemiş olanların, yani İstanbul’da yaşayanların, yani İstanbul seçmeninin artık İstiklal Caddesi’ne gitmek, Beyoğlu’nda dolaşmak ya da Taksim’de buluşmaktan özellikle imtina ettikleri, mecbur olmadıkça şehrin bu bölgesine gitmekten kaçındıklarını söylemek yanlış olmaz sanırım. Bir dünya görüşünün bir başka dünya görüşüyle girdiği mücadelede galip gelişini kutladığı yer artık Beyoğlu.

Ve Beyoğlu, adeta bir savaş alanı. Oysa toplumsal barışın, farklı dünya görüşlerinin ve inançların, farklı yaşam tarzlarının zenginliğinin adıydı 6. Daire. Hatta bugün nargile kafelerde seri köz isteyenlerin ağzına sakız ettiği ama TRT dizilerinden öğrenmekle yetindiği Osmanlı zamanında 6. Daire’ye başkanlık edenler arasında Sakızlı Ohannes Efendi de var, Eduard Blacque Bey de. Şimdi Beyoğu bir karar verecek ve bu karar, belki bir kez daha ülkenin yakın gelecekte yürüyeceği yolu aydınlatan sokak lambası olacak. 6. Daire, çağdaş dünyadaki örnekleri gibi birlikte inşa edilmiş bir yaşam alanı mı olacak yoksa tek tip yaşamın dayatıldığı ürkünç bir beton krallığı mı?

Yeni bir hayatı birlikte kurmak için yapılacak şey şimdi Beyoğlu seçmeninin ellerinde. Üstelik tercih yapmak da hiç zor değil. “İyi de biz daha oyları sayarken atı alan Üsküdar’ı geçiyor. Sandığa ve seçime güvenim kalmadı!” diyenlerdenseniz hatırlatmak isterim Kartaca’nın efsanevi komutanı Hannibal, Roma’yı fethetmek üzere savaş fillerini Cebelitarık Boğazı’ndan geçirmiş ancak generalleri o fillerin Alp Dağları’ndan geçeceği bir yol olmadığını belirterek umutsuzluğa kapılmıştı. O efsane söz o gün söylendi: “Ya bir yol bulacağız ya da bir yol açacağız.”

İşte Türkiye’de bugün solun açacağı yeni yolun adı 6. Daire; dairenin kapısının anahtarı da “Taş”tır!