Erdoğan rejimi altı partiyi farklılıklara rağmen bir arada tutan en büyük etken. İttifakın sendeleme ihtimaline karşı halkın müdahalesi yeni bir kapı araladı. Toplumun sorunları ile siyasetin dili yakınlaşınca Erdoğan minder dışına yuvarlandı. Süreç tamamen iktidardan muhalefetin inisiyatifine geçti.

6’lıyı dağıtacak formül var mı?
Altılı masada parlamento seçimleri gündemli farklı seçenekler bugünden konuşulmaya başlandı. Davutoğlu ilk hamleyi yaptı.

Kılıçdaroğlu çıkışta, Akşener’in İyi Parti’si yüzde 20’lerin üstüne çıktı. DEVA barajı zorluyor. HDP yüzde 10’nun çok üstünde. Farklı kamuoyu yoklama şirketlerinden bu ve benzeri haberler çok sık gelmeye başladı. Neredeyse AKP’den bahseden kalmadı. Erdoğan tüm karizmasıyla yüzde 35’lere demir atmış görünüyor. Yılardır AKP propaganda aracı gibi çalışan şirketler bile çaresiz kalmış durumda. Peki işler Millet Cephesi için gerçekten bu kadar iyi mi gidiyor? Masayı dağıtacak ya da sekteye uğratacak hiç mi gelişme yok?

Aslında başka bir zaman dilimi olsa son haftada yaşanan iki gelişme bile ciddi sorun alanı olarak karşımıza çıkardı. Birincisi Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu ile Ali Babacan arasında geçen polemik. Gelecek, Saadet ve Deva Partisi’nin imzalayacağı ortak deklarasyona Ali Babacan’ın onay yanaşmamasıyla birlikte iKi lider arasında küçük çaplı söz düellosu yaşanmıştı.

Daha sonra da anlaşıldığı üzere mesele ortak bildiri değil. Arka planda aynı zamanda parlamento seçimlerinde ortak davranma çabası da var. Davutoğlu'nun üç partiyle birlikte parlamento seçimlerine ayrı bir listeyle girmek istediği uzun süredir Ankara’da konuşuluyordu. Saadet Partisi meseleye pozitif yaklaşırken Babacan’ın da buna çok sıcak bakmadığını parti yöneticilerinden teyit ettik.

SP Konya Milletvekili Abdülkadir Karaduman’ın İstanbul Sözleşmesi ile ilgili sözleri bir diğer başlık. SP bu konuda çok katı ve sözleşmenin iptalinden yana. Hem de CHP liderinin “İktidarımızın ilk 24 saatinde geri gelecek” sözleri miting alanındaki yankısı bitmeden altı bir kez daha çizildi.

Üstelik ayrı düştükleri tek konu da bu değildi.

ERDOĞAN YAPIŞTIRDI

Birbirine benzemeyen, çok uzak noktalardan aynı masada buluşanların bu kadar uzun süredir bir arada durması ve üstelik bazı başlıkarda ortaklaşmaları çok fazla rastlanır bir durum değil. Bu konuda Kılıçdaroğlu’nun ağı geniş atmasının ve bunu bir politik tercih olarak ilerletmesinin etkisi büyük. Nitekim üç partinin ayrı seçim girmesi sorulduğunda 'parlamento seçimleri için tüm bunlar mümkün' derken İstanbul Sözleşmesi gibi konular için 'her konuda aynı düşünmemiz beklenmesin' gibi çok genel bir değerlendirme bile şimdilik yeterli gelebiliyor. Mümkün olduğu kadar farklılık yokmuş gibi davranmak. Üstelik bu sadece 6’li masa için de geçerli değil. HDP dahil meclisteki diğer muhalefet partileri için de durum çok faklı değil. Bunun arkasında tek ve basit bir cevap var. Erdoğan’ın yapıştırıcı fonksiyonu. Erdoğan, düşman hattını o kadar genişletti ve öyle bir varlık-yokluk kavgasına dönüştürdü ki siyasi rakipleri için tek çare mücadele etmek kaldı.

Ama bir başka konu var ki resmen hem 6’lı masa hem de diğer muhalefet partilerinin duruşunu kökünden sarstı. Parlamenter sistem, soyut bir demokrasi söylemi gibi halkın dikkatini çekmeyen, heyecanlandırmayan başlıklar dönemi bir anlamda halkın müdahalesiyle kapandı. Muhalefet cephesi, CHP’nin helalleşme, muhafazakâr mahalleye seslenme, altılı masanın hassasiyetleri gibi sonu gelmez başlıkar girdabında kaybolmaya adaydı. Sosyalistlerin dışında halkın temel taleplerine dair hiçbir muhalefet partisinden 'biz çözeceğiz' lafının ötesine geçen bir hamle yapılmadı. Demirtaş’ın mektuplarını bir tarafa koyarsak bu fotoğrafa büyük ölçüde HDP’de dahil edilebilir. Tarihin en büyük krizini yaşayan, sefalet ücretine mahkum milyonların gelir adaletsizliğine isyanının siyasi muhatabı yoktu (bugün de tam olarak olduğu söylenemez). Sosyalistlerin itirazı, sokağı zorlamaları, örgütlü örgütsüz emekçi direnişler, meydanlara çıkan muhalefet partilere mensup milletvekillerinin tanık olduğu büyük isyan siyasetin dilini de rotasını da değiştirmeye başladı. Buna sosyal medya pratiklerini de eklemek lazım. Muhalefet partilerinin kısmen de olsa bu çağrıya kulak vermesi tüm dengeleri de değiştirdi. Halkın sorun olarak ortaya koyduğu başlıklar, siyasetin gündemi olmaya başlayınca güreş minderi Erdoğan’ın sahasından çekilmiş oldu. Halkın öne çıkması, siyasi partileri cesaretlendirdi. İktidar yenilgiyi iyiden iyiye hissetmeyi başladı, panikledi. İktidarda artan tereddüt meydanları daha kullanılır hale soktu.

SON BİR AYDA OLANLAR

Özellikle temmuz ayı iktidar için hiç iyi geçmedi. Yaza dair umutların son bulması, yurt dışında istediği havayı yakalayamaması, parti içi tartışmaların artması yaz sıcağını daha çok hissetmelerine yol açtı.

Halkın siyasete müdahalesi muhalefet cephesinde de işleri değiştirdi. Ezilen, yoksul ve işsiz milyonların talebini önceleyen her söz ve eylem bir adım çıkmaya başladı. Meydanların dili de buraya döndü. Muhalefetin tüm bileşenleri –bazıları istemese de- kendi lehçeleri ile bu meseleyi konuşmaya başladı. Bu dile alışık olanlar bir adım öne çıkacak ve süreci sürükleme şansına sahip. Bu süreç sadece seçime kadar olan dönemi değil seçim sonrasını da belirlemeye aday. O yüzden meseleyi çoktan 6’lı masanın devamını aşmış durumda.