Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı sarsıntılı bir sürecin ardından beklendiği üzere Kemal Kılıçdaroğlu oldu. Kılıçdaroğlu’na artık HDP, sosyalist partiler dahil muhalefetin ortak adayı gözüyle bakabiliriz. Adayın isminden daha önemlisi, toplumdaki çok güçlü değişim arzusu, Saray rejimine son verme kararlılığıdır.


Nitekim Meral Akşener’in masadan kalktıktan sonra bu dinamiği gördüğü, kendi tabanını bir arada tutmakta dahi zorluk çektiği anlaşılıyor. Zaten İyi Parti’nin organik bir yapısı yok. Vitrininde kariyer arayışında yolu oraya düşmüş azımsanmayacak sayıda liberal kültürden gelen parlak isim var. Yerel örgütlerin yönetimlerinde ise daha çok eski ülkücü kadrolar bulunuyor. Seçmen tabanında seküler, cumhuriyet değerleri konusunda duyarlı, şehirli kesimler ağırlıklı. Kamuoyu araştırmalarına yansıyan, Akşener’in tek adam rejimine karşı sergilediği çetin mücadele imajı idi. Muhalefete zarar verdiği, Cumhur İttifakı’nın değirmenine su taşıdığı algısının yerleşmesi güvenilirliğini zedeleyecek, partiyi bir arada tutmakta zorlanacaktı. Zaten geri dönüşü de kendilerinin dışında HDP ve sosyalistlerin desteğiyle Kılıçdaroğlu’nun büyük bir güçle seçimi kazanacağı endişesinden kaynaklanıyor olabilir.

***

Son gelişmelere iki türlü bakmak olanaklı. Bir bakış; nihai hedef mevcut baskı ve talan düzenini sona erdirmekse ve içinden geçtiğimiz konjonktürde söz konusu misyona en uygun ismin Kılıçdaroğlu olduğu kabul görüyorsa, bu doğrultuda bir sapma olmadı. Aksine Akşener gibi onun adaylığına itiraz edenler bile bu gerçeği kabullendi. Sosyalistlerin de arzuladığı muhalefetin tek adayı üzerinde uzlaşıldı. Zaten bundan sonraki görevimiz, var gücümüzle çalışmak, ülkenin üzerine çöken 21 yıllık AKP karanlığından korunmak için üzerimize düşeni yapmak şeklinde olabilir.

İkinci bir yorum ise; Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı direnişin kaynağı, “bu neoliberal düzene son vereceğim, halkın 418 milyar dolarını çatır çatır geri alacağım” şeklindeki radikal çıkışlarıydı. Bu başta 5’li Çete, sermaye kesiminden tepki görmüş, önünü kesme çabaları hız kazanmıştı. Meral Akşener’in masayı devirme hamlesi kendi siyasi geleceğini de tehlikeye atmak pahasına, Koray Aydın gibi müteahhit kesimiyle yakın ilişkileri bulunan kişilerin de zorlaması ile bu amaca yönelikti. Hâlbuki aradan geçen 3 günde Kılıçdaroğlu’na destek çıkmış, HDP ve sosyalist solun da katkısıyla daha anlamlı bir zafer kazanma olasılığı doğmuştu. Şimdi Akşener’e tavizler verilerek bu fırsat kaçırılıyor.

Kaldı ki Millet İttifakı Mart 2022’de “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” metnine imza atmıştı. Şimdi "yetkili ve icracı seçilmemiş CB yardımcıları önerisi parlamenter rejimi güçlendirme fikrine aykırı değil mi?" diye sorulabilir. Üstelik Akşener’in önerdiği iki CHP’li başkan yardımcısı bir partinin iç ilişkilerine müdahale olarak değerlendirilebilir, bir partinin üyelerinin başka bir partinin başkanı tarafından kollanması siyasi nezakete aykırı bulunabilir. İsterseniz bu konuda yorumu sizlere bırakayım.

İyimser yönüyle bakılırsa, eğer “seçilecek aday” ifadesi üstü örtük biçimde Kılıçdaroğlu’nun kimlik kodlarına gönderme yapıyor veya başkaları tarafından böyle algılanıyor idiyse, şimdi bu gerçek kabulleniliyor. Olası bir seçim zaferi aynı zamanda bu ülkede “eşit yurttaşlık” kültürünün geliştiği, toplumun büyük çoğunluğunun etnik, mezhepsel fay hatlarına prim vermediği anlamına gelecek. Aslında tarihin acı sayfalarıyla hesaplaşma, “bir arada yaşama” iradesini pekiştirme mesajıyla da büyük değer taşıyacak.

Siyasette belagat, liyakat, dirayet ve deneyim elbette çok önemlidir. Ancak liderlikte sebat ve kararlılığın payı da küçümsenemez. Geçmişteki seçim ve referandum hayal kırıklıkları nedeniyle karamsarlığa kapılanların Brezilya ve Meksika örneklerini hatırlamasında yarar var. Bugün Brezilya Cumhurbaşkanı koltuğunda oturan Lula da Silva 1989, 1994 ve 1998 yıllarında 3 kez seçimi 2’nci turda kaybetmesine karşın yılmadı. Sonunda 2002’de amacına ulaştı. Malum uzun yargılama ve hapis süreçlerinden sonra 2022’de faşist aday Bolsonaro’yu mağlup ederek bir kez daha başkanlığı kazandı. Meksika Cumhurbaşkanı Lopez Obrador da çeşitli badireler atlattıktan sonra 2006 ve 2011 yıllarında seçimi kıl payı kaybetti. Azmini kaybetmedi. 2018’de yeni bir ittifak altında başkanlık emeline ulaştı.

Türkiye’de statükocu devlet refleksleri ne kadar uzlaşmacı, mülayim bir profil çizse de sol etiketli liderlere karşı harekete geçer. 70’lerde siyasal İslamcı MSP, 90’larda aşırı milliyetçi MHP ile koalisyon yapacak ölçüde esneklik gösteren Ecevit de hep mukavemet ile karşılaştı. Başta New York ve Çiğli çeşitli suikast girişimlerine, mesnetsiz iftiralara muhatap kaldı. Soğuk Savaş döneminden beri komünizme karşı mücadele dernekleri kurdurulmasından, ülkücü faşist hareketin her daim desteklenmesine uzanan sol karşıtı bir gayri resmi devlet damarı hep var oldu. Kılıçdaroğlu’na karşı böyle bir tavır ve seçim sürecinde olası provakasyonlar, daha kararlı biçimde arkasında durmayı gerektiriyor.

***

Özetle, Türkiye 6 Mart’ta siyasi bir vodvile sahne oldu. Aynı bulvar tiyatrolarındaki gibi bir sürü itiş kakışın, entrikanın ardından temel aktörler el ele tutuşarak alkışlar arasında seyirciyi selamladılar. Herkes gibi biz de bu süreçte notlarımızı aldık. Ama asıl sorumluluğumuzu, bu otokratik baskı rejimini sonlandırma görevimizi unutmadık. Bu siyasi çalkantı içerisinde deprem bölgesindeki kardeşlerimizi hiç aklımızdan çıkarmadık. Ama yine de böylesine siyasi gündeme hapsolmaktan mahçubiyet duyduk. Biz Sol Partililer, tüm sosyalistler, demokratlar son dönemde halkın artan güvenini boşa çıkarmayacağız, son ana kadar ortak aday etrafında tüm çabamızı harcayacağız.