Bugün, kadınların yaşam hakkı için vazgeçilmez olan İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlüğe girmesinin 6’ncı yıldönümü. Prof. Dr. Güngör, “GREVIO raporu, sözleşmenin uygulanması konusunda Türkiye’deki en önemli problemin ‘siyasi irade eksikliği’ olduğunu söylüyordu. Bu eleştiriden sonra hükümet, sözleşmeyle ipleri iyice germeye başladı” diyor.

6 yıldır uygulanmayan İstanbul Sözleşmesi hükümetin hedefinde: Mücadeleyle kazandık vazgeçmeyeceğiz

Yaren Çolak

İstanbul’da 11 Mayıs 2011 tarihinde gerçekleşen Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu toplantısında imzaya açılan ve Türkiye’nin ilk imzacı olduğu İstanbul Sözleşmesi, 1 Ağustos 2014 yılından beri yürürlükte. Ancak sözleşmenin 6'ncı yıldönümünde AKP, kadınlar için hayati öneme sahip olan bu sözleşmeyi hedefine oturtmuş durumda. Sözleşme, 5 Ağustos’ta AKP Merkez Yürütme Kurulu’nun gündeminde olacak ve bu toplantıda Türkiye’nin sözleşmeden çekilip çekilmeyeceği konuşulacak. Ülkenin dört bir yanında kadınlar ise sözleşmeye sahip çıkarak eylemlerini sürdürüyor.

Sözleşmenin 6’ncı yıldönümünde Prof. Dr. Özlem Şahin Güngör ile siyasi iktidarın tavrını, sözleşmenin kadınlar için önemini ve diğer ülkelerde yaşanan gelişmeleri konuştuk.

♦ AKP hükümetinin onayıyla 1 Ağustos 2014’te yürürlüğe konulan sözleşmenin, yine AKP tarafından feshedilmesi gündemde. 6 yıllık süreçte yaşanan bu tavır değişikliğinin nedeni nedir?

Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’ni ilk imzalayan ülke. Üstelik Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’nin maddelerini çekincesiz bir şekilde imzaladı. Ancak daha en başında, sözleşmenin resmi çevirisinde adı tahrif edildi. Sözleşmenin adı ‘Kadına Yönelik ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesine Dair Avrupa Sözleşmesi’ olarak TBMM’nin sitesinde yayımlandı. Ama bu sözleşmenin asıl adında aile içi denmiyor, ev içi deniyor. Daha başından hükümet sözleşmeye müdahale etmeye çalışarak bu tahrifatı yaptı.

Sözleşmenin imzalandığı dönemde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı olan Fatma Şahin, bu sürece çok sahip çıkmıştı. Şahin’in, toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesi veren sivil toplum kuruluşlarından ve kadın hareketlerinden etkilendiğini düşünüyorum. Fakat daha sonra değişen AKP hükümeti, insan hakları ve demokrasi söylemlerinden uzaklaştı. Zamanla daha fazla muhafazakârlaştı. 2014 genel seçimlerinden sonra da tek karar verici olmaya başladı. Modernleşmenin temel kurumlarını ya zayıflatan ya da ortadan kaldıran politikalar izledi. Bu yönelim, Türkiye’deki modernleşme sürecinin en önemli adımlarından birisi olan kadınların modernleşmesi ile çatıştı. Dolayısıyla kadınların Türkiye’deki kazanımları ciddi bir hedef haline geldi.

CİNAYETLER İNTİHAR OLARAK KAYITLARA GEÇİYORDU

♦ Resmi verilere göre, sözleşmenin imzalandığı 2011 yılında kadın cinayetlerinde azalma görüldü; ancak sonraki yıllarda cinayetler artarak devam etti ve ediyor. Neden?

Dediğiniz gibi, kadın cinayetleri ve saldırılar katlanarak devam ediyor. Bu artış, kadın örgütlerinin çabası ile çoğu kadın cinayetinin töre, namus cinayeti ya da intihar olarak nitelenmesinden vazgeçilmesi ve kadın katliamının daha görünür hale gelmesinden kaynaklanıyor. Bu gelişmede İstanbul Sözleşmesi'nin ve 6284 sayılı yasanın büyük katkısı oldu. İstanbul Sözleşmesi ile cinsiyet eşitliği konusunda çalışmalar yapılmaya başlandı. Kadın örgütleri, 6284 sayılı yasadan aldıkları güçle müdahale etmeye başladılar. Özellikle Aile ve Ağır Ceza Mahkemeleri’ndeki hâkimler ve savcılar, 6284 ve İstanbul Sözleşmesi eğitiminden geçirildi. Dolayısıyla İstanbul Sözleşmesi’nin yargıya da olumlu bir yansıması oldu. Böylece kadın cinayetlerinin sayısı gerçeğe daha yakın şekilde kamuoyuna yansımaya başladı.

♦ Yandaş medya ve AKP’nin İstanbul Sözleşmesi’ne karşı geliştirdiği bazı argümanlar var. Sözleşmenin Türk aile yapısına uygun olmadığı, boşanmaları artırdığı gibi… Ne dersiniz?

Bu tür söylemlerin kamuoyunu yanıltma ve bir tür algı operasyonu olduğunu düşünüyorum. Türkiye Avrupa Konseyi’ne üye devletler arasında boşanma oranı ve boşanma hızı en düşük ülke.

6-yildir-uygulanmayan-istanbul-sozlesmesi-hukumetin-hedefinde-mucadeleyle-kazandik-vazgecmeyecegiz-763233-1.
Özlem Şahin Güngör

EN ÖNEMLİ PROBLEM SİYASİ İRADE EKSİKLİĞİ

♦ Sözleşmenin denetim organı GREVIO tarafından 15 Ekim 2018’de Türkiye için yayımlanan raporda, birçok eleştiri ve talep yer alıyordu. Bu rapordan sonra ne yapıldı, ne değişti?

GREVIO’nun raporu yayımlanır yayımlanmaz yapılması gereken; raporun Türkçeye çevrilmesi, kamuoyuna duyurulması, Meclis Genel Kurulu’nda tartışılıp alınabilecek en acil önlemler hakkında parlamento iradesinde bir eylem planı yapılmasıydı. Ancak bunların hiçbiri yapılmadı. Onun yerine kadınların BM’nin bir kurumundan ricası ile rapor Türkçeye çevrildi.

GREVIO raporu, İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması ve yayılması konusunda Türkiye’deki en önemli problemin ‘siyasi irade eksikliği’ olduğunu söylüyordu. Bu eleştiriden sonra hükümet, sözleşmeyle ipleri iyice germeye başladı.

Rapordan sonra hükümet tarafından hiçbir çalışma yapılmadı. Mesela 4+4+4 eğitim sistemi GREVIO raporunun eleştirisine rağmen hâlâ devam ediyor. Bu eğitim sistemi, kız çocuklarını kamusal alandan çekmek anlamına geliyor. Ne yazık ki iktidar, kız çocuklarını eğitim sürecinden çekip 3-5 çocuk yapacakları hanelere hapsetmeyi hedefliyor.

♦ Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilirse sonuçları ne olur? Kadınlar ne gibi zararlar görür?
İstanbul Sözleşmesi kadını, engelliyi, yaşlıyı, mağdur olan herkesi koruyan bir sözleşme. Birçok mağdur bu sözleşmeyle önemli kazanımlar elde etti. Ben sözleşme olmazsa da hakkını savunan kadınların mücadelelerine aynı kararlılıkla devam edeceklerine inanıyorum. Ayrıca son dönemlerde oluşan kamuoyuyla sözleşmeden çekilmenin o kadar da kolay olmadığını düşünüyorum. Ülkemizde erkekler güçlerini siyasi iradenin söylemlerinden alıyorlar. Onları engelleyecek tek şey bu iradenin değişmesi olacaktır.

***


Ortak payda: Muhafazakârlık

♦ İstanbul Sözleşmesi, 46 ülke ve Avrupa Birliği tarafından imzalanmış bir sözleşme. Bu ülkeler sözleşmeyle ne gibi kazanımlar elde etti? Diğer ülkeler bu sözleşmeyi nasıl uyguladılar?
Bu sözleşmedeki önlemleri yetersiz bulan ülkeler var. İçlerinde daha çok Kuzey Avrupa ülkelerinin bulunduğu İsveç, Norveç, Danimarka, Hollanda, Fransa gibi ülkeler, en başında sözleşmenin yaptırımlarının yetersiz olduğunu söylemişlerdi. Bu 16 ülke, çekincesiz olarak sözleşmeyi imzaladı. Çekincesiz imzalayan bir diğer ülke de Türkiye’ydi. Diğer ülkeler ise ağırlıklı olarak Katolik Ortodoks Hıristiyan nüfusun yaşadığı toplumlar. Bu bölgelerde Hıristiyan inancın daha katı yorumu olduğu için sözleşmede yer alan evlilik dışı birlikteliklerdeki şiddet vakalarını önleme çalışmaları, evlilik dışı birlikteliğe özendirme gibi değerlendiriliyor. Ayrıca toplumsal cinsiyet kavramından rahatsız oluyorlar. LGBTİ+ bireyleri kapsadığını söyleyip, bunu meşrulaştırdığını söylüyorlar. Doğu Avrupa ve Balkan ülkeleri, insan hakları ve demokratik yapıları bakımından zayıf ülkeler.

♦ Peki, sizce Türkiye neden Doğu Avrupa ülkelerini örnek gösteriyor?
Türkiye ve Doğu Avrupa ülkeleri arasındaki ortaklık muhafazakârlık olabilir. Bu ülkeler kendi vatandaşlarını asgari düzeyde inanç birliğiyle bir arada tutmaya çalışıyorlar. Türkiye de bunu yapmaya çalışıyor. Orada Hıristiyan inancının, burada da İslam’ın bir yorumu, kısacası dinin siyasileştirilmesi söz konusu.

***

Sözleşme uygulansaydı Pınar hayatta olacaktı

Prof. Dr. Özlem Şahin Güngör, Muğla'da katledilen Pınar Gültekin'in de öğrencisi olduğu Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi'nde, Siyaset ve Sosyal Bilimler Anabilim Dalı Başkanı olarak görev yapıyor. Güngör, Pınar Gültekin cinayetiyle ilgili şunları söylüyor: "Pınar Gültekin öğrencimizdi. Ne yazık ki Pınar, daha önce katledilen Cansu Kaya, Güleda Cankel, Zeynep Şenpınar gibi İstanbul Sözleşmesi'nin bilinçli olarak uygulanmaması nedeniyle hayatını kaybetti. Sözleşmenin görev verdiği kurum ve kuruluşlar güçlendirilseydi ve gereği gibi şiddet ile mücadele edilseydi kadın cinayetlerine kurban verdiğimız tüm canlar hayatta kalabileceklerdi."