Özgürce üreterek, birbirini dinleyerek ve birlikte eğlenerek oluşturulan topluluklar gitgide büyüyor. Bağımsız internet radyolarının yarım asır önce yakılan meşaleyi geleceğe taşıyacağına inanıyorum.

60’ların ‘özgür yayın’ furyasından bugünün bağımsız internet radyolarına

TANER TURNA

60’larda bir gün. İrlandalı bir girişimci ABD sokaklarında dolaşıyor. Derdi, yeni projesi için fon bulmak. Heyecanı yüksek. Ne yapmak istediğinin farkında. Kahve siparişi verirken ya da büfeden para üstünü alırken Life dergisinin kapağını görüyor. Kapakta ABD Başkanı John F. Kennedy’nin Oval Ofisi’nde çocuklarıyla birlikte çekildiği fotoğraf var. Bir başkan, politikanın ve gücün merkezindeyken tüm olanlardan habersiz çocukları, babalarının çalışma odasında dans ediyor. Bu fotoğraftaki Caroline Kennedy, her şeyden habersiz Ronan O’Rahilly’e ilham oluyor ve 1964 Şubat’ında kuracağı İngiltere’deki ilk özgür (korsan) radyoya ismini veriyor: Radio Caroline. Yıllar sonra bir röportajında O’Rahilly’e Radio Caroline’i kurma amacı sorulduğunda; “Hayalim herkesin kendini bir parçası olarak hissettiği, iyiliğin ve paylaşmanın değer kazandığı bir platform oluşturmaktı. Değişimden uzakta olan politikacıların, gücü ellerinde tutmak için yaratmaya çalıştıkları tek tip medyanın tam karşısına geçmek istedim,” diyerek cevap veriyor. Nitekim O’Rahilly’in bu hayali gerçek oldu. İngiltere’de peşi sıra kurulan özgür radyolar, 1967’de günlük 15 milyon dinleyiciye ulaştı. Bu hikâyenin devamı, bambaşka bir yazının konusu. Benim büyüteç tutmak istediğim ise; 60’lardaki özgür yayın furyasının bugün, internetin kazandırdığı engin denizlerde yeni keşfedilen bir ada olarak bağımsız radyolarla tekrardan ortaya çıkması. Şimdi bu adada biraz dolaşalım.

Bağımsız internet radyolarını değerlendirmek için önce ana akıma ve dijital müzik sektörüne yoğunlaşalım. Çünkü tepkisel bir durumun varlığı aşikâr. Yıllar içinde tüm köklerini keserek belli bir kitleye popüler kültür ürünlerini servis eden ve mekanikleşen ana akım radyolar, hep pastanın büyük dilimini kapma derdinde oldu. Hal böyleyken hem yeni jenerasyonun beklentilerinden, hem etkileşimden hem de sokaklarda yeşeren alt kültürlerden kopuk hale geldiler. Buna paralel olarak gelişen teknolojiyle ortaya çıkan dijital müzik piyasası, müzik dinleme alışkanlarını değiştirdi. Artık ana akım radyolara ‘geleneksel’ etiketini yapıştırabilirdik. Başlarda dinleyeceği sanatçıyı, albümü ve şarkıyı seçmek çok keyifliydi. Fakat seçenek arttıkça bunu yapmak daha zor hale geldi. Bu sefer elde teknoloji vardı. Algoritmalar devreye girdi. Önce tercih edilen müzik türlerine göre kişiselleştirilmiş listeler çıktı meydana. Ardından ruhsal durumumuza uygun çalma listeleri girdi dünyamıza. “Yaz Havası”, “Kıyı Boyu”, “Duş Şarkıları” ve daha nicesi. Artık herkes derin bir nefes alabilirdi.

Bana algoritmanın bir oyunu musun?

Evet, bir süreliğine taşlar yerine oturmuştu. Ama ansızın bireyselleşen ve müziğin doğasında olan paylaşma özelliğini yok eden bu değişiklikler, hızlı inşa edilen binanın temelinde çatlaklar oluşturmaya başladı. Algoritmalar, ilk başta dinleyicilerden aldığı verilere ve olası ruhsal durumlara göre listeler oluşturdu. Fakat bir süre sonra sunulan içeriğin dışına çıkmayan kullanıcılar için kontrolü tamamen eline geçirdi. Artık dinleyicinin kulağına ne çalınacağına algoritmalar karar veriyordu. Çok geçmeden seçme hakkı istemsizce elinden alınan ve sevdikleri müzik türleri yerine tekrara alınan listeler etrafında toplanan bir kalabalık oluştu. Dijital çağ, istenilen müziğe ulaşmayı kolaylaştırmıştı ama paylaşmayı ve bir araya gelmeyi de bir o kadar azaltmıştı. Tam bu noktada tıpkı yarım asır önce çatlaklardan yeşeren özgür yayınlar gibi bağımsız internet radyoları hayatımıza dâhil olmaya başladı.

Dünyanın her bir köşesine yayılan bağımsız internet radyoları kolektif ruh etrafında toplanıyor. Ortak amaç; kişisel zevk filtresinden geçmiş listelere, alternatif seslere, çizgi dışı fikirlere ve insanların bir araya geldiği etkinliklere yer açmak. ‘Kendin yap’ akımıyla bir oyun parkı kurmak gibi. Nitekim haftada 100’den fazla radyo programına ev sahipliği yapan Leeds merkezli KMAH Radio’nun kurucusu Josh Aitman da “Radyo yayınına başlar başlamaz, müzik yelpazesini tam oluşturamadığımı fark ettim. Çok fazla alt müzik türü ve bu türlere ait harika şarkıları çalan harika insanlar vardı. Radyo sayesinde onlara kendi fikirlerini geliştirmeleri, sohbet etmeleri, partilerini yapmaları ve diğer her şey için yardımcı olduğumuzu düşünüyorum,” sözleriyle bağımsız radyoların doldurduğu boşluğu net bir şekilde açıklıyor. Aynı şekilde Londra merkezli NTS radyonun kurucusu Femi Adeyemi, “NTS, çağdaş caz, post-punk, grime, bluegrass ve psychedelic gibi pek çok niş müzik türünü icra eden sanatçılar için bir sıçrama tahtası görevi üstleniyor. Radyoda iki farklı kanalda 200’den fazla programa ev sahipliği yaparak Skepta gibi sokaklardan yükselen sanatçılara ya da Young Turks gibi bağımsız plak şirketlerine seslerini duyurabilmeleri için yardımcı oluyoruz,” diyerek yarattıkları habitatı açıklıyor.

Peki ya kolektif ruh? KMAH Radio, 2016 yılında çalınan tüm ekipmanlarının ardından yolun sonuna geldiklerini düşünmüş. Bu sırada akıllarına toplumsal fonlama fikri gelmiş. 30 günlük kampanyanın sonunda radyo, zararının iki katı para toplamış. Onlar da yeni ekipmanlar satın alıp kalan parayı evsizler için kurulmuş lokal bir hayır kurumuna bağışlamış. Kısaca, kolektif ruh, mahalleden başlayarak tüm evrene yayılıyor. Bu da bağımsız radyolar ile dinleyiciler arasında güçlü bir bağ yaratıyor.

Her şey sütliman mı?

Her şey sütliman değil tabii ki. Pek çok bağımsız oluşum gibi ortaya çıkan finansal sorunları çözmek hiç de kolay değil. Bir grup arkadaşın tam zamanlı işlerine devam ederken yürüttüğü ve kâr amacı gütmeyen radyoların yanı sıra bağışlar ile ayakta kalmaya çalışanlar da var. Çok azı ise NTS gibi bulundukları şehirlerin ve oluşturdukları topluluğun avantajını kullanıp markalarla işbirliği yaparak stabil bir finans modeli oluşturabiliyor. Sürdürülebilir bir model bulamayanlarsa geçtiğimiz ocak ayında tüm ayakta kalma çabalarına rağmen 6 yıllık yayın hayatını sonlandırdığını duyuran Berlin Community Radio ile aynı sonu yaşıyor. Umut veren örnek olarak ise Londra merkezli Worldwide FM ile gösterilebilir. 2019’un başında güncel dinleyici sayısını 365 bin olarak açıklayan radyo, dünyanın dört bir yanından müzik yayını yapabilmek için bir kampanya başlattı. Üç haftadır devam eden kampanya ile radyo, 300.000 pound topladı.

Tüm bu bilgilerin ışığında bağımsız internet radyolarının geleceği için birkaç kelam etmek gerekir. İşitsel iletişim, yanına podcast’ler ve internet radyolarını alarak her geçen gün etki alanını arttırıyor. Modern hayatın akışına yerleşebilen işitsel içeriklerin değeri gelecekte daha da yükselecek. Ayrıca, özgürce üreterek, birbirini dinleyerek ve birlikte eğlenerek oluşturulan topluluklar gitgide büyüyor. Bağımsız internet radyolarının yarım asır önce yakılan meşaleyi geleceğe taşıyacağına inanıyorum.

Peki bu radyolar nerede?

Son olarak bu kadar üzerine konuştuk. Bu radyoları nasıl bulabilirim diye sorduğunuzu var sayıyorum. En kestirme yol; undergroundradiodirectory.com adresinden bağımsız radyolara bakmak ve müzik zevkinize yakın bulduğunuzu takibe almak.

Benim güncel olarak takip ettiklerim ise aşağıda. Hayrını görebilirsiniz.

LYL Radio - Lyon & Paris
Internet Public Radio - Guadalajara
NTS - London
Byte FM - Hamburg
The Lot Radio - NYC
KMAH – Leeds
WORLDWIDE FM - London
Radio 80000 – Munich
Reverberation Radio – Los Angeles
Kiosk Radio - Brussels
Dublin Digital Radio – Dublin
Skylab Radio - Melbourne
Radio LaBici – Buenos Aires