“Bizler kriz, soğan, imam hatipler vb meselelerden kurtulamamışken, millet Mars’a gidiyor” klişesini yapmaktan uzak duracağıma söz vererek, bu yazıyı gözümüzü biraz gökyüzüne çevirelim diye InSight’a ayırıyorum, ufak bir katkı da benden olsun.


2018 yılının sonlarına doğru yaklaştığımız şu günlerde dünya olarak Mars’a uzay aracı InSight’ı indirmenin coşkusunu yaşıyoruz. Kuşkusuz hepimizi heyecanlandıran bir adım bu, çünkü -onca başarısız denemeden sonra- dünyadan ilk kez bir araç Mars yüzeyine iniş yaptı. Insight sayesinde Mars’tan alınan datalarla hem gezegeni hem de dünyamızın içinde bulunduğu galaksiyi daha yakından tanıma şansı yakalayacağız. Tabi işler ters gitmez ise.

Öncelikle Mars’a iniş yapmak önemli. Sovyetler Birliği’nin 1957’de ilk yapay uydu olan Sputnik-1’i uzaya göndermesiyle başlayan ve ardından ABD’li Neil Armstrong’un aya ilk adımı atmasından bu yana geçen 61 yıllık bir serüvende Insight şüphesiz birçok sorunun yanıtını bizlere ulaştıracak önemli bir adım. Insight’ın genel misyonlarından bir tanesi, dünyanın uzaydaki dış tehditleri anlaması ve kendine koruma mekanizması oluşturması; yani insanlığın dinozorların kaderini yaşamamasını sağlamaya dönük katkı sunması. Fazla futuristik gelmiş olabilir, fakat bir de konuyu içerideki tehditlerden ele alalım. 19.yy’dan bu yana, sanayileşmeyle birlikte, dünyamızın yüzey ısısının atmosferde yoğunlaşan karbondioksit ve diğer sera gazları nedeniyle ortalama 2 derece artış gösterdiği tahmin ediliyor. Dünyadaki yaşamın dengesini oldukça ciddi ölçüde sarsan bu 2 derece artışın, gelecekte daha yüksek seviyelere tırmanmasına kaçınılmaz gözüyle bakılıyor.

Insight’ın hayatımıza kazandırdığı en önemli fayda, kuşkusuz bilimsel bilginin üretimi ve bu üretimin neden olduğu yan ürünler. Uzay araştırmalarının bir özelliği, dünyayı ve evreni dini dogmalardan arınmış, bilimsel bir gözle bakmamıza olanak sağlamalarıdır. Ünlü astrofizikçi Carl Sagan’ın sözleriyle “bilim ve teknolojiye mükemmel derecede bağımlı ve bir o kadar da bilim ve teknoloji hakkında kimsenin bir şey bilmediği toplumda yaşıyoruz”. Dolayısıyla, tüm uzay araştırmalarında olduğu gibi Insight’ın topluma en büyük faydasının bilgi birikimine yaptığı katkı ve bilimsel düşünce sisteminin yaygınlaştırması olduğu söylenebilir. Diğer bir yandan uzay araştırmalarında üretilen teknolojiler ve teknik bilgiler bugün gündelik yaşamda kullandığımız teknolojilerin de temelini oluşturuyor. Örneğin, oksijen maskelerinden MRI teknolojisi, cep telefonları, GPS ve uçakların kullandığı rota uyarı sistemi gibi birçok teknoloji, uzay araştırmalarının yan ürünü olarak hayatımıza girdi.

Elbette günümüz dünyasında, kapitalizmin merkezinden çıkagelen teknolojilere eleştirel de bakmak durumundayız. Toplum için fayda yaratsa da, hiçbir devlet dev bütçeleri dünyanın hayrına harcamıyor. Örneğin NASA, Insight’ı Mars’a indirebilmek için bugüne kadar neredeyse 828 milyon dolar harcadı. Bu dev bütçenin mars yolculuğuna değil de insanlık ve toplum yararına başka bir alanda kullanılması gerektiğini öne sürenlerin sayısı da azımsanmayacak kalabalıkta.

Bu eleştirilerde de doğruluk payını yadsıyamayız. Zira bu, haklı olarak bizleri teknolojinin kar güdüsüyle yok etmek için mi yoksa insanlığı var etmek için mi kullanıldığı tartışmaya götürüyor. Bu soruya içinde bulunduğumuz yüzyılda masum bir yanıt vermek çok zor. Zira bir keşif alanı olmasının yanı sıra aynı zamanda da 1960’lı yıllardan itibaren yörüngedeki uydularla ülkelerin askerleştirdikleri bir ortam haline getirilen uzay da özel şirketlerin kapitalist rekabetine açılmış durumda.

Fakat biz yine de bilgi üretimine sunduğu katkıyla InSight’ı izlemeye, tartışmaya devam edelim derim.