Yazar Işıl Özgentürk yeni çıkardığı anı kitabı “68 Yılında 19 Yaşındaysan Hep 19 Yaşındasın” ile okurla buluştu. Özgentürk, “Kitabın 68’le ilgili yazıları bittiğinde fark ettim ki, ben aynı heyecanda ve hâlâ 19 yaşındayım. Çünkü kısaca 68 bir ruh halidir ve sizi asla terk etmez, siz ben terk ediyorum deseniz de” ifadelerini kullanıyor.

68’in tüm coşkusu genç okura geçsin

Işıl ÇALIŞKAN

68 Yılında 19 Yaşındaysan Hep 19 Yaşındasın… Işıl Özgentürk’ün Cumhuriyet Kitapları’ndan çıkardığı anı kitabının adı. Genç bir devrimcinin 68’li yıllardan günümüze direniş serüvenine ortaklık eden kitap, Gezi’de Eskişehir’de dövülerek katledilen Ali İsmail Korkmaz, Armutlu’da polis baskınında öldürülen Dilek Doğan, ölüm orucunda yaşamını yitiren Sevgi Erdoğan ve daha nicelerini konuk ediyor. Özgentürk ile 68 kuşağını ve kitabını konuştuk.

Kitabınızın anlamlı adıyla başlamak isterim. “68 Yılında Ondokuz Yaşındaysan Hep Ondokuz Yaşındasın.” Ardındaki anlamı sizden dinleyelim…

Hocalık yapıyorum, Gezi olayları sırasında öğrencilerim Gezi’den “Hocam Gezi’deyiz! Direniyoruz!” diye mesaj attılar, sevindim. Bir sonraki ders Gezi’deki direniş üstüneydi, “Ben de size başka bir zamanda hocanız neler yapmış anlatayım” dedim ve 68’li yıllarda bizim Fruko dediğimiz polislerin üstümüze kurşun yağdırırken nasıl saklandığımızı, yerlerde nasıl süründüğümüzü anlattım. Çocuklar hayretle sordular “Hocam gerçek kurşun mu atıyorlardı?” “Evet, ne sandınız?” O gün eve geldiğimde kendi 68’imi yazmaya karar verdim. Heyecanla başladım, çocukluk, lise ve üniversitedeki yıllarımı yazdım. 68’li yıllarda üniversiteliyim, o zaman çok değerli hocaların olduğu iktisatta okuyorum, bir yandan da protesto eylemlerine katılıp, Maden İş Gazetesi’nde, o günün önemli bir politik dergisi olan Ant Dergisi’nde gönüllü muhabirlik yapıyorum ayrıca Devrim İçin Hareket Tiyatrosu’nda hem yazar hem oyuncu olarak çalışıyorum. Olağanüstü bir zamandı, nihayet kitabın 68’le ilgili yazıları bitti ama birden fark ettim ki, ben aynı heyecanda ve hâlâ 19 yaşındayım. Sonrası böyle geldi. Çünkü kısaca 68 bir ruh halidir ve sizi asla terk etmez, siz ben terk ediyorum deseniz de! Kitabın adı da o ruh durumuna bir selamdır.

CİNAYETİMDEN, TECAVÜZ EDİLMEME HER ŞEYİ YAZDIM

Kitapta birçok detayı ilmek ilmek işlemişsiniz. Ayrıca Gezi Direnişi sırasında Eskişehir’de dövülerek katledilen Ali İsmail Korkmaz, Armutlu’da polis baskınında öldürülen Dilek Doğan, ölüm orucunda yaşamını yitiren Sevgi Erdoğan ve daha nicelerini anmışsınız. Kadınlık hallerinde yazdıklarınız da çok cesur. Bunları yeniden anımsamak size nasılhissettirdi?

Ben de çok ağladım. Cesur olmak için kendimi çok zorladım. İstedim ki, o dönemin tüm coşkusu, tüm acıları, tüm sevinçleri okura geçsin, en çok da genç okura. Bu sadece benim değil, 68’li tüm dostlarımın kitabı olsun istedim. Bizler gencecik çocuklardık ve çok cesurduk, ölümle tanıştığımızda da çok şaşırmıştık. Dostlarımın da kendi yaşadıklarını yazmalarını isterim, özellikle kadın arkadaşlarımın. Çünkü senin de dediğin gibi kadınlık halleri anlatılması zor ama gerekli bir durumdu benim için. 12 Mart sonrası işkence merkezi Sansaryan Hanı’ndaki cinayetimden, tecavüze uğramama kadar her şeyi biraz da utanarak yazdım. Bunları açıkça ifade etmem hayatımın en büyük başarısıdır. Kitabım politik başarıların ya da başarısızlıkların anlatıldığı politik bir kitap değil. Ben buyum dedim. O kadar!

Kitapta 68 kuşağının devrimci mücadelesini gençlerin de öğrenmesi gerektiğinden özellikle bahsediyorsunuz. Bu isteğinizin altında gençlere dair gözlemlerinizden bir çıkarım mı yatıyor?

Bu kitabı yazarken sürekli dikkat ettiğim bir şey vardı. Benim üniversite hayatımın büyük bölümü Devrim İçin Hareket Tiyatrosu’yla ulaştığımız grevdeki işçiler arasında geçti. Sansaryan Han’a düştüğümde, çok kalın bir dosyam vardı, grevlerdeki Işıl hakkında. Olayları yazarken çok açıklama yapmam gerekti, çünkü gençlerin büyük bir kısmı grev nedir bunu bile bilmiyorlar. Öğretmenler Sendikası TÖS’ü bilmiyorlar. Kanlı Pazar’ı bilmiyorlar. O zamanların bir sloganı vardı. Kadın işçiler haykırıyordu: “Emzirme odası ve çocuklarımız için kreş istiyoruz !” Bu bugün insanlara bir hayal gibi gelebilir. Ama gerçekti. Gençlere demek istedim ki, sizin şanlı bir direniş tarihiniz var, işte o direnişlerde görev almış biri sizlere bunu anlatıyor. Ve tabii onlara çok ünlü sloganla seslendim: Gerçekçi ol ve hayal kurmayı unutma!

Yaşamınız boyunca senaryo yazdınız, film çektiniz, uzun soluklu sinema atölyeleri yönettiniz.

Benim hayattaki en büyük şansım, hep istediğim işleri yapmak ve bu işlerden kazandığım parayla kendimi geçindirmek oldu. Zamanı hep kendim ayarladım. Bu konuda çok zengindim. Kitabımda en sevdiğim sinemacılardan, filmlerden de söz ediyorum. Çünkü sinema edebiyat gibi beni 68’li yapan sanatların başında gelir. Kitabımda 19 yaşındaki bir kız çocuğu olarak İtalyan yönetmen Michelangelo Antonioni’nin “Gece” filmiyle nasıl sarsıldığını da anlattım, Susuz Yaz filmine ve Metin Erksan’a tutkumu da! Çünkü beni ben olmaya zorladılar. İyi ki zorlamışlar. Atölyelerim ise başlı başına bir kitap konusudur. Belgeselini yaptığımız Beşikdüzü Köy Enstitüsü mezunu Musa hocayla tartışmayı yazmasam olmazdı. Ben onu Marlon Brando’ya benzetiyordum o ise Fidel Castro olmakta ısrarcıydı. Atölyelerim neşenin ve birlikte iş yapmanın keyfini fazlasıyla sürdürdüğümüz yerlerdi.

DEVRİME BİR ADIM KALDIĞINI DÜŞÜNÜRDÜK

Yaşar Kemal’lerin, Orhan Kemal’lerin, Nazım Hikmet’lerin, Fakir Baykurt’ların sanata dokunduğu dönemler. Muhakkak geri dönüşü de başkadır.

O dönem edebiyatın, sinemanın, tiyatronun ve sokaktaki insanın farklı kaygılar içinde olduğu, biz gençlerin devrime bir adım kaldığını düşündüğümüz zamanlardı. Sloganlara bakın : “Milli Petrol!”, “Yaşasın Tam Bağımsız Türkiye!” İşçiler, köylüler, devrimci gençlik, polis, esnaf, askerler, sanatçılar, aklınıza hangi meslek geliyorsa, hepsi yepyeni öğretilerle bağımsız olma yolunda yürüyorlardı. Ne yazık ki, 12 Mart, 12 Eylül darbeleri bu yolu acımazıca kesti. İşkencelerle, idamlarla ülkemizin can damarına dokundular, onu yok etmeye çalıştılar. Ama bir şey var, gerçek inatçıdır ve hep bağımsızlık yolunun dostudur.

Baskılar, darbeler gördüğünüz 70 yıllık yaşamınızdan arta kalan nedir?

Ben 3 darbeden emekli olmuş biriyim. Türkiyeli her insan gibi pek çok acı, pek çok sevinç, yaşadım. Onur duyduğum pek çok iş yaptım. Hikâyelerim, senaryolarım, oyunlarım röportajlarım, aşklarım, dostluklarım, acılarım hepsi benim hayatım, başta da dediğim gibi ben bu hayatı şefkatle kucaklıyorum.