AKP-Erdoğan bloku sayısal etkisinden daha kapsamlı bir yara aldı. 2013’ten bu yana devam eden ve her defasında Erdoğan’ın gücünden parçalar koparan gelişmeler bu kez yıkıcı bir darbe vurdu. Erdoğan yeniden gücünü toplamak için erken seçim dahil her türlü çabaya girişecektir. Ancak Suriye ile savaş dışında onun istediği gücü toplaması mümkün görünmüyor. Savaş da ancak kısa vadede o da belki ona bir soluk verebilir ama uzun vadede çok daha büyük bir gürültüyle düşmesine neden olabilir.

Her ne kadar Erdoğan’dan en çok kurtulmak isteyenler ağırlıklı olarak AKP içindeyse de Erdoğan’ın kendisine yönelik saldırılarda “Ben yanacaksam hepinizi de yakarım” diye rest çekeceği de açık. Parlamenter alanda Erdoğan düzeninden nemalanan orta ve üst düzeyde çok kişi ve yapı var. Erdoğan’ın düşmesi ve yargılanması, bütün bir siyasi sistemin de paramparça olmasına yol açma potansiyeli taşıyor. Bu nedenle iğdiş edilmiş ama yargılanmamış bir Erdoğan’la devam etmek mevcut sistemin de kabul etmek isteyeceği bir seçenek olarak gelişiyor. Meclis’teki partiler bu seçeneğin peşine düşüp zamanından önce olacağı kuvvetle muhtemel seçim için oy devşirme çabasına girişeceğe benziyorlar. CHP, MHP ve HDP’nin bir şekilde Erdoğan’la görüşmeleri de bu bağlamda anlaşılır oluyor.

Toplumsal muhalefet alanında ise özellikle 30 yaş altı nüfusun büyük çoğunluğu ciddi bir düş kırıklığı yaşıyor. Onlar Erdoğan ve AKP’nin yargılanacağını umuyorlardı. Bu yüzden CHP, MHP ve HDP’nin böylesi bir temel ilke etrafında birleşmemelerinden derin hayal kırıklığına uğramış durumdalar. Onları, burjuva siyasetini bilmemekle eleştirmenin manası yok. Tersine bu kitle içinde düş kırıklığından doğan üç farklı tepki olasılığı var gibi.

a. Her şey boş diyerek, çekilme, işine gücüne dönme, siyasetten soğuma.
b. Bu dört siyasal parti içine dahil olma çabası.
c. Başka bir siyasal çekim merkezine doğru, örgütlenme arayışı.

Kısaca sokağın siyaseti diye tanımlanan parlemento dışı siyaseti oluşturan bileşenlerin yapıp ettiklerini ve siyasal alana katkılarını, ortaklaşmacı siyasal pratiklerini değerlendirmeleri gerekli. Ortak ilkeleri taşımayanları zorlamanın manası yok. Örgütlenme ihtiyacı olan ve bir yapıya dahil olmazsa siyasetin dışına düşecek kitleler için eti kemiği olan yani isimleri olan insanlarla kendisini görünür kılacak bir yapıya gereksinim var.

HAZİRAN, tam da bu gereksinimin doğurduğu yeni tür bir örgütlenme anlayışının ürünüydü. Yeni ama içinde eskinin, tarihin ve deneyimin birikimi olan bir yeni. Haziran artık daha çok ete kemiğe bürünmeli galiba. Sendikalar, dernekler, üniversiteler, fabrikalar, forumlar kısaca her türlü örgüt ve yapıda ‘bu kişi Haziran adına burada, sözlerini Haziran adına söylüyor’ denilen insanlar olabilmeli. Haziran, hayatın her sorununun çözüm yolu için bir söz söyleyerek hem siyasi partileri hem de diğer yapıları sıkıştırmalı. Gündelik sorunlara anında yanıt verebilen, ‘bakalım bu işe Haziran ne diyecek’ sorusunu insanlarda oluşturacak denli dinamik bir bilgi eylem sağanağı yaratabilmeli.

Demokrasi ve özgürlük; barış, savaş karşıtlığı; İşsizlik, çalışma koşulları, yoksulluk; eğitim; sağlık alanlarında topluma başka bir dünyanın mümkün olduğunu gösterecek eylemler siyasal alana müdahale etmenin temel yolları olarak ortada duruyor. Şimdi safları sıklaştırmanın zamanı...