Çok esrarengiz bir başlık oldu, biliyorum ama kendimi tutamadım. 2020’de bir, geçen yıl ise iki Grammy alan Chick Corea ölümünden sonra da iki Grammy’yi eve götürdü ve böylece 71 adaylıktan 24 ödül aldı. Corea’nın 1976’da ‘No Mystery’ ile başlayan Grammy seferinin ilk ödülü, En İyi Caz Performansı Veren Grup dalındaydı. Söz konusu grup da unutulmaz Return to Forever grubuydu. Geçen yıl bu dünyadan göçen müzisyen, 2022’deki Grammy gecesinden de iki ödülle döndü:

En İyi Doğaçlama Caz Solo
Humpty Dumpty (Set 2)
Chick Corea, solist
Akoustic Band Live’dan (Chick Corea, John Patitucci ve Dave Weckl)

En İyi Latin Caz Albümü
Mirror Mirror - Eliane Elias; Chick Corea ve Chucho Valdés ile

Caz, sanki sınırsız müzik dünyasının içinde ayrı bir yeri olan, icra edenlerinin ve sevenlerinin kendilerine adeta bir aşiret gözüyle baktığı bir müzikmiş gibi gelir bana. Bu ödüllü solo ve albüme emek vermiş kişiler de bu nedenle yabancımız değil. Onları dinledik, tanıdık, konuştuk, çünkü hepsi İstanbul’a geldiler. Corea’yı defalarca ‘live’ dinledik. Patitucci, Weckl, Elias ve Valdés’in hepsini şehrimizde gördük.

Caz tarihinin ‘Hall of Fame’ine adını altın harflerle yazdıran Corea, meslek hayatına Miroslav Vitous ve Roy Haynes ile kurduğu üçlüyle başladı. Bud Powell’a hayrandı, onun yolundan gitmek istiyordu derler. 60’lı yılların ortalarında başlayan avangard caz akımının etkisi altına girerek, Dave Holland, Anthony Braxton ve Barry Altschul’la birlikte Circle grubunu kurdu. 1972’de Alman prodüktör Manfred Eicher’le yolları kesişti ve ‘Return to Forever’ kaydını yaptı. Bu ad, onun ünlü füzyon grubunun da adı oldu: Al di Meola, Stanley Clark ve Lenny White. Söylemeye ne hacet? Hepsi İstanbul’a geldi. Chick Corea kurduğu Electric Band’la rock severlerin de hayranlığını kazandı. Ve bu grupla da caz dünyasına John Patitucci ve Dave Weckl gibi iki yetenek kazandırdı. 90’lı yılların sonunda da caza iki yeni, genç müzisyen armağan etti: basçı Avishai Cohen ve altocu Steven Wilson.

Bilgisayarımdaki çok sayıda caz bülteninden birine bakıyorum. “2009’daJohn Mclaughlin ile kurduğu Five Peace Band ile yanına Christian Mc Bride, Kenny Garrett ve Brian Blade’i alarak Asya ve Kuzey Amerika turnelerine çıktı” diyor. Corea yeni caz triosunu keşfetmişti. Elbette İstanbul’a da geldiler. İlk kez çıktıkları Avrupa turnesinde CRR’ye konuk oldular.

Başka şeyler de hatırlıyorum. Gençleri teşvik etmeyi seven Corea, Gonzalo Rubalcaba ile buraya geldiğinde, konserde hep onu ön plana çıkarmış, hatta bir ara kafasını bile okşamıştı. Ben bunu büyüklerin yetenekli çocuklara takdir arayarak onları huzursuz etmelerine benzetmiştim. Onun, yeteneği gördüğü yerde filizlenmesine yardımcı olan türden bir müzisyen, bencillikle ilgisi olmayan bir müzik âşığı olduğunu anlayamamışım. Buradaki son Gary Burton konserindeydi sanırım, dinleyiciler Chick’i dinlemek için gelmişken, o vibrafon üstadı Gary Burton’ı alkışlatmış, ısrarla öne çıkarmıştı. Onlarca yıl birlikte çalışmış iki dosttular, ortak ödülleri vardı ve Gary Burton gerçekten de enstrümanının ustasıydı.

Bir tür müziğe takılıp kalmadı, hep arayış içinde oldu. Sevgi dolu bir arayışla, merakla caz, caz füzyon, avangard caz, Latin caz, klasik, progresif rock’la ilgilendi.

Bu Cumartesi ‘Caz ve Ötesi’nde Super Trio’nun One World Theatre’daki ‘live’ konserlerinden iki parça çalıyorum. 3 Nisan 2015. Piyanoda Chick Corea, davulda Steve Gadd (ne iyi davulcularla çalışmış, kendi de davul çalardı zaten) ve basta Christian McBride.

Önce Humpty Dumpty’yi dinleyeceğiz (bu Set 1 olsa gerek), sonra da Chick’in caz standartları arasına girmiş ‘Spain’ini… Aslında Grammy’li albümlerinin peşine düşmüştüm ama 60 dolar civarındaki fiyatlar cesaretimi yerle bir etti. Ne yapalım? Onları da seneye çalarız. Chick müziğiyle, müziğin kendisi kadar yaşayacak!