İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna doğru Nazi Almanyası’na doğru ilerleyen on binlerce Britanya askerinin ceplerinde, onlara gittikleri ülkeyi ve insanlarını tanıtan bir kitapçık yer alıyordu.

“Almanya’daki Britanya Askerleri İçin Talimat - Instructions for British Servicemen in Germany” başlıklı bu kitapçık birkaç yıl önce, kitap formatında tekrar yayınlandı.

Kitabın özellikle “Naziler Almanya’ya ne yaptı?” başlıklı bölümü çok ilginç. Nazi ideolojisinin biçimlendirdiği Almanya’nın bir özeti yapılıyor bu bölümde. 75 yıl önceki Nazi Almanyası’nın günümüzün bazı ülkeleriyle benzerliklerini gösteren bu bölümün Türkçesi şöyle:

***

Naziler Almanya’ya ne yaptı?

“Nazilerin yönetimindeki Almanya, bir “totaliter devlet”tir. Hitler de diktatör ya da “Führer”dir. Cumhurbaşkanı ve başbakanın fonksiyonlarını tek başına üslenmenin yanı sıra, en yüksek yasa koyucu, en yüksek hakim, idari şef, silahlı kuvvetlerin başkomutanı ve nazi partisinin genel başkanı odur. Hükümet ona danışma hizmeti sunar, parlamento onun kararlarını kabul eder ve alkışlar. 700 yıl önce yetkileri Magna Carta ile elinden alınan İngiltere Kralı John’un en güçlü olduğu dönemden bile daha despottur.

Almanya’yı oluşturan 15 eyaletin her birinin başında Hitler’in şakşakçıları yer alır. Bu eyalet valileri, kendi altlarındakileri, onlar da daha aşağıdakileri göreve atarlar. Nazi Almanyası’nda Hitler ve onun şakşakçılarına sadık olmayan hiç kimse devlette ve idari makamlarda görev alamaz.

Ama bütün bunlar hikayenin sadece yarısı.

Nazi hükümetinin yanı sıra, nazi partisi de yönetimde söz sahibidir. Partinin bölge sorumlularından, apartman yönetimine kadar, tüm Almanya’da yaygın, kendine ait bir örgütlenme ağı vardır.

Aynı kişinin hem hükümette memur, hem de parti görevlisi olarak görevlendirilmesi sık sık karşılaşılan bir durumdur. Buna rağmen hükümet ve partinin fonksiyonları teorik olarak birbirinden farklıdır.

Partinin temel görevi, halkın Hitler’e olan hayranlığını sürekli kılmak ve bu konuda yeterince ateşli olmayanların ateşini arttırmak için çalışmaktır. Hükümetin fonksiyonu da Hitler’in emirlerini pratiğe geçirmek ve ülkeyi onun belirlediği hedefler doğrultusunda yönetmektir.

Ordu tabii ki hükümetin emrindedir ancak partinin de S.A (Sturm-Abteilung / Fırtına Birliği) adında özel bir ordusu vardır. 1934’de S.A ve düzenli ordu arasında gerilimler yaşandı. Düzenli ordunun desteğini almak isteyen Hitler, S.A’nın pek çok liderini katlettirdi.

Özenle seçilmiş ve daha iyi eğitilmiş bir saldırı birliği olan Hitler’in muhafızları yani S.S. (Schutz-Staffel / Koruma Grubu), bunun üzerine tüm cephelerde onların yerine devreye girerek, Hitler’in özel askeri gücü durumuna geldi.

Muhaliflerin yakalanması, öldürülmesi ya da toplama kamplarına atılmasından sorumlu olan ünlü Gestapo da (Geheime Staatspolizei / Gizli Devlet Polisi) Hitler iktidarının bir diğer temel direği.

Ülkedeki partiler, sendikalar, kooperatifler, hatta çocuk ve gençler için dini örgütler ile izciler yasaklanmış ya da nazi partisinin kontrolü altına girmiştir. Böylece kadın, erkek, çocuk, tüm Almanlar partinin nüfuzu altına alınmıştır.

Almanya’ya gittiğinizde bu şeytani sistem süpürülüp, atılmış olacak. Ancak Alman halkının nazi anlayışından kurtulması çok zor olacak.

Hitler’in barbarca şiddet içeren düşünceleri, “Kavgam / Mein Kampf” kitabında yer alır. Bu kitabı tüm Almanların okumuş olması gerekir.

Hitler’e göre devlet, halkın üstündedir. Her bir birey devletin bekası için kendi haklarından, özgürlüklerinden, dünya görüşü ve hatta dini inancından vazgeçmek zorundadır. Hitler Almanların seçkin bir halk olduğunu iddia eder. Ona göre Almanlar aryandır. Diğer uluslara hükmetmek ve yönetmek onların hakkıdır. Üstün ırkın doğal düşmanları, aryan olmayanlar (Yahudiler), Bolşevikler ve “plütokratlar”dır (Naziler bu kelimeyle bizim gibileri ve Amerikalıları kastediyorlar).

Üstün ırkın savaşta yenilmesi mümkün olmadığından, naziler 1918’deki yenilgiyi kabul etmezler.

Hıristiyanlığın kardeşlik ve adalet gibi meziyetleri, üstün ırk için değersizdir ve naziler bunları ortadan kaldırmaya çalışmıştır. Bu sebeple kiliselerle anlaşmazlığa düşen Hitler, bir yandan Protestanlar ve Katolikleri baskı altına alırken, diğer yandan da nazilerin kendi yarı pagan dinlerine yönelmesini istemiştir.

***

Böyle saçma sapan düşüncelerin 20’nci yüzyılda bir ulusa empoze edilebilmiş olması şaşırtıcı gelebilir. Ancak Hitler’in ideolojisinin temeli, Yahudilerden nefret eden, diğer insanlara hükmetmeyi hak gören ve etraflarının düşmanlarla çevrili olduğunu varsayan “Alman kompleksi”ne dayanır.

Peki, böyle sapık düşüncelere sahip olan ve bunları korkunç bir biçimde uygulamaya kalkan naziler gerçekte kimdi?

Başlangıçta aralarında yolunu şaşırmış birkaç idealist de vardı. Ancak liderleri, kendi vatandaşlarını, daha sonra da diğer ulusları yağmalayarak ceplerini doldurmak için ellerindeki gücü kullanan kötü ve acımasız kişilerdi. Böylece inanılmaz biçimde zenginleştiler. Alman yasalarının dışında ve üstündeydiler. Suçlarından dolayı Hitler’den başka kimseye hesap vermek zorunda değillerdi. Ve o da onları bunun için cesaretlendirdi.”

Ne dersiniz, bu sistem size tanıdık geliyor mu?