Barış sözcüğü operasyonun sürdüğü 8 günde yasaklı hale gelirken buna biat eden gazeteler de tarihteki yerini aldı. Bu süre zarfında ‘hain, terörist, ajan’ gibi ifadeler medyanın sık kullanılanlar listesindeydi.

8 günde yazılanlar ve yazılamayanlar… Operasyonun ardından medyanın hali

CAN UĞUR

Türkiye’nin 9 Ekim’de Suriye’ye yönelik 8 gün süren operasyona ABD heyetinin Türkiye’ye gelişi ile 120 saatlik ara verildi. Ara bugün dolacak. Sürecin nasıl devam edeceği Erdoğan-Putin görüşmesinin yansımalarına da bağlı.

MEDYANIN POZİSYONU

Medya, 8 günlük operasyon süresince en çok tartışılan alan oldu. Yandaşından muhalif olduğu iddia edilen medya organının bu süreçte yazdıkları ve yazamadıklarıyla tartışma konusu oldu. Barış gazeteciliğini savunan BirGün gibi yayın organları ise yine savaş sevdalılarının hedefindeydi. Aralarında gazetemiz internet sorumlusu Hakan Demir’in de olduğu çok sayıda kişi komik gerekçelerle gözaltına alındı ve bu isimlerle ilgili soruşturma başlatıldı.

İLK GÜNDEN İTİBAREN…

Operasyonun başlamasıyla birlikte gazetelerin tek gündemi oldu. Demirören grubuna geçmesinin ardından havuz saflarında yerini sağlama alan Hürriyet’ten Işıkçılar tarikatının Türkiye’sine Yeni Şafak’tan AKP sevdalısı Aydınlık’a kadar tüm bu gazeteler operasyonu tabiri caizse ayakta alkışladı. Akşam ‘gazamız mübarek olsun’ manşetiyle çıkarken Sözcü ise el yükselterek ‘Hainleri vurduk’ ifadelerine yer verdi.

Ancak barış gazeteciliği havuzun suyunu bulandırdı. 11 Ekim tarihinde çıkan gazetelerde birçok kişi ve kurum söz konusu kesimler tarafından hedef haline getirildi. Yeni Şafak ve Aydınlık politik hatlarındaki uyumu haberlerine de yansıttı ve birçok gazeteciyi güvenlik güçlerine şikayet etti. Yeni Şafak ‘Yalana sarıldılar’ yazıp emniyeti göreve çağırırken Aydınlık ise ondan geri kalmayarak kurumların isimlerini vererek onları kendi meşrebince ‘ifşa etti.’

Operasyonun devam ettiği günlerde de söz konusu yayınlar benzer bir hatta yollarına devam etti. Bu süre zarfında söz konusu gazetelerde operasyonun içeriğine dair nesnel veriler yerine tamamen öznel yorumlar yer buldu.

ELEŞTİRİYE İLGİSİZ KALDI

Sahadaki hiçbir ayrıntıyı kaçırmayan hatta abartarak veren medya eleştirileri sayfalarına taşımadı. Görmek zorunda kaldıkları gelişmelerde ise Sözcü’nün yaptığını tercih ettiler. Sözü gazetesi operasyona ilişkin Arap Birliği’nin verdiği kınama kararının ardından ‘Suudi Kral için yas ilan ettiğimiz Araplar bile bizi sırtımızdan hançerledi’ manşetiyle çıktı.

Yandaş medya bu süre içerisinde sıkıntılı anlar da yaşamadı değil. Aynı gün hem Trump’un mektubunu hem de ABD heyetinin ziyaretini birlikte vermekte zorlandılar. Çareyi mektubu görmezden gelmekte buldular. Aynı medya ABD’den gelen ve yaptırım tehditleri içeren açıklamalar karşısında da ölü taklidi yapmaya devam etti.

16 Ekim tarihli Yeni Şafak’ta ‘Yaptırım boşa çaba’ haberi yer alırken Erdoğan’ın karşısına yeni parti ile çıkma hazırlığında olan Abdullah Gül’e yakınlığı ile bilinen Karar ise ‘Washington’dan haddini aşan sözler’ ifadeleriyle aynı gün konuyu sayfalarına taşıdı. Trump’ın açıklamalarındaki tehdit dozu giderek artarken operasyonun duracağı söylentileri de ayyuka çıktı. Güneş, Akşam, Sabah gibi gazeteler böyle bir şeyin olmayacağını öne sürdü. Bu konuda en açık ifadeler Yeni Şafak’tan geldi. 17 Ekim Perşembe günü çıkan gazetede Erdoğan’ın ‘hiçbir güç bizi durduramaz’ ifadeleri manşetten verildi.

9 Ekim’de başlayıp Barış Pınarı Harekatı 17 Ekim tarihi itibariyle şimdilik son buldu. Bir haftalık süre bile medyada ciddi bir turnusol görevi gördü. Yandaşı da ana akımı da konu barış gazeteciliği olunca sınıfta kaldılar.

HABERCİLİK SORGULANARAK YAPILIR

Barış gazeteciliği ile bunun karşısında yer alan gazetecilik mantığını sorduğumuzu Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Prof. Dr. Çiler Dursun ise şunları söyledi:

Türkiye’nin sınır ötesi harekatları, özellikle hükümetin kontrolünde olan yandaş medyanın tam ve koşulsuz destekleyici haberciliğini arkasına almaktadır. Muhalif medya olarak bilinen ve iktidardan görece özerk olduğu iddia edilen medya ise, temkinli bir habercilik çerçevesi geliştirip, harekatları ne sorgulayan ne de destekleyen bir ara konuma yerleşmektedir. Sol muhalif medyanın haberciliği, savaşta ve çatışmalarda kimin üstünlük sağladığı üzerine kurulmaz, kazanan- kaybeden retoriğinden çok toplam olarak kayıplara odaklanır; çatışmanın nedenlerini ve çözümlerini mücadele alanında görmez, daha geniş tarihsel toplumsal bağlama yerleştirir ve çatışmayı hiçbir tarafın kazanamadığı bir süreç olarak görmektedir. Bunlar, tam da barış haberciliğinin genel özellikleridir.

Ana akım medyada ister yandaş ister muhalif kanattan olsun, ısrarla sürdürülen savaş haberciliği dili, ilerici sol medyada kullanılmaz. Oysa, savaş ve çatışma dönemlerinde bir genel “milletin çıkarı, milletin bekası” söylemi etrafında muhalif partiler dahil bütün siyasal toplumsal aktörler örgütlenmeye çalışılır. Mevcut siyasal iktidar, bunu büyük ölçüde başarmıştır. Ancak savaşın ve çatışmanın hiç de çevresinde toplanılan ve görünen savlarla sınırlı dinamikleri olmadığı, bu çatışmada yön tayin eden daha güçlü uluslararası aktörler ve ABD-Rusya gibi devletler olduğu, zamanla ortaya saçılan mektuplardan ve yapılan açıklamalardan netleşmiştir. Sol ilerici medyanın çatışma ve savaşla ilgili itirazlarının ve sorgulamalarının yerinde olduğu gelinen noktada daha da belirginleşmiştir. Bu sorgulamalar ve itirazlar, eleştirel barış gazeteciliğinin gereğidir. Sorgulamaksızın ve karmaşık dinamikleri, çok yönlü aktörleri konu etmeksizin yapılan habercilik, savaş propagandası haberciliğidir.

BARIŞA KATKISI OLAN SAVAŞ MUHABİRLİĞİ

Savaş muhabirliği kavramı bu süreçte en çok işittiğimiz kavramlardan. Savaş muhabirliğinin niteliklerini gazeteci ve akademisyen Can Ertuna’ya sorduk. Ertuna görüşlerini şöyle özetledi:

Savaş muhabirliği uzmanlık gerektiren zorlu bir alan. Bunun bir boyutu güvenlik ve duygusal zorluklarla başa çıkabilmek. Bu alanda sadece gerekli eğitimleri almış, deneyimli ve çelik yelek, kask ve ilk yardım gibi temel ekipmanlara sahip, doğru mihmandarla çalışan haberciler görevlendirilmeli. Deneyim, aynı zamanda çatışma bölgesindeki habercinin tarafların propagandasına karşı dirençli olmasını da sağlar ve kendisine ulaşan bilgileri belirli bir bilgi ve sağduyu süzgecinden geçirmesini mümkün kılar. Böylece gazetecilik için kritik önemde olan doğrulama, ilk aşamada, alandan başlar.

Nesnellik, yani yorum yapmadan gördüklerini aktarmak alandaki muhabirin sorumluluğundayken, onu oraya gönderen haber kuruluşu da mümkün olduğunca adil ve tarafsız bir yayın ile kamuoyunu aydınlatmakla yükümlüdür.

Bir muhabir, nesnellik adına çoğu zaman bir çatışmanın her iki tarafını da izleyemez ancak haber merkezi bu dengeyi farklı kaynaklardan akan haberleri harmanlayarak sağlayabilir. Savaş muhabirliği yükselen dumanların, havada uçuşan mermilerin ya da yıkıntıların önünde resmi açıklamaları dillendirmek, basın bültenlerini okumak demek değil, bu boyut elbette haber merkezinden de tamamlanabilir. Kabarmış duyguları daha da tırmandırmak ya da dezenformasyona katkı sağlamak, haberciyi endişelendiren bir durum olmalıdır.

Alandaki muhabirlik, çatışmadan etkilenen insanların öykülerine odaklandığı ölçüde, farklı hikayeler anlattığı çerçevede ayrışır ve değerli olur. Hakkıyla yapılan bir gazetecilik de demokratik bir tartışma ortamına katkı sağlayarak, uzlaşı ve barışa giden yoldaki engelleri azaltır.

8-gunde-yazilanlar-ve-yazilamayanlar-operasyonun-ardindan-medyanin-hali-639715-1.8-gunde-yazilanlar-ve-yazilamayanlar-operasyonun-ardindan-medyanin-hali-639716-1.8-gunde-yazilanlar-ve-yazilamayanlar-operasyonun-ardindan-medyanin-hali-639717-1.8-gunde-yazilanlar-ve-yazilamayanlar-operasyonun-ardindan-medyanin-hali-639718-1.