90 Kuşağı olarak bizim önemli bir özelliğimiz, henüz popüler kültür mahalle aralarına net bir şekilde sızmadığı dönemde yaşamış olmamızdır. Yani, popüler kültürün bu denli içimize işlemediği dönemde, mahalle kültürünün ve sokak bilincinin varlığında bir çocukluk yaşamış olmamızla ilişkindir

90 kuşağı: Fısıltıdan kükremeye Hayır!

MERTCAN KELEŞ
Öğrenci, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi

Neredeyse hatırladığı tek iktidar AKP olan bir kuşak, şimdi Türkiye’nin geleceğini belirleyecek bir referandum sebebiyle sandık başına gidiyor ve gençlik referandumun sonucu açısından oldukça belirleyici bir grubu oluşturuyor. Bahis konusu olan, elbette 90 kuşağı. Hani malum Gezi Parkı direnişine damgasını vuran kuşak, yani biz!

Henüz doksanlı yıllarda açtık dünyaya gözlerimizi, doksanlı yıllarda oyun oynamaya başladık, mahalledeki bakkala koştuk, tasolarımızı çarpıştırdık. 90 kuşağı olarak hali hazırdaki AKP’den başka iktidar görmedik, “dindar gençlik” projelerinin açık hedefi, “Yeni Türkiye” masallarının zoraki dinleyicileri kılındık ama; Hayır’ın halen gençlik nezdinde makbul seçenek olduğunu gösteren pek çok kanıt çıktı ortaya. Gençlik, Hayır’a daha yatkın durumda ve bunun alametifarikası aslında 90 kuşağının yaşantısında gizlidir ve bu kuşaktan birisi olarak sizlere açıklamaya çalışacağım:

Henüz 90’lı yıllarda uzun bir yolculuğa başladığımızda, yani çocukluğumuzda; daha şehirler betonlaşmamışken, mahalle kültürü alaşağı edilmemişken sokak aralarında veya çim alanlarda mahalleler arası futbol maçı yaparken, tabiri caizse koşmaya mecalimiz kalmasa bile maçı kazanmak için mücadele etmekten vazgeçmezdik. Ailemiz akşam olduğunda eve çağırınca maçı yarıda bırakmak zorunda kaldığımız için ailemize kafa tutardık. Topumuzu kesen yaşlı komşulara sinirlenip onların oturduğu evlerin camlarını kırmayı kendimize görev bilirdik kimi zaman. Fakat kimi zaman da yakar top oynadıktan sonra mahalleden birinin evine gidip bir bardak su istemekten de çekinmezdik asla. Bayram günleri sabah erkenden kalkıp akrabanın, komşuların, aile dostlarının, yani tanıdığımız herkesin kapısını çalmayı sorumluluk sayardık. Arkadaşımız yere düşüp ayağını kanattığında onu sırtlayıp evine kadar taşımayı bir ilke varsayardık. Biz 90 kuşağı, asi, başkaldıran, mücadele ruhu ile beraber büyüsek de aynı zamanda arkadaşlığı, dayanışmayı, iyilikten yana olmayı da özümsemiş bir kuşağız, tıpkı Gezi’deki gibi... Yaşam alanımıza bir müdahale olduğunda karşı refleks geliştirmekten çekinmeyen 90 kuşağı olarak, isyan etmeyi ve başkaldırmayı bildik, belki de tarihte görülmemiş bir mücadele zemini ördük ve aynı zamanda gaz yiyen arkadaşımıza süt aramak için koşuşturduk, yaralanan arkadaşımızı sırtlayıp evine taşıdık, ürettiğimiz fikirlerle ne kadar da yaratıcı olduğumuzu gözler önüne serdik.

Bugün, tarihsel bir değer taşıyan referandum sürecinde gençliğin yani bizim sözümüz, bu bahsettiklerim kadar nettir. 90 kuşağı, nasıl topunu kesen komşunun camını kırdıysa, nasıl bahçesinden erik almasına izin vermeyen komşunun bahçesindeki ağaçta erik bırakmadıysa, nasıl ailesi eve çağrınca öfkelendiyse; bugün de yaşam alanlarına karışan, gençliği önemsizleştiren veya varlığını reddeden, temel haklarını kısıtlamak suretiyle gençliğin düşüncelerine karışan siyasal iktidara da gerekli cevabı vermektedir.

90 kuşağı olarak bizim önemli bir özelliğimiz, henüz popüler kültür mahalle aralarına net bir şekilde sızmadığı dönemde yaşamış olmamızdır. Yani, popüler kültürün bu denli içimize işlemediği dönemde, mahalle kültürünün ve sokak bilincinin varlığında bir çocukluk yaşamış olmamızla ilişkindir. Oyuncaklarımızı sokakta kırdığımız o yıllarda esasen popüler kültürü kendi oyumuzun bir mezesi, çocukluğumuzun bir uzantısı haline getirmeyi başarmıştık. Zaten Gezi Parkı direnişinde bizim kuşağın hikmeti olarak ortaya çıkan şey de buydu; popüler olana teslim olmaktan ziyade onu teslim alıp, kendi oyunumuza dahil etmek, kendi direnişimizde onu işe koşmaktı.

Yasaklar arttıkça elbette ki 90 kuşağı olarak biz de kendimizi geçmişe özlem duymak ve aydınlık bir memleket umudu beslemek gibi duygulanışlarının içerisinde bulduk. Farkındayız ki geçmişe özlemin getireceği bir şey olmamasıyla beraber yeniden örülecek bir hayatın her şeyi değiştireceği çok açık. Dünden bugüne yaşanan değişimin bu kadar fazla oluşunun farkında olan biz, çeşitli zamanlarda gördüğümüz gibi bir başkaldırıyı kendimize görev benimsedik. Ve esasen bugün 90 kuşağı’nın Hayır’ı da tam bu noktaya tekabül etmektedir. Çünkü ne yazık ki bugün iktidar, birbirine güven duymayan, rekabetçi, bencil nesiller yetiştirme peşindedir. Bunun da bir şekilde içerisinde kalan biz, bu durumdan memnun değiliz. Bunu değiştirmeye her fırsatta çalışmaktayız ve 90 kuşağı’nın Hayır’ını yükseltmeyi de bunun bir ön ayağı olarak görüyoruz.

Dün ile bugün arasındaki uçurumdan mustarip olarak, var edeceğimiz bir hayır sonucuyla yeni bir hayatın tohumlarını yeşertmeyi de toplumun en dinamik unsuru olmamız itibariyle görev bileceğiz. Hayır’ı yeni bir başlangıç olarak gören 90 kuşağı olan bizler, hayır ile beraber yarınlara dair de umutluyuz. Tıpkı çocukluğumuzda 5 taşı yıkmaya çalıştığımız ve yıktıktan sonra daha güzel taşları seçip bir taş kulesi yaratmayı bildiğimiz gibi... 90 kuşağı olarak dünümüzü de çok iyi biliyoruz, bugünümüzü de. Asi, mücadeleci, başkaldıran fakat bir o kadar da dayanışmacı, özgürlükçü ve iyilikten yana olan biz; elbette ki yarınlarımızı da en iyi şekilde inşa etmek istiyoruz.

David McNally’nin Başka Bir Dünya Mümkün kitabında söylediği gibi:”...Özgürlük sözcüğünü fısıldarlar. Dinleyin. Geleceğin şiirini duyun. Bir gün bu fısıltılar kükremeye dönüşecek ve dinlemeye hazır olan herkese başka bir dünyanın mümkün olduğunu açıklayacak.” İlk fısıltımızı topumuzu kesen komşunun camını kırdığımızda başlattık; hazır değildik çığlık atmaya, “şşş... kimse duymasın.” dedik. Fısıltımızı biraz daha yükselttik Gezi’de, o an tüm hazır arkadaşlarımızla birlikte. Şimdi daha yüksek sesle fısıldayacağız Hayır’ı. Daha yüksek sesle fısıldayacağız ki geleceğin şiiri “Özgürlük” açığa çıksın diye, daha yüksek sesle fısıldayacağız ki yarın milyonlarca kükreme ile beraber başka bir dünyanın, başka bir hayatın mümkün olduğunu açıklamak için!