Türkiye sınırı cihadistlere açık, onu biliyoruz. Peki ya cihadistlerden kaçan mültecilere?
Savaşın başladığı 2011’den beri ‘açık kapı politikası’ uyguladığını söyleyerek Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği’nden sürekli yardım isteyen Türkiye hükümeti, artık ‘kapalı sınır politikası’ uyguluyor.
Avrupa Birliği ile anlaşmalarından bu yana da sınır kapıları tamamen kapanmakla kalmadı, sınırı kaçak yollarla, canlarını tehlikeye atarak geçmeyi başaranlar da geri gönderilmeye başlandı.
1 Ocak’a kadar kimlik belgeleriyle ya da belgesiz bir şekilde Türkiye’ye geçenlerden artık ‘geçerli seyahat belgesi’ isteniyordu. 9 Mart’ta açık olan iki sınır kapısı, Cilvegözü ve Öncüpınar da kapatıldı.
Tabii herkese değil. Sınır kapıları artık sadece ağır yaralılara, yardım kuruluşu görevlilerine ve ticaret amacıyla geçenlere açık. Ne idüğü belirsiz TIR’lara açık mı, onu bilmiyoruz. Ama belli ki, sınırın ötesine kamyon kamyon ‘yük’ taşıyan ‘yardım kuruluşlarına’ geçiş serbest.
Hasbelkader sınırı geçenlerin başına Türkiye’de ne geliyor? (Geçerken ölmedilerse) Suriye’ye geri gönderiliyorlar.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, sınırda şiddete maruz kalan, geri gönderilen ve o zorlu yolculuğu tekrar yapıp bir şekilde Türkiye’ye girmeyi başaran 51 kişiyle konuşmuş, içlerinden 40 yaşındaki Halepli bir erkek, 19 Ekim’de karısı ve üç çocuğuyla Türkiye’ye nasıl geçtiğini şöyle anlatmış: “İki kaçakçı, yaklaşık 50 kişiden oluşan grubumuzu gece boyunca birçok tepeye çıkarıp indirdi. Köpek havlamaları ve silah sesleri duyduk; yakalanmaktan çok korktuk. Çocuklar sürekli ağlıyordu. Bazen o kadar dik yokuşlardan tırmanıyorduk ki, çocukları en dik yamaçlardan ve kayalardan yukarı çekmek için kadınların örtülerinden halat yaptık.”
15 Ekim’de sınırı geçen Dar’alı 34 yaşındaki bir kadın, Türkiye sınırına ulaşabilmek için Suriye’yi boydan boya geçmelerinin üç hafta sürdüğünü anlatmış: “Bizimle birlikte 20 kişi daha ve bir kaçakçı vardı. Sonra yoğun silah sesleri duyduk ve ayrılıp farklı yönlere koşmaya başladık. Kocamı ve beş çocuğumu kaybettim, şu an nerede olduklarına dair en ufak bir fikrim yok. Babam ve yeğenim benimle kaldılar; Türkiye’de bir köye ulaşıncaya kadar saatlerce yürüdük. Bizim gruptan başkaları da akrabalarını kaybetti. Hiçbirimiz onları nasıl bulacağımızı bilmiyoruz.”
17 Ekim’de Türkiye’ye geçen Dar’a’dan bir Suriyeli: “Bir kaçakçı eşliğinde, 20 kişiyle birlikte gece geç vakit Türkiye’ye geçtim. Yaklaşık yarım saat, sık sık silah sesleri duyarak ve duraklayarak yürüdük. Yakınlardan Türkçe bağrışmalar ve silah sesi duyunca paniğe kapıldık ve dört bir yana kaçıştık. Ben, Suriye’de hava bombardımanında yaralandığı için kaçamayan bir adama yardım ettiğim için koşamadım. Sınır görevlileri çoğumuzu yakaladı. Bir görevli tüfeğinin dipçiğiyle kafamın arkasına ve kaburgalarıma vurunca düştüm. Ardından bir başkası başımı tekmeleyip gözlüklerimi kırdı. Canım o kadar yandı ki, acıdan kustum. Bana neden saldırdıklarını bilmiyorum. Sonra bizi alıp tekrar sınıra götürdüler, silahlarını bize doğrultarak Türkçe bağırdılar. Sınırı geçip Suriye’ye döndük.”
16 Ekim, bir Hamalı: “Hava kararır kararmaz Türkiye’ye geçmeye çalıştık ama telleri geçtikten sonra kolluk görevlileri bizi buldu. Bizi daha önce yakaladıkları 50 Suriyeli’nin yanına yürüttüler. Sonra hepimizi yaklaşık 20 dakikalık yürüme mesafesindeki bir tepenin üzerinde bulunan askeri üsse götürdüler. Burada aralarında birçok kadın ve çocuğun da olduğu yaklaşık 200 Suriyeli vardı. Bazıları bize, sınırı geçerken durdurulduklarını anlattılar. Hepimizin isimlerini kaydettiler ve bütün gece bizi orada tuttular. Ertesi gün hepimizi sınıra geri götürüp Suriye’ye dönmemizi söylediler.”
Anlaşılan Türkiye sınırı sadece kilolarca bomba taşıyan intihar bombacılarına açık.
AB ülkeleri mültecileri denizde boğmaya, sınırlarına tel örgü ve duvar çekmeye devam ederken, Türkiye’yi de sınırlarını kapatmaya ‘ikna etti’.
Savaşı başlatanlar, Aylan’ları ölüme terk etti.