Timmermans, “Koronavirüs salgını, insan ve iklim ilişkisinin önemini her zamankinden daha fazla kavramamızı sağladı. Korona ve iklim krizine aynı anda savaşabiliriz ve savaşmalıyız da” diyor.

AB Komisyon Başkanvekili Fans Timmermans: Korona ve iklim kriziyle aynı anda savaşmalıyız

Marc Brost - Petra Pinzler

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanvekili Hollandalı sosyal demokrat politikacı Frans Timmermans, Alman Die Zeit gazetesine korona salgınından iklim değişikliğine birçok yakıcı konuda değerlendirmelerde bulundu.

Birçok politikacı koronavirüsün her şeyi değiştirdiğini söylüyor. Sizce iklim politikası açısından ne gibi değişimler oldu ?

Ben de iklimi korumaya yönelik istekliliğin arttığını gözlemliyorum. Bu durum sizi şaşırtabilir, çünkü bu dönem insanlar daha çok kişisel problemleri ile uğraşıyorlar; örneğin hasta olan yakınlarıyla ilgileniyor ya da işlerini kaybetme korkusuyla boğuşuyorlar. Ancak yapılan birçok araştırma, iklime yönelik kaygıların arttığını gösteriyor. Salgın, insan ve iklim ilişkisinin önemini her zamankinden daha fazla kavramamızı sağladı.

Sizin de ifade ettiğiniz gibi, pandemi iklimi korumaya dair yönelimi güçlendirdi. Peki temelde değişen bir şey var mı?

Yeni olan, endüstrinin tavrındaki değişim. Pandemi öncesi, mevcut durumun birkaç yıl daha bu şekilde devam edebileceği düşünülüyordu. Ancak şimdilerde durumun aciliyetine dair farklı bir algı oluşmuş durumda. Bu durumu işveren ve yöneticilerle yaptığım görüşmelerde de hissettim.

Şimdilerde Avrupa Birliği’ne bağlı devletler, pandemiye karşı açtıkları savaşta inanılmaz paralar harcıyor. Peki iklimi kurtarmak için kaynak nerden bulunacak?

“Yeşil Mutabakat Planı”nın korona konjonktür programlarının bir parçası olması konusunda çok fazla destek alıyor ve bu programları iklimi etkilemeden, bağımsız bir şekilde ekonominin yeniden yapılandırılması için kullanıyoruz.

Avrupa Birliği Hükümet Başkanları’nın imzalaması için bekleyen bir konjonktür programından bahsediyorsunuz. Bu mutabakatta “yeşil” olan kısım, Avrupa ekonomisi için harcamak istediğiniz milyarlarca avronun sadece üçte biri. Durumu olduğundan daha iyiymiş gibi gösterme çabası içinde değil misiniz?

Biz bir dönüşüm istiyoruz, devrim değil. 1,8 milyar avro harcayacağız ve bu paranın en az üçte birini doğrudan doğruya, iklimin korumasını desteklemek için kullanacağız. Ve geriye kalan üçte ikilik kısmın kullanım şekli de, iklimi korumaya yönelik hedeflerle çelişmeyecek. Bu durumu iki örnekle açıklamama izin verin: Enerjinin yaklaşık yüzde 40’ı binalarda harcanıyor. Bu nedenle bir tadilat dalgası oluşturmak ve bu dalganın küçük ve orta seviyedeki işletmelerde istihdam yaratmasını amaçlıyoruz. Bunun dışında elektrikli otomobiller için şarj istasyonlarının da hızlı bir şekilde Avrupa’ya yayılmasını hedefliyoruz. Bu planlamalar, kısa vadeli ekonomik başarıyı hedeflediği gibi uzun vadeli hedefleri de desteklemektedir.

Önümüzdeki hafta yapılacak zirvede, hükümet başkanlarının “Yeşil Mutabakat Planını” destekleyeceklerini ummakla kalmıyor aynı zamanda “iklim nötrlüğü”nü hedefleyen yasanın kabulünü ve karbondioksit seviyesinin de 2030 yılına kadar belirlenmesini istiyorsunuz. Şansınız ne kadar yüksek acaba?

Zirve toplantısında tüm bunların açıklığa kavuşacağını düşünmüyorum. Ben iddialı bir iklim planı çıkartmayı umuyorum. Ancak bu hedefin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini “siyasi iklime” bağlı...

“Siyasi iklim”den kastınız nedir?

Avrupa siyasetinde edindiğim deneyimlere göre, herkesin çıkarlarını ilgilendiren kararların kolay bir şekilde alınmıyor. Örneğin, şu an Macaristan ve Polonya’nın herkesle tartıştığı bir dönemden geçiyoruz. Böyle dönemlerde ortak kararların alınması zorlaşabiliyor.

Macaristan ve Polonya, hukukun üstünlüğünü ihlal eden Avrupa Birliği ülkelerine yaptırım olarak uygulanacak “AB fonlarının kesilmesi” mekanizmasına karşı çıkıyor. Başka ülkeler iklim hedeflerini istemiyor ve hepsinin dışında korona salgını var. Bütün bunlara bakınca ortada devasa bir pazarlık kazanı kaynıyor gibi görülüyor.

Evet, tam da öyle. Ancak ben buna rağmen yıl sonuna kadar iklim hedefi ve yasası açısından bir uzlaşmaya varacağımıza konusunda oldukça iyimserim. Korona bize dayanışmanın önemini gösterdi.

ab-komisyon-baskanvekili-fans-timmermans-korona-ve-iklim-kriziyle-ayni-anda-savasmaliyiz-815342-1.Macaristan ve Polonya’nın her şeye “hayır” diyerek tüm projeleri sabote etmeleri mümkün mü?

Geçmişte de bazı ülkelerin engellemeleri nedeniyle AB’de “çözüm ve uzlaşma olamaz” gibi bir algı oluştu. Avro krizini hatırlayın. Birçok ülke Yunanistan’ın avrodan çıkması gerektiğini söyledi ama bir uzlaşmaya vardık. Bu kez Almanya Konsey Başkanı’nın biraz daha uğraşması gerekecek. En sonunda bir çözüme ulaşılacağına güveniyorum.

Macaristan Başbakanı geçen haftalarda “Die Zeit” gazetesine verdiği bir röportajda sorunların çözülmesi gerektiğini söyledi. Öncelikle korona yardımları konusunda kararlar verilmesi gerektiğini ve daha sonra hukukun üstünlüğü mekanizması konusunda konuşulabileceğini ifade etti. Bu konu da ne düşünüyorsunuz?

Orbán‘in bu önerisini doğru bulmuyorum. Konsey ve parlamento tarafından bulunan uzlaşma oldukça iyi ve artık bu konular hakkında bir sonuca varılmalı. Hukukun üstünlüğü mekanizmasını çok önemseyen hükümetler var. Amacımız, halkın ödediği vergilerin doğru bir şekilde harcanmasını sağlamak. Söz konusu para, AB vatandaşlarının parasıdır ve AB değerleri çerçevesinde harcanmalıdır. Biz sadece bir serbest ticaret bölgesinden ibaret değiliz. Eşitlik ve çeşitlilik ilkelerine dayalı, açık bir toplumuz. Tüm üye ülkelerin bu ifadelerin altında imzası olduğunu hatırlatmalıyız.

İzninizle tekrar iklim konusuna dönmek istiyorum. Söz konusu hedefleri nerdeyse sadece uzmanlar anlayacak durumda. Somut olarak anlatacak olursanız?

Tüm Avrupa Birliği ülkeleri, ortalama hava sıcaklığının 1,5 dereceden fazla artmaması gerektiğine karar veren Paris Anlaşması’nı imzaladılar. Bunun sağlanabilmesi için Avrupa Birliği ikliminin 2050 yılına kadar nötr olması gerekiyor. Bu hedefe ulaşabilmek içinde 2020’den 2050’ye kadar sera gazı emisyonlarının nasıl azaltılabileceğine dair bir yol haritasına ihtiyacımız var.

Avrupa Birliği tarım politikasına baktığımız zaman iklim korumasının tam aksi şeylerin yapıldığını görüyoruz. Avrupa Tarım Bakanlığı, iklime zarar vermeyi göze alarak, önümüzdeki 7 yıllık süreçte endüstriyel tarıma daha fazla kaynak ayırmayı planlıyor. Komisyonun bu önerisini protesto etmek adına geri çekilmeyi düşünüyor musunuz?

Ben bu soruya karşılık olarak, komisyonun bu öneriyi geri çekme hakkı olduğunu ifade ettim. Geleneksel olarak, tarımı ilgilendiren konularda tarım bakanları kendi aralarında kararlar alıyor, parayı istedikleri şekilde harcıyorlardı ve kimsede çıkıp kontrol etmiyordu. Hatta Alman Tarım Bakanı Julia Klöckner hala bunu savunuyordu. Tarım politikası günümüzde herkesi ilgilendiren bir konu. Tarıma ayrılan fonlar herhangi bir şekilde iklime zarar veriyorsa, AB Komisyonu bunu düzeltmeye yönelik önlemler almalıdır.

Peki sırada şimdi ne var?

Hükümet, komisyon ve parlamento arasında bir uzlaşma sağlamanın yollarını arayacağız. Otomotiv endüstrisi ve inşaat sektörü iklimi korumaya yönelik birçok talepte bulunurken, aynı talebi tarım politikası için istemeye hakkımız olmamasını anlayamıyorum.

***

İklimin korunması konusunda bir hareketlenme var

Die Zeit: Birçok çevreci örgüt tarım politikasından bağımsız olmakla beraber Avrupa Birliği’ne kötü not vereceklerdir. Çevreci örgütler, Avrupa Birliği İklim Planı’nda bahsedilen oranların iklimi korumaya yetmeyeceğini, karbondioksit oranının 1990’a oranla yüzde 65’ten daha fazla düşürülmesi gerektiğini, aksi taktirde küresel ısınmanın çok hızlı bir ivme kazanacağını ve bunun ortaya çıkaracağı sonuçların kontrol edilemeyeceğini söylüyorlar.

Timmermans: Ben bu analize katılmıyorum. Sonuç olarak çabalarımızda yalnız değiliz; Çin 2060 yılına kadar karbondioksit nötr olmayı hedefliyor ve bunu beş yıllık kalkınma planlarında uyguluyorlar. Japonya gibi Güney Kore ve Güney Afrika’da 2050 yılına kadar iklim nötr olmayı hedefliyorlar. ABD’nin yeni başkanı Joe Biden da Paris Anlaşması’nı uygulayacaklarını açıkladı. Bu açıdan bakıldığında dünyada iklimin korunması konusunda bir hareketlenme var.

Die Zeit: Neden Çin’in şimdi iklim politikası yaptığını düşünüyorsunuz?

Timmermans: ilk olarak, Çinliler de karşı karşıya olduğumuz problemin farkına vardılar. Çin, bu şekilde büyümeye devam eder ve buna bağlı olarak iç piyasa talebi artarsa, enerji politikasını değiştirmek zorunda kalacak. Aksi taktirde hava kalitesi açısından çok ciddi sorunlarla karşı karşıya kalacaklar. Öte yandan iklim korumasının artık ülke sınırlarını aşan bir problem olduğunu biliyoruz. Bildiğiniz gibi gelecekte Avrupa’da sadece iklime zarar vermeyen, iklim dostu ürünler satılabilecek.

Die Zeit: Şu anda ekonomik olarak zayıf olan Avrupa’nın güçlü bir Çin ekonomisi ile karşı karşıya gelmesi ne anlama geliyor sizce?

Timmermans: Ben Avrupa’yı zayıf olarak görmüyorum. Mevcut krizden en kısa zamanda çıkacağımızı düşünüyorum. Çin ile olan ilişkilerimiz açısında bakıldığında, ilişkimizin olumlu noktaları konusunda saf olmamamızın da önemli olduğunu ifade etmek istiyorum. Ursula von der Leyen ya da Angela Merkel ya da Charles Michel, Xi Jinping ile konuştuklarında artık sadece insan hakları konusunda değil, aynı zamanda teknoloji ve serbest piyasa kuralları konusunda da oldukça net şeyler söylüyorlar.

Die Zeit: Joe Biden’den beklentileriniz nelerdir?

Timmermans: Birçok şey önümüzdeki yılın sonunda Glasgow’da yapılacak iklim zirvesine bağlı. ABD’nin yeni başkanının seçilmesinin hemen ardından Paris İklim Anlaşması’na dahil olacaklarını duyurması çok güçlü bir sinyal. Böylelikle Glasgow’daki zirveye birlikte hazırlanabilir ve kaynaklarımızı, kendi kaynakları iklim korumasına yetmeyen ülkelere destek amacıyla kullanabiliriz. Zirveye kadar olan ki süreçte Biden’in sektörü dönüştürme konusunda ne kadar ciddi olduğu da netleşecek.

Die Zeit: ABD’nin yeni iklim komiseri John Kerry’den ne kadar umutlusunuz?

Timmermans: Kerry iyi bir arkadaşım ve Avrupa’nın da iyi bir dostu. Cesur, konunun ciddiyetinin farkında ve tanıdığı birçok insan var. Bu nedenle Glasgow’daki toplantıda birlikte başarılı olacağımıza inanıyorum.

Kaynak: Die Zelt

Çeviri: Nurcan Dikme Yaşar