Almanya’da COVID-19’a karşı aşılama kampanyasının yavaş ilerlemesi, hükümetin salgınla mücadeledeki başarısını gölgeliyor.

Başbakan Angela Merkel’in hafta başında aşı üreticileri, ilaç sanayi birlikleri, eyalet başbakanları ve AB temsilcilerinin katılımıyla gerçekleştirdiği ‘Aşı Zirvesi’nin sonuçları da, sorunların önümüzdeki haftalarda da devam edeceğini gösteriyor. Merkel zirvenin ardından 21 Eylül’e kadar herkese ‘aşı teklifi’ sunulma hedefinin tutturulacağını açıkladı. Ancak aşı teslimatı konusunda yaşanan sıkıntılar ve anlaşmazlıklar nedeniyle bu iyimser hedefi kuşkuyla karşılayanlar hiç de az değil. Hükümetin hedefine ulaşılabilmesi, AB tarafından onaylanan BioNTech-Pfizer, Moderna ve AstraZeneca aşılarının yanı sıra, henüz test aşamasındaki diğer aşıların da (Johnson&Johnson ve CureVac) gerekli onayları alıp, öngörülen miktarda teslim edilmesine bağlı. Şu ana kadar yaşananlar bunun hiç de garantili bir süreç olmadığını gösteriyor.

Aşı üreticilerinin üretim tesislerinde ya da hammadde - aramadde tedarikinde yaşanan sorunlar gibi gerekçelerle belirlenen miktardaki aşıyı teslim etmemesi nedeniyle, aşılama süreci daha baştan sıkıntılı başladı ve sorunlar devam ediyor. Birçok aşı merkezi ellerinde yeterli aşı olmadığı için, ya aşı randevusu vermiyor ya da verilmiş randevuları iptal etmek zorunda kalıyor. Aşılama kampanyasının başladığı 27 Aralık ile 1 Şubat tarihi arasında aşılanan kişi sayısı sadece 2,6 milyon civarında. Bu rakam, bir zamanlar ‘dünyanın eczanesi’ olarak kabul edilen Almanya’nın, aşılama sürecinde birçok ülkenin gerisinde kaldığını gösteriyor.

Bu durumun en önemli nedenlerinden biri, salgınla mücadelede AB ülkelerinin birlikte hareket etmesini sağlamak için yetki verilen AB Komisyonu’nun aşı üreticileriyle yaptığı anlaşmalar. Daha sonra ortaya çıktığına göre, komisyon Fransız ilaç şirketi Sanofi ve İngiliz-İsveç ortaklığındaki AstraZenaca’ya öncelik vermiş. Bu iki şirketle ön anlaşmalar yapmış ve hatta ödemelerde bulunmuş. Aşı geliştirme konusunda en hızlı ilerleyen BioNTech-Pfizer’e diğerlerine göre daha az miktarda sipariş verdiği gibi anlaşmayı da oldukça geciktirmiş. Bilindiği gibi Avrupa İlaç Ajansı (EMA), aşı onayı için daha henüz toplanmamışken ABD, İngiltere ve İsrail gibi ülkeler BioNTech aşısını tedarik edip, vatandaşlarını bununla aşılamaya başlamıştı bile. Bu süreçte AB Komisyonu’nun aldığı kararların hatalı olduğu görülüyor.

Ancak Almanya’nın söz konusu ülkeler gibi ‘aşı milliyetçiliği’ yapma şansı yoktu. Başından beri AB ile ortak davranmayı hedefledi. Kuşkusuz Avrupa dışındaki ülkeler dikkate alınacak olursa bu da bir çeşit ‘aşı egoizmi’. Ancak yine de Washington ve Londra’nın ağır ve çirkin egoizminin yanında oldukça uygar bir yaklaşım olarak duruyor.

Tabii Avrupa çapındaki bu prestijli konumun bir de bedeli var: Ülke içindeki muhalefetin eleştirileri ve sabırsız vatandaşların tepkileri. Pandemi sürecini en iyi yöneten hükümetlerden birinin başında olan Merkel ve bakanları aşılama sürecindeki sıkıntılar nedeniyle ağır eleştiri altında.

***

Bu arada çözüm önerileri de gündeme geliyor. Örneğin aşı üretimi sürecine devletin çeşitli yollarla müdahalesi öneriliyor. Bir kesim aşı üretimini hızlandıran ve artıran firmaların devlet tarafından ekstra ödemelerle ödüllendirilerek teşvik edilmesini savunuyor. Bir kesim ise devletin onaylanmış aşıların patentlerini alıp, aşı üretebilecek altyapısı olan ilaç şirketlerine vererek, üretimin arttırılmasını savunuyor. Sol Parti, bunu başından beri savunuyordu.

Soldan geldiğinde dikkate alınmayan bu önerilerin benzerleri şimdi başkalarınca da dile getirilmeye başlandı. Yeşiller partisi eşgenel başkanlarından Robert Habeck’in ilaç sanayisine yönelik ‘olağanüstü aşı ekonomisi’ ya da Bavyera Başbakanı Markus Söder’in (CSU) ‘kamusal üretim zorlaması’ önerileri gibi. Federal Ekonomi Bakanı Peter Altmeier (CDU) de aşı üretiminde devletin devreye girebileceğine işaret etmişti.

Devlet müdahalesiyle çözüm arayışlarını içeren bu öneriler, kuşkusuz kapitalist sistemi hedeflemiyor ama kar amaçlı özel sektörün bu soruna çözüm olamayacağının da itirafı anlamına geliyor. Tabii kapitalist sistem de tamamen iflas etmiş değil. Kendi çözümlerini üretiyor bir yandan. İlaç sektöründen son haberler bunu gösteriyor. Örneğin kendi aşısını geliştirme çalışmalarını durduran Sanofi, Frankfurt’taki tesislerinde BioNTech aşısı üretilmesi için gerekli dönüşümü yapmaya başladı. İsviçre ilaç devi Novartis de aynı şekilde BioNTech aşısının üretim sürecinde yer almaya karar verdi. Bayer de aşı geliştirme çalışmalarını sürdüren CureVac ile birlikte üretime geçme kararı aldı. Bu arada Rusya’da üretilen ve Ağustos 2020’de devreye giren ‘Sputnik V’ aşısının aslında hiç de kötü olmadığına dair haberler de yayılmaya başladı. Aşının yüzde 91 oranında etkili olduğuna dair raporlara atıfta bulunan bu haberlere bakılırsa, Sputnik V’nin Almanya’da üretimi için ilk temaslar başlatılmış bile. Eskiden bir aşının geliştirilip, üretimi için en az 10 yıl gerekiyordu. Şimdi daha salgının başlamasının birinci yılı bitmeden çok sayıda etkin aşı geliştirilebildi, geliştiriliyor.

Evet Almanya, AB içinde egoist davranmayarak biraz zaman kaybetti. Aşılama kampanyası şimdilik sıkıntılı. Ancak görünen o ki birkaç ay sonra bu sorunlar çözülecek. Aynı şey tüm AB için de geçerli.

Asıl sorun halen birçoğunda aşılama süreci hiç başlamamış bile olan Afrika‘nın, Asya‘nın, Güney Amerika‘nın yoksul ülkelerinin durumu.