Bunca önemli sorunun arasında önemsiz gibi görünebilir ama hiç de yabana atılacak bir olay değil bu. ABD’nin Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı’ndan (UNESCO) çekilmesi, bu kuruluşun özellikle bütçesini çok zorlayacak bir gelişme. Bilindiği gibi ABD UNESCO’ya 80 milyon dolar katkı payı veren bir üye idi.

ABD’nin çekilmesine gerekçe olarak bu kuruluşun İsrail karşıtı faaliyetler içinde olması gösteriliyor. UNESCO, siyasi bir platform değil, amaçları adından da belli olduğu gibi bilim, kültür ve eğitimle sınırlı. ABD’nin öfkesini çeken tutumu ise Filistin’i de üyeleri arasına alması. Filistin, 173 UNESCO üyesi devletin 107’sinin onayıyla üye yapılmıştı. Yani bu kararda tek başına UNESCO’nun bir tasarrufu söz konusu değildi. ABD bu kararıyla aslında o 107 ülkeye de tavır almış oluyor. Oylamada 14 ülke Filistin’in üyeliğine hayır demiş, 52 ülke çekimser kalmıştı. Görüldüğü gibi büyük bir çoğunluk Filistin’in UNESCO’nun 194’üncü üye olmasına büyük destek vermişti. ABD bu karara tepki olarak o dönem UNESCO’ya verdiği katkı payını ödemekten vazgeçmişti. Bu kurum için elbette mali açıdan zor bir durum, çünkü bütçesinin yüzde 22’si ABD’nin bu katkı payından karşılanıyordu. ABD bu payı ödemediği için oy hakkını da kaybetmişti. Yani kurum içinde uzun zamandır etkisiz bir üye idi.

ABD’ye göre Filistin’in UNESCO tarafından tanınması Ortadoğu’daki barış çabalarına darbe vurmuştu. Asıl darbeyi yiyenin Filistin konusundaki tutumu yüzünden uluslararası alanda tecrit edilme noktasına gelmiş olan İsrail olduğu belliydi. ABD’nin tutumu müttefikinin hassasiyetine uygun bir tutumdu. Bu tutumdan geri dönmek şöyle dursun, Donald Trump önceki gün ülkesinin UNESCO üyeliğini de sonlandırdı. Yani ABD kurumun üyeliğinden çekildi.

ABD’nin UNESCO ile sorunu yeni değil. Bu kurumla daha önce de çatışmaları oldu. ABD yönetimine göre UNESCO 1984 yılında Sovyetler Birliği yanlısıydı, bununla da kalmıyor, üçüncü dünyacı ne kadar tez varsa onlara destek veriyordu. Bu nedenle dönemin ABD Başkanı Ronald Reagan da ABD’nin UNESCO üyeliğini sona erdirmişti. ABD’nin yeniden üyeliğe döndüğü tarih 2003’dür. Sovyetler yıkıldıktan sonra artık UNESCO’nın “Sovyetler” yanlısı olma durumu da ortadan kalkmıştır artık.

Filistin’in UNESCO’ya üye olmaması konusunda sadece ABD değil, AB de bir hayli çabalamıştır. Üye olmaması karşılığında Filistin’e açıkça rüşvet teklif etmiştir örneğin. Beytülhalim’deki bir kilisenin yeniden onarımı için Filistin yönetimine fon sağlanacağı sözünü vermiştir. Filistin bu teklifi kabul etmemiştir tabii ki. UNESCO işte tam bu sırada çok takdire değer bir karar alarak, Filistin’in “gözlemci” olan statüsünü “tam üye devlet” olarak değiştirdi.

Bunun tanınmamış bir “devlet” olarak Filistin için ne kadar önemli olduğunu söylemeye gerek yok. ABD gibi bir emperyal güce, hem de parasına muhtaçken meydan okuyup kararında ısrar etmesi UNESCO için övünülecek bir tutumdur. Filistin’i dışlanmak istediği büyük insanlık ailesinin bir ferdi olarak kabul ettiği anlamına gelir bu.

Bu karara tabii İsrail’in tepkisi çok büyük olmuştu. Hatta öyle ki dönemin bir İsrail yetkilisi kararı “trajik” olarak niteleyebilmişti. Oysa dediğim gibi UNESCO siyasi bir platform değil, BM’ye bağlı olsa da orada üye olmak Filistin için sadece sembolik bir anlam ifade ediyor, siyasi zafer anlamına gelmez bu. Büyük uluslararası toplumun bir parçası olma yolunda önemli bir mesafe kat edildiği doğrudur ama bu gerçekten Filistin için daha çok yolun başında olunduğu gerçeğini değiştirmez.

ABD buna bile tahammül edebilmiş değil. UNESCO üyeliğinden çekilerek bu kurumun tüm insanlık için yaptığı çalışmalardan da çekilmiş oluyor. Bilimde, eğitimde, kültürde artık yokum diyor. Siyasi amaçları olmayan bir kuruma karşı son derece siyasi bir tavır almış oluyor.

En büyük katkı payını kendisi veriyor diye UNESCO’yu kendi politikalarının uygulandığı bir kurum olarak görmeyi o kadar istiyor ki ABD bu olmadığı için daha önce de hiç ilgisi yokken UNESCO’yu Sovyetler Birliği yanlısı olarak suçlayabilmişti.

Yani ABD bunu ilk kez yapıyor değil. UNESCO’dan bu ikinci ayrılışı. Bu kez giderken yanında İsrail’i de götürdü.