Aşağıdaki ifadelere dikkat çekerek başlayalım: “ABD’ye çok fazla borç vermiş durumdayız. Açıkçası biraz endişeliyim. ABD’nin...

Aşağıdaki ifadelere dikkat çekerek başlayalım: “ABD’ye çok fazla borç vermiş durumdayız. Açıkçası biraz endişeliyim. ABD’nin kendi itibarını gözetmesini, ahde vefa göstermesini, Çin’in alacaklarını güvence altına almasını talep ediyorum.” (Wen Jiabao, Çin Başbakanı).
“Sermaye piyasalarının kuralsızlaşması, kontrollerin kaldırılması konularında Amerika’nın hatalarından çok şey öğrenmekteyiz. (Dolara dayalı) rezerv paraları kullanmanın maliyeti giderek artmaktadır. Dünya para sisteminin düzeltilmesi için, herhangi bir ülkeyle bağlantısı kopan; böylece uzun vadede istikrar kazanabilecek bir uluslararası rezerv para yaratmak hedeflenmelidir.” (Zhou Xiaochuan, Çin Merkez Bankası Başkanı)
“Bugünkü durumda, IMF’nin özellikle rezerv para ihraç eden ülkelerin (yani ABD’nin) ekonomik ve finansal politikaları üzerindeki gözetimini pekiştirmesi gerekmektedir.” (Hu Xiaolian, Çin Merkez Bankası Başkan Yardımcısı)
“İki savaşı birden sürdürmenin maliyeti, (diğer) giderlerin esneklik taşımaması ve durgunluk nedeniyle vergi hasılatının artamayacağı dikkate alınırsa, ABD Hazine Bakanı Çin’e geldiğinde, kendisine ABD’nin tasarruflarını artırabilmesi için öncelikle askeri bütçesinde kısıntıya gitmesi tavsiye edilmelidir.” (Yu Yongding, Çin Merkez Bankası eski danışmanı, Çin Bilimler Akademisi üyesi)
Peki, Çin yetkililerinin “dünya ve Amerikan ekonomisinin nasıl yönetilmesi gerektiği” hususunda “çizmeden yukarı çıkan” bu söylemlerine Amerikalılar nasıl  tepki gösterdi? Önce Obama’ya kulak verelim: “Biriktirmiş olduğumuz borç ve uzun vadeli açığı sürdürmemiz mümkün değildir. Çin’den  sürekli olarak borçlanıp duramayız.”
Beyaz Saray sözcüsü Robert Gibbs de, “Başkan Obama, kriz geçince ülkeyi malî istikrara yöneltmeyi istemektedir. Dünyada en güvenceli yatırım, Amerika’ya yapılan yatırımdır” diyerek, doların geleceğinden şüphelenen Çinlileri teskin etmeye çalıştı.
Hazine Bakanı Geithner’e gelince, göreve başlarken Çinlilere, “ulusal paranızın (renminbi veya yuan’ın) değerini  yükseltmeniz gerekiyor, rekabet gücümüzü bu nedenle yitiriyoruz” mesajını vermişti ama Çin’e gittiğinde gözleri açıldı. Çin ekonomisi, astronomik dış fazla verirken, Merkez Bankası dolar (veya ABD Hazine bonolarını) satın alıp rezervlerini artırdığı içim renminbi’nin değerini dolara karşı sabit tutabilmekteydi. Eğer, döviz piyasalarına bu müdahaleyi yapmasaydı, hem doların uluslararası fiyatı çökecek; hem de ABD faizleri yukarı tırmanacak; böylece Amerikan ekonomisi çifte darbe yemiş olacaktı. “Jetonları düşmüş” olsa gerek, Geithner, durumu gecikerek de olsa algıladığı için olsa gerek, Çin’de renminbi’nin değeri konusunu es geçti; Çin hükümetinin dünya ekonomisini canlandırmak için sarfettiği çabaları alkışladı.
Elbette alkışlayacaktı. Zira, Amerikan ekonomisini canlandırmak için dünya piyasalarına akıtılacak olan 787 milyar dolarlık borç kâğıtlarının önemli bir bölümünün Çin tarafından alınması umulmaktaydı. Çin hükümeti bu beklentiyi karşılamakta; krizden bu yana kısa vadeli ABD Hazine bonosu alımlarını sürdürmekte ve Obama’nın krizle mücadele programını doğrudan desteklemekte idi.
• • •
Nasıl olup da, emperyalist sistemin patronu, birdenbire en büyük alacakalısı haline gelmiş bulunan yoksul bir çevre ekonomisine karşı, “borcuma sadakatim tamdır; er veya geç alacaklarınızı ödeyeceğim; yeter ki şu güç günleri geçirinceye kadar kredilerinizi sürdürün” diye yakaracak duruma düşmüştür?
Dünya ekonomisinin tek rezerv parasını ihraç etme tekeli sayesinde, Amerikan emperyalizmi dış dünyadan (başta Çin’den) her yıl milli gelirinin ortalama yüzde 5’i civarında net kaynak alabilmiştir. Ne var ki, bu ayrıcalık dönmüş-dolaşmış (Dr. Frankenstein’ın yarattığı canavar gibi) Amerika’nın korkulu rüyası haline gelmiştir.
Çin Başbakanı, “Amerika’ya çok fazla borç verdik” derken bu olguyu kastediyor. Emperyalist saldırganlığın beslediği kamu açıkları ve Amerikalıların doymak bilmeyen tüketim tutkusundan kaynaklanan tasarruf açığı, ABD’nin astronomik dış kaynak gereksinimine yol açtı. Bu açıkları karşılama işlevi de en başta Çin’e düştü. Bu da dolar rezervlerini (öncelikle de ABD Hazinesi’nin borç senetlerini) biriktirerek (yani borç vererek) gerçekleşti.
Bugün gelinen noktada ABD’nin dış borçlarının tahminen dörtte biri Çin’e aittir. Çin’in 2 trilyon (2000 milyar) dolarlık resmi rezervlerinin dörtte üçünün dolara bağlı olduğu tahmin ediliyor; 768 milyar dolarının ise doğrudan doğruya ABD Hazine bono ve tahvillerinden oluştuğu biliniyor.
Krize karşı mücadele ederken hem dış borcun “döndürülmesi”, hem artan bütçe açığının yol açacağı yeni borçlanmanın karşılanması ve bunların doların değeri çökmeden ve faizler turmanmadan gerçekleşmesi için Amerikan kapitalizmi Çin’e “fena halde” bağımlı hale gelmiştir.
Bu iş nereye gider? Çin’in seçenekleri nelerdir? Fırsat buldukça tartışmak üzere…