Fransızların birilerini payelendirmeleri, meşhur kibirlerinden ötürü pek kolay değildir. O nedenle Jerry Lewis’in ölüm haberini ünlü Fransız gazetesi Liberation’un birinci sayfadan ismi Jerry’i de çağrıştırır biçimde “Génie Lewis”  (Dahi Lewis) başlığıyla duyurmasına şaşırdım gerçekten.

ABD’de palyaçoydu, Fransa’da öncü

74 yaşındayken Las Vegas’ta bir otelde 20 yıl çalışacağını garantileyen mukavele imzaladığında, Doğan Hızlan hayran kaldığını belirten bir yazı kaleme almıştı Jerry Lewis için. “Sanatçının işi yaşama biçimidir” diyordu o yazıda Hızlan. “Sanatçı kaç yaşında olursa olsun sanatından kopamıyor, bu örnekler sanatın her yaşta iktidarda kalışının göstergesi” oluyordu Doğan Hızlan’a göre. Doğrusu haberi okuduğumda Hızlan gibi düşünememiştim, ne yalan söyleyeyim. Lewis’in iflah olmaz bir işkolik olduğunu bilmeyen yoktu, kabul ama Kas Distrofisi hastalığından mustarip bu büyük komedyen, zaman zaman yitirir gibi olsa da, hep koruyabildiği ününe karşın çalışmadığı an yoksul düşeceğini bilirdi, sanırım. Kapitalizmin eğlence endüstrisi, iyice suyunu çıkarmadan bırakmazdı Lewis gibilerini ayrıca. Michael Jackson’ın hasta haliyle tamamlamak zorunda olduğu konserlere çıkmak için aldığı uyarıcı ilaçlar yüzünden öldüğünü bilmeyen yoktur herhalde. Lewis, fakir sayılmazdı elbette ama o yaşta, yaşamını zehir eden o hastalıkla söz konusu otelde yılda tam 20 kez sahneye çıkmak için mukavele imzalaması sadece sanata olan aşkıyla açıklanacak bir durum değildir elbette. Amerikan “hayat tarzı” budur. 74 yaşında bir sanatçıyı çalışmak zorunda bırakan bir “hayat tarzı”.

Joseph Levitch olarak doğmuş bir Rus Yahudisi idi Lewis. Sanıldığı gibi doğduğu yıllarda kendisine avantaj kazandıracak bir durum sayılmazdı Yahudi oluşu. Öyle olsaydı beş yaşında başlamazdı sahne yaşamı. O yaştan itibaren yıllarca küçük otellerde gösterilere çıktı. Bu nedenle iyi bir eğitim de alamadı, ortaokuldan sonra okuyamayışının nedeni tüm yaşamının sahnede geçmesindendir. Az zorluk çekmemiştir eğlence dünyasındaki ilk yıllarında. Artık genç bir delikanlı olduğu zamanlarda iyi bir isimle kendini kabul ettirmesi gerekecektir. Bu bile hayli zaman alır. Başlangıçta sahne ismi olarak Joey Lewis’i kullanır, ancak hem dönemin tanınmış komedyenlerinden Joe E. Lewis’le hem de boksör Joe Louis’le karıştırılmasın diye Jerry Lewis isminde karar kılar. Kolay geçişler değildir bunlar.

Ünü tüm ABD’ye yayıldığı ana kadar ABD’de komedi nasıldı kendi adıma biliyor değilim, ama yaptığı tarza “akrobatik komedi” diyorlar. Yüzünü şekilden şekle sokmasından ötürü elbette. Kolayca aptallaşan bir yüz, o yüze uygun bir kişilik, o kişiliğin seyirciyi kırıp geçiren sakarlıkları. İzleyicinin kendisinde de görebileceği küçük aptallıkların perdedeki temsilcisi olması onu çok sevdirir izleyiciye. Holywood komedilerinde ne kadar kategori varsa aşmıştır derler Lewis için. O kategoriler nedir bilmem, ama söze dayalı komedi anlayışını mimikle alt eden bir tarafı olduğu kesin. Yüzü de buna uygundur zaten.

Belki de bu yüzden, yani yüzünden ötürü, çok sevilmiş olsa da ABD’li izleyici gözünde hep bir “palyaço” olarak kabul edildi Jerry Lewis. Dolayısıyla Amerikalının onu anladığı iddia edilemez. Büyük bir sanat olmasına rağmen palyaçoluk ABD’de ancak sirklerde kabul gören bir sanat dalı. Lewis beyazperdenin palyaçosu olarak kaldı hep. Dean Martin’le birlikte yaptıkları sahne şovlarının tutulmasının nedenlerinden biri de budur. Düzgün fizikli, yakışıklı, sesi güzel şarkıcı Martin’in yanında, Lewis’in çirkin bir komik olarak; biri kurnaz, diğeri saf, iki zıt karakterin çatışmalı diyaloğuna gülmüştür seyirci. Amerikalı için “gerçek” Amerikalı Martin olmuştur hep. “Kurnaz”, “hazır cevap” Martin, en “aptal”, “en tutuk” Amerikalı için bile “özenilen”dir.

Oysa Lewis’in biyografisini yazanların ortak kanısı, Lewis’in “Amerikalı olmayı” çok iyi kavramış olmasıdır. Gerçek yaşamda belki öyledir ama “sahne yaşamında” durum tam tersidir. Sahnede perdede “gerçek Amerikalı” olmama durumundan kurtulmasına engel tarafı da bu olmuştur. Dean Martin’le, Martin’in “artık sıkıldım” diyerek bırakmasıyla biten ortaklığından sonra ününün düşüşe geçmesi hikâyenin trajik yanını oluşturur. Ama inişli çıkışlı bir düşüştür bu. Çünkü çok yönlü bir sanatçı oluşu Lewis’i hep gündemde tutar. Üç kitap yazmış kaç komedyen var?

Yapımcılığını, yönetmenliğini yazar yardımcılığını yaptığı film Nutty Professor’le (Kaçık Profesör) yakaladığı başarıyı daha sonra neden yakalayamadığı merak konusudur. Neyi eksik bıraktığı araştırmaya değer. Amerikan değerlerine vuran taraflarının olduğu, bunun Amerikan muhafazakârlarının pek hoşuna gitmediğini dile getirenler de vardır. Ülkesinde, çok ünlü olmasına rağmen, ününe yakışır bir “değer” görmeyişinin nedeni belki de budur. Belki de Atlantik’in öte yakasında, örneğin Fransa’da tapılırcasına sevilmesinin, 2006’da Fransız Kültür Bakanlığı tarafından verilen Légion d’honneur nişanını almıştır, nedeni de budur. Gerçekten Fransızlar taparcasına sevdiler Jerry Lewis’i. Fransızlar için onun komedisi hem soyuttu hem de Amerikan sosyal yaşamını hicvediyordu. Lewis’in tüm bunları kendi yarattığı karakterin arkasına sığınarak yapmasına bayılmış olmalı Fransızlar. Bu Fransız ruhuna uyun düşmüş demek ki.

Fransızların birilerini payelendirmeleri, meşhur kibirlerinden ötürü pek kolay değildir. O nedenle Jerry Lewis’in ölüm haberini ünlü Fransız gazetesi Liberation’un birinci sayfadan ismi Jerry’i de çağrıştırır biçimde “Génie Lewis” (Dahi Lewis) başlığıyla duyurmasına şaşırdım gerçekten.

Bana sorarsanız en çarpıcı tarafı yaşamının neredeyse tamamını yardım çabalarına adamasıdır. Bu yüzden 1977’de Nobel Ödülü’ne bile aday gösterildi. Onu alamadı ama bu çabaları Hersholt Ödülü’nü getirdi ona. 2011 yılına kadar başkanlığını yaptığı Musküler Distrofi Derneği adına 2,45 milyar dolar bağış topladı. Tam 44 yıl boyunca her 1 Mayıs İşçi Bayramı’nda dernek için televizyon programı yaptı.

Son derece bireyci, herkesin “kendi yağıyla kavrulduğu” bir toplumda dezavantajlı durumda olan, kendisinin de mensup olduğu kas hastalarına yönelik yardımlarıyla “toplumcu” tarafı olan büyük bir komedyendi Lewis. Tüm o paraları ABD’de küçümsenen “palyaçoluğu” ile topladı.

Amerikan savaş makinesi için bu “palyaço”nun kas hastası olması askere alınmasına engel değildi. Kalbinde rahatsızlık bulunmasaydı gidecekti az daha. Öyle olmasa bile gitmemek için mutlaka bir yol bulurdu.

Değerleriyle dalga geçtiği topluma askerlik mi yapacaktı bir de!