Bu seçimde pek çok ilke imza atan ve azınlıkları temsil eden kadınlar genç seçmenlerden gelen değişim dalgasını arkalarına alarak Washington’da siyaseti bir ölçüde de olsa değiştirebilecekler mi? Bekleyip göreceğiz

ABD’de seçimler bitti, peki başlayan ne?

Yeşim Kaptan - Kent State Üniversitesi

Amerikalı seçmenler 6 Kasım’da hem Senatörleri, hem Temsilciler Meclisi üyelerini, hem de yerel yönetimleri seçmek için sandık başına gittiler. Seçimlere katılım oranının düşük olması ile ünlenmiş olan Amerika Birleşik Devletleri’nde ilk kez bu seçimde oy kullanma oranı sadece bir önceki seçimden değil, 1966’dan günümüze kadar yapılmış olan tüm seçimlerden daha yüksekti. Halen bazı eyaletlerde oylar sayılmaya devam ettiği için tahmini olarak 114 milyon seçmenin ara seçimlerde (midterm elections) oy kullandığı söyleniyor. Amerikan medyasında oy kullanma oranının yüzde 49-50 bandında olduğu ve bunun tarihi bir rekor sayılacağı söylemleri dolaşıyor.

Seçimlere dair değerlendirmelere geçmeden önce bir noktayı aydınlatmakta yarar görüyorum. Bu seçimlere “ara seçim” denmesinin nedeni Türkiye’den biraz daha farklı. Kasım ara seçimini sadece iki seçim arasında boşalan siyasi pozisyonların doldurulması için yapılan bir genel seçim olarak düşünmemek gerekir. Nitekim 6 Kasım’da ABD vatandaşları sadece 100 üyeli olan Senato’nun yeri boşalan 35 üyesini seçmek için değil, 435 üyeli Temsilciler Meclisi’nin tamamını seçmek ve yerel yöneticileri belirlemek için de sandığa gittiler. Ayrıca dört yılda bir yapılan bu seçim tarihsel olarak başkanlık seçimlerinden iki yıl sonrasına denk geldiği için başkanın görev süresinin tam yarısında seçime gidilmesi nedeniyle de ara seçim (midterm elections) olarak adlandırılmaktadır.

ABD Meclis Yapısı ve Seçim Sonuçları

Amerikan seçim sisteminin ABD Kongresi (U.S. Congress veya Capitol Hill) olarak adlandırılan çift meclisli yaşama organı, yukarıda sözünü ettiğimiz 100 Senatör ve 435 Temsilciler Meclisi üyesinden meydana geliyor. Peki seçim sonuçlarına kısaca bir göz attığımızda ortaya çıkan tablo nedir? 6 Kasım öncesi meclis yapılarına baktığımızda 2014 yılında yapılan ara seçimlerde Senato ve Temsilciler Meclisi’ndeki çoğunluğu Cumhuriyetçilerin kazandığı görülüyordu. Cumhuriyetçiler Senatoda 51, Temsilciler Meclisinde 235 üye ile temsil edilirken, Demokratlar 47 Senatör ve 193 Temsilciler Meclisi üyesine sahipti. (Senato’da ayrıca 2 bağımsız senatör, Mecliste ise 7 boş sandalye vardı). Kasım 2018 seçimleri ile bu tablo özellikle Temsilciler Meclisi’nde demokratların lehine değişti. Bazı eyaletlerde oy sayımları tamamlanmamış olsa da Cumhuriyetçilerin Senato’nun yüzde 51’ini Demokratların ise yüzde 44’unu kazandığı ilan edildi. Demokratların büyük umutlarla katıldıkları Temsilciler Meclisi seçimlerinde ise 225 temsilci ile meclisin yüzde 51’ine, Cumhuriyetçilerin 197 üye ile meclisin yüzde 45’ine hakim olduklarını görüyoruz. Demokratlar Temsilciler Meclisi’nde salt çoğunluğu sağlamak için gerekli olan 218 sayısını çoktan aşmış görünüyorlar. Ancak bu yıl ABD ara seçimleri iki partinin Meclis ve Senato’da sandalye sayısı kazanmasından daha fazla şey ifade ediyor.

Seçimle gelen ilkler

2018 Kasım seçimleri ABD siyasal tarihine uzun bir aradan sonra en fazla seçmenin oy kullandığı seçimler olarak geçti. Bunun yanısıra bu seçim Amerikan siyasetinde pek çok ilkin bir arada yaşandığı seçimler olarak da önem kazandı. Aktif siyasete atılan ve sadece seçme değil seçilme hakkını da kullanan kadın adayların sayısı bu seçimde rekor kırdı. Bir önceki seçimde Kongre’de yüzde 20 ile temsil edilen kadınlar yeni seçimle birlikte yüzde 22 oranında temsil hakkı kazandı. Yüzde ikilik bir artış ilk bakışta önemsiz gibi görünebilir. Ancak kazanan adaylara yakından baktığımızda bu dönemdeki ara seçim Amerikan politikasındaki değişimleri yansıtması açısından daha anlamlı hale geliyor.

Kasım 2018 seçimi pek çok ilkin bir arada yaşandığı ara seçim olarak uzun süre unutulmayacak. Amerikan tarihinde ilk kez iki Müslüman kadın, Rashida Tlaib ve İlhan Omar, Demokrat Parti’den kongreye seçildiler. New York’tan Demokrat Parti’nin adayı olan Alexandrıa Ocasio-Cortez kongreye seçilen en genç kadın ünvanını aldı. 29 yasındaki Ocasio-Cortez zaferini Queen’deki bir gece kulübünde seçmenleriyle birlikte kutladı. Müslüman kadınların yanısıra ilk kez kızılderili iki kadın aday da seçimden galibiyetle çıktı. Amerikan yerlilerini temsil eden, Sharice Davids Kansas eyaletinde, Deb Haaland ise Yeni Meksika eyaletinde, Cumhuriyetçi rakiplerini eleyerek kongrede yerini aldı. Seçimde ayrıca genç ve demokrat seçmenlerdeki siyasal değişimin sinyallerini veren ilkler de yaşandı. Örneğin Demokrat aday Ayanna Pressley Massachusetts’den Temsilciler Meclisi’ne giren ilk siyahi kadın oldu. 2016 seçimlerinde Donald Trump’a oy veren İöwa eyaleti seçmenleri ilk kez iki kadın adayı Temsilciler Meclisi’ne seçti. Muhafazakar ve Cumhuriyetçi eyaletlerden Texas bu seçimde ilk kez Latin kökenli iki kadın adayı Meclis üyesi olarak Washington’a gönderdi.

abd-de-secimler-bitti-peki-baslayan-ne-529663-1.
Bu süreçte bir parantez de sol açısından merak konusu olan Bernie Sanders’a açmak yerinde olur. Sanders birçok demokrat adayın seçim çalışmasına konuşmacı olarak da katılarak destek verdi. Aslında Sanders’ın konumunu daha çok gençlerde karşılık bulan Grassroots Hareketi gibi düşünmek gerekiyor.

6 Kasım seçimleri ara seçimlerin ötesinde yerel seçimlere de damgasını vurdu. Demokrat Janet Mills Maine’in, Cumhuriyetçi Kim Reynolds ise İowa’nın ilk kadın valisi seçildiler. Colorado Valisi olarak seçilen Jared Polis eşcinselliğini saklamadan seçim kampanyasını yürüten ve kazanan ilk vali unvanını aldı. Seçim sonrası bir radyo programına röportaj veren Polis büyük bir açık yüreklilikle cinsel kimliğini reddetmeden “Keşke 2018’de hala adayların cinsiyetlerini ve cinsel kimliklerini tartışıyor olmasaydık. Bunların ötesine geçip (kadın, eşcinsel vb.) adayların siyasi programlarını ve topluma ve eyaletlerine yapacakları katkılarını konuşuyor olsaydık” dedi.

Kadınların bu seçimde elde ettiği başarılar ve seçimin ilkleri farklı açılardan tartışılabilir. Ancak bu başarıya katkı sağlayan en temel unsurdan birini unutmamak gerekir. Kasım ara seçimlerinde hem Demokrat hem Cumhuriyetçi Partiden daha önceki yıllara oranla daha fazla sayıda kadın siyasetçi aday gösterilmiştir. Bu sayının artmasında son yıllarda daha çok cinsel taciz, seks skandalları, aşağılanma ile gündeme gelen kadın kimliğinin ve kadınların direniş ve dayanışma arayışlarının (MeToo Movement gibi) kadın adayların aktif siyasete atılması kararı üzerinde etkisi olmuş mudur bilemeyiz. Ancak şunu söyleyebiliriz. Yeni dönemde kadınların ve azınlıkların siyasette ve medyada daha görünür olduğu bir Temsilciler Meclisi ile Washington’daki erkek egemen siyasetin bir ölçüde kırılması olasılığı doğmuştur.

Yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı seçim sonrası Amerika çapında özellikle Demokrat cephede bir iyimserlik ve coşku havasının hakim olduğunu söyleyebiliriz. Diğer taraftan Trump’ın seçimden sonra düzenlediği ilk basın toplantısındaki durgunluğu ve CNN’in muhabirine gösterdiği hiddetli tepki farklı cephelerde kutuplaşmış bir Senato ve Meclis ile iki tarafın da işinin kolay olmayacağının habercisidir.

Derin siyasi kutuplaşma ve bölünmüş bir kongre


Ara seçimler başkanın görev süresinin tam ortasında yapıldığı için Amerikan siyasetinde önceden beri bu seçimleri başkanın ve iktidar partisinin icraatlerine yönelik bir referendum gibi görme eğilimi vardır. Ancak bu “göreceli referandumun” yorumu desteklenen partiye göre değişmektedir. Demokratlar ve Cumhuriyetçiler bu konuda tamamen farklı ve zıt bakış açılarına sahipler. Donald Trump’ın seçim gecesi Twitter’dan göndermiş olduğu “Bu gece muazzam bir başarı [gösterdik]. Herkese teşekkürler” mesajı bunun en güzel örneğidir. İki taraf arasındaki derin siyasi görüş ayrılıkları nedeniyle Trump’ın iktidara gelmesinden sonra en çok konuşulan konulardan biri siyasi kutuplaşma olmuştur. 2014’deki seçimlerde oy kullanma oranı yüzde 38 iken 2018 seçimlerinde bu oranın yüzde 50’ye yaklaşmasının altında yatan nedenlerden biri olarak Amerikan siyasetindeki bu keskin kutuplaşma gösteriliyor. Son dönemde hem seçmenin hem de siyasetçilerin daha önceki dönemlerde olmadığı kadar siyasi olarak ayrışmış olması medyada en çok tartışılan konuların başında geliyor.

Küresel siyasete baktığımızda kuzey ve güney yarımkürede hızla yükselişe geçen popülist politika ve söylemlerin Amerika Birleşik Devletleri’nde de iktidar tarafından yoğun olarak olarak kullanıldığını söylemek yanlış olmayacaktır. Bu anlamda kutuplaşma araçsal bir işlev görerek popülist siyaseti desteklemektedir. Diğer bir değişle Trump’ın iktidarı döneminde siyasi kutuplaşma yaratarak ve bunu derinleştirerek Cumhuriyetçi oyları konsolide etmeyi ve kutuplaşmayı bir siyasi strateji olarak kullanarak kararsızlardan oy devşirmeyi planladığını düşünebiliriz. Zira bugünkü tabloya baktığımızda Demokrat ve Cumhuriyetçi siyasetçilerin evrensel sağlık sigortası, göçmen politikaları, vergi indirimi, çevre koruma anlaşmaları, silah serbestliği gibi Amerikan toplumu için siyasi ve hayatı olan temel konularda yakın zamanda uzlaşmaya varamayacağını tahmin etmek zor değil. Nancy Palosi gibi tecrübeli Demokrat siyasetçiler kuvvetler ayrılığı ilkesine dayanan bölünmüş bir kongre ile Temsilciler Meclisi’nin demokrat çoğunluğunun iktidar partisinin icraatlerini sınırlayacağını ve daha sıkı denetim altına alacağını şimdiden ilan ettiler.

Ana Eğilimin Ötesi

Seçimi iki ana merkez partinin gücü ve eğilimleri açısından yorumlamak ABD’deki siyasal atmosferi anlamak için tam olarak yeterli değil. İki partili sistem ılımlı ve merkeze yakın partileri destekleyen bir yapı yaratıyor. Bu durum, alternatif ve bağımsız partilerin bu daraltılmış ‘demokrasi’ içinden sıyrılarak iktidara gelmelerini imkansızlaştırıyor. Alternatif görüşlere temsil hakkı tanınmayan bu tabloda iktidarda olmanın destek ve nimetlerinden yararlanan iki güçlü parti ile rekabet etmek de neredeyse imkansiz hale geliyor. Politik rekabetin en temel kriterlerinden yoksun olan bu ‘yarışta’ iki ana eğilim dışındaki grup ve görüşleri dışlayan bir yapının "çoğulcu" demokrasi tanımına ne derece uygun olduğu da tartışma konusu.

Bu süreçte bir parantez de sol açısından merak konusu olan Bernie Sanders’a açmak yerinde olur. Sanders birçok demokrat adayın seçim çalışmasına konuşmacı olarak da katılarak destek verdi. Aslında Sanders’ın konumunu daha çok gençlerde karşılık bulan Grassroots Hareketi gibi düşünmek gerekiyor. Tepedeki siyasi saflaşmayı etkileme konusunda sınırlı imkanlara sahip olan bu faaliyetlerin sivrilerek bu tür seçim gündemlerinde etkin bir güce dönüşmesi de sistem tarafından engelleniyor. Sanders’ta temsil olan eğilimi bu çerçevede görebiliriz.

Son olarak iki partinin iç siyasetteki görece farklılıklarına karşın, kapitalizme ve ABD’nin Ortadoğu’ya dönük işgal-sömürgecilik politikalarına koşulsuz bağlılık içerisinde olduğunu söyleyebiliriz. Bu anlamda seçim rekabetinde çeşitli farklılıklarla siyasal rekabet içerisine giren bu iki parti için bu farkların ortadan kalktığı başlık da politikanın kurucu zemini olan bu meselelerde ortaya çıkıyor diyebiliriz. Zaten ABD kapitalizmi de özellikle bunu bu şekilde korumak ve kontrol altında tutmak için dizayn edilmiş bir yapıya dayanıyor.

Sonuç ve sorular

Sonuç olarak, ABD ara seçimleri Demokrat ve Cumhuriyetçilerin farklı kazanımlarıyla bitti. Ancak seçim sonuçları bir sürü soruyu da beraberinde getirdi. 2010 yılından bu yana çoğunluğu elde etmeyi başaramadıkları Temsilciler Meclisi’ni kazanmış olmanın heyecanı ile Demokratlar toplumsal ve siyasal ayrışmayı ve derin kutuplaşmayı uzlaşmaya çevirebilecekler mi? Temsilciler Meclisinde çoğunluğu alan Demokratlar Başkan Trump’ın ticari ve siyasi ilişkilerinin incelenmesini ve bu konuda ortaya atılan iddaların soruşturulmasını talep edecekler mi? Bu seçimde pek çok ilke imza atan ve azınlıkları temsil eden kadınlar genç seçmenlerden gelen değişim dalgasını arkalarına alarak Washington’da siyaseti bir ölçüde de olsa değiştirebilecekler mi? Bekleyip göreceğiz!