Seçim yaklaştıkça darbe yönetimi giderek tehditkar bir hal almıştı çünkü anketler MAS Partisi’nin kazanacağını gösteriyordu. Morales’in partisinin iktidara dönüşünü engellemek için her şeye hazırlardı.

ABD destekli darbe iflas etti

Glenn Greenwald

Bolivya’da üç dönem boyunca iktidarını sürdüren Evo Morales, geçen sene düzenlenen seçimde dördüncü defa zaferini ilan etmişti. Seçimlerin üzerinden henüz haftalar geçmişti ki askeri kuvvetler çeşitli şiddet olaylarına karıştı ve Morales ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Yerine sağcı askeri darbe yönetimi kondu, Jeanine Áñez kendini ‘geçici başkan’ ilan etti ve Morales’in destekçilerini katleden şiddet olaylarına imza attı.

Olaylara karışan askerlere ise dokunulmazlık sağladı. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo darbeyi sevinçle karşılıyor, Amerikan Devletleri Örgütü (OAS) tarafından ortaya atılan ve daha sonra açıkça çürütülen seçim hilesi iddialarını tekrar ediyordu. ‘Halkın iradesini gerçek anlamda temsil edecek demokratik sürecin’ işletilmesi çağrısını yapmaktan da eksik kalmıyordu.

YENİLGİYİ KABULLENDİ

Planlanan tekrar seçimi iki defa ertelendikten sonra 20 Ekim günü yapıldı. Morales’in eski ekonomi bakanı ve Sosyalizme Doğru Hareket (MAS) Partisi’nin adayı Luis Arce seçimi açık ara farkla kazandı. Resmi sonuçlar halen sayım aşamasında olsa da merkez sağın adayının ve darbe yönetiminin hezimete uğradığı açık. Yenilgiyi Áñez de kabullendi: “Resmi sonuçlar henüz elimizde değil fakat elimizdeki verilere göre Sayın Arce ve başkan yardımcısı adayı Sayın Choquehuanca seçimi kazandı. Onları tebrik ediyor, Bolivya’yı demokrasi ile yönetmelerini diliyorum.”

Güney Amerika’da ABD destekli bir darbenin böylesi net bir biçimde hezimete uğradığını hatırlamak güç. Amerikan kontrolündeki OAS’ın seçime hile karıştığı iddiaları ilk aşamadan itibaren şüpheyle karşılandı. Morales’in diğer adaylardan daha fazla oy aldığına karşı çıkan yoktu (tartışma konusu yapılan, seçimleri ilk turda kazanacak oy çoğunluğu yakalayıp yakalamadığıydı).

DARBECİLERE YEŞİL IŞIK

Seçim zaferine karşın, ülkeyi derhal terk etmezse ailesinin ve müttefiklerinin yaşamlarının tehlikede olduğu, Morales’e Bolivya polisi ve askerleri tarafından net bir biçimde hissettirildi. Morales’e göre o dönem ABD sağcı darbecilere yeşil ışık yaktı ve Batı, değerli lityum madenlerini Çin’e satmakta olan Bolivya’ya karşı öfke içindeydi.

Ülkeyi 12 yıl yöneten Morales’i eleştirenler de yok sayılmazdı. Ülkenin seçilen ilk ‘yerli’ başkanıydı ancak kemikleşmiş seçmeni bile zaman zaman yarı-otoriter yöntemlere başvurduğunu kabul ediyordu. Anayasada belirlenen iki dönem sınırına karşın yargıdan onay olarak dördüncü kez aday olmasını Bolivya ve Güney Amerika coğrafyasında destekçileri bile eleştirmişti. Brezilyalı müttefiki eski Başkan Lula da Silva bile Morales’in dördüncü kez aday olmasını ‘hata’ olarak nitelendirmişti.

BİR BAŞARI HİKÂYESİ

Fakat tüm eleştirilere rağmen su götürmeyen bir gerçek vardı: Morales 2019 yılında tüm diğer adaylardan daha fazla oy almıştı. Demokrasilerde, bunun belirleyici olması beklenir. Bu yüzden Lula darbeden kısa süre sonra Guardian gazetesine verdiği röportajda Morales’in dördüncü kez aday olmasını eleştirmesine rağmen asıl can alıcı noktayı vurgulamaktan geri durmadı: “Darbe yapıldı – bu yaptıkları Güney Amerika için çok kötü.”

Morales’e muhalif olanlar istediklerini söyleyebilir, bir ülkeyi on yıldan uzun süre yöneten herhangi bir lider mutlaka hatalar yapacak ve bazı seçmenleri kendinden uzaklaştıracaktır. Her şeye rağmen, nereden bakarsanız bakın Morales’in başkanlığının bir başarı hikayesi olduğunu göreceksiniz. Öncesinde on yıl boyunca istikrarsızlık çeken ülkeyi, istikrarlı ve başarılı bir demokrasiye dönüştürdü. Batılı finans kuruluşlarının dahi övgüyle söz ettiği bir ekonomik ivme yakaladı ve kaynakların herkesçe, özellikle uzun süredir ezilen yerli azınlıklar ve çiftçilerce eşit paylaşılması için çeşitli politikalar yürürlüğe koydu. 2019 yılında Bolivya’da başkanlık demokratik yollardan değil, zor kullanılarak el değiştirdiğinde kasıtlı olarak yok edilen de işte bu başarıydı.

‘DEMOKRATİK KAZANIM’ SÖYLEMİ

Bolivya’daki 2019 darbesi karşısında Batı’nın tepkisi klasik propaganda çizgisinde oldu. Batılı yetkililer basın önünde boy gösterdi, düşünce kuruluşu yazarları demokratik yollardan seçilmiş liderin askeri darbeyle indirilmesini ‘demokratik kazanım’ olarak tanımladılar. Bu formüle göre ‘demokrasiyi tehdit eden’ ABD destekli darbeciler değil, demokratik yollardan seçilen liderdi.

ABD destekli darbeyi ‘demokratik’ tanımlayan ve sevilmeyen demokratik lideri ‘diktatör’ belleyen yaklaşım on yıllardır ABD dış politikasının alametifarikası olmuştur. Obama yönetimi ve Dışişleri Bakanı John Kerry de dünyanın en kötü despotlarını bu şekilde desteklediler – Mısırlı general Abdülfettah es-Sisi gibi liderlerin kanlı darbeleri sonrasında ülkelerinde ‘demokrasiyi tesis ettiklerini’ söylüyorlardı.

MAS HEDEF ALINDI

Bolivya’da 20 Ekim günü yaşananlar bu yöntemin başarısız olduğunu gösteriyor. Morales geçen sene bu zaman zaferi kazandığında Bolivyalılar sokağa çıktılar, eylem yaptılar, özgürlüklerini ve yaşamlarını tehlikeye attılar. Salgının zirve noktasında bile demokratik temsil ve özyönetim haklarına sahip çıktılar. Seçim yaklaştıkça darbe yönetimi ve askeriyenin sağcı kuvvetleri giderek tehditkar bir hal almıştı çünkü anketler MAS Partisi’nin kazanacağını gösteriyordu. Morales’in partisinin iktidara dönüşünü engellemek için her şeye hazırlardı.


ZAFER KESİN

Şu an için MAS’ın zaferi kesin görünüyor ve Bolivya’daki, Washington’daki, Brüksel’deki gerici kuvvetler için seçim şansı kalmamış gibi görünüyor. Ülkenin demokrasisini yok etmeye çalıştılar. Hangi ideolojiye yakın olursa olsun, demokrasiye inanan herkes Bolivyalıların başarısını alkışlamalı. Özyönetim haklarına sahip çıkmak için büyük fedakarlık yaptılar. Demokratik yollarla Morales’in varisi seçilen yönetimin ülkede istikrarı ve refahı daha da ileriye taşımasını ümit etmekten başka seçeneğimiz yok.

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: The Intercept