Geçenlerde yandaş gazetelerin birinde ABD’nin Gülen okullarını gözetim altına aldığı haberi vardı. Habere göre, 50 bin öğrencisi bulunan ve dolaylı da olsa Gülen Cemaati sahipliğindeki charter okulları kapatılacak... “Sıra ABD’deki okullarında” manşetiyle verilen haber, ABD yöneticilerinin Erdoğan’ın talebi üzerine böyle bir girişimde bulundukları izlenimini veriyor. Haber gerçek olsa, benim Gülen okullarına ilişkin tezim tümüyle çökmüş olacak. Fakat değil; haber, okullardan biriyle ilgili bir internet sitesindeki yazıdan Türkiye kamuoyu için üretilmiş.
Bana göre Cemaat okulları, İslamcı bir toplum inşa etmenin ideolojik araçlarından biri değil, arkasında ABD ve vesayetindeki finans merkezlerinin bulunduğu neoliberal okulun model uygulamalarıdır. Bundan dolayı ABD’nin, yaygınlaşması için büyük çaba sarf ettiği proje okullarını markaja aldığı, inandırıcılığı olmayan salak bir iddia.

140 ülkede ve her birinde birden çok okuldan söz ediliyor. Cemaat, yurtdışı okullarını önce yarım kalan uluslaşma sürecini tamamlama telaşındaki Sovyetler Birliğinden ayrılmış Türki Cumhuriyetlerde açtı. Ardından nüfusunun büyük bir bölümü Müslüman olan, piyasa kültürü ile henüz tanışma aşamasındaki ülke veya bölgelere sarktı. Modern görünümüyle gittikleri ülkelerin elit tabakasına hitap eden bu seçkin okulların asıl misyonu, o ülkenin eğitim sistemini çökertmek ve aynı zamanda kamuoyunun, piyasa mantığı ile işleyen okulları kabullenmesini sağlamaktı.

Cemaat okullarının Türk Dünyası’ndan İslam Dünyası’na izlediği rota, Özal’ın Adriyatik’ten Çin Setti’ne uzanan Türk Dünyası hayali ile İslamcı AKP’nin neo-Osmanlı hülyasıyla bire bir örtüşür. Demek isterim ki bu okulları küresel güçler adına yurtdışına taşıyanlar Türk siyasetçileriydi. Her biri bu projeye ilgi alanındaki yerde hizmet etti. Eminim, Gülen, “model ülke” olarak Türkiye üzerinden pazarlanan bu politikanın küçük parçası olduğunu ancak fark etmiştir.

AKP hükümetleri, Batı ile kurduğu stratejik ortaklık bozulunca bir zamanlar önünü açın diye mektup gönderdiği Cemaat okullarının kapatılmasına çalışıyor. Artık geçmiş olsun; proje meyvesini verdi ve ilkin iyi kötü işleyen Türkiye eğitimini çökertti.
Aşağıdaki haber, Özal’dan Erdoğan’a Türk siyasetçilerin eğitime vurduğu darbenin boyutunu göstermektedir.
“Rönesans Eğitim Vakfı, Türkiye Eğitim Derneği (TED) işbirliğiyle hayata geçirdiği TED Rönesans Koleji’ni önümüzdeki eğitim öğretim yılında açacak. 35 milyon TL. harcanan okul, 20 bin metrekarede yükseliyor. Rönesans Holding Yönetim Kurulu Başkanı Erman Ilıcak, ‘Okulun çoğunluk hisseleri bize ait olacak. 4-5 yıl içinde 100-150 milyon dolar kazanır hale gelip bunları da vakıf yoluyla tekrar eğitime kazandıracağız’ diye konuştu. ‘Türkiye’de en büyük sosyal adaletsizlik eğitimde yapılıyor.’ diyen TED Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu ise 81 ilde okul açmak istediklerini, başta Türki Cumhuriyetler olmak üzere arzularının dünyaya da açılmak olduğunu dile getirdi.”
Gördüğünüz gibi bir vakıf, bir dernek en öncelikli kamu hizmet alanına 35 milyon TL. yatırıp 5 yılda 150 milyon dolar kazanacak! Ve demelerine göre bunlar sosyal adaleti sağlayacaklar.

Devletin, kamu hizmeti olan eğitimi nitelikli bir şekilde sunmaması insanları özel okullara yöneltiyor. Bunun sonucu olarak şirketler yatırımlarını eğitime kaydırıyor. Vakıf adlı şirketlerin müşterisi hiç kuşkusuz orta gelirli ve yoksul aileler olacak. Kısa vadede öngörülen 150 milyon dolar onların cebinden çıkacak. Peki gelinen noktanın sorumlusu kim? Gayet açık, bunda en büyük pay, mevcut iktidar ve onun yandaşlarına aittir.
Yukarıda sözünü ettiğim haberin yayınlandığı gazetede aynı gün Ahmet Taşgetiren, “Eğitim ve Eğitim” başlıklı yazısında cumhurbaşkanı ve başbakana bu enkazı kaldırmaları çağrısında bulundu. Yazıda yol yöntem de gösteriliyor. Taşgetiren’e göre “davanın” başarıya ulaşması için “bir burs, bir yurt, bir kaliteli inançlı hoca...” yeter! Bunlar, Cemaat okullarını yurtla, bursla, inançlı hocalarla pazarlamışlardı bu topluma. Başarısızlığı itiraf edip sonra da münafık Gülen okullarını pazarlarken kullandığı dille çözüm önerenlere ne denir? Bildiğim kadarıyla en hafifinden yüzsüzlüktür, bunun adı.