İçeride dışarıda yeni savaş/çatışma/kriz politikaları devrede. Seçim yenilgisinin ardından siyasi türbülansa giren siyasal İslamcı iktidar, ekonomik krizin derinleştiği, doğa talanına, adaletsizliğe karşı toplumsal muhalefetin ayağa kalktığı bir süreçte, kendi bekası için kayyum atamaları, Fırat’ın doğusuna operasyon, güvenli bölge hamleleriyle bütün ülkeyi rehin alma hazırlığında.

İç içe geçen her üç sorun da birbirini besleyen özelliklere sahip. Krizi krizle perdeleme gayretkeşliğindeki iktidarın yanlış politikalarının neticesi olarak iç politika dış politika ayrımı çoktan kalmadı. Savaş iklimine sürüklenmek istenen ülkede, ABD emperyalizmiyle girişilen işbirlikleri ülkeye daha fazla kaos ve sorun olarak geri dönecek. Fırat’ın doğusuna yönelik operasyon hazırlıkları ve inşa edilecek güvenli bölge, Suriye krizini daha da büyüteceği gibi, bunun Türkiye'ye yansıması da her anlamda olumsuz olacak.

KRİZ ÜSTÜNE KRİZ

Suriye çoktan bir dış politika sorunu olmaktan çıktı. Her anlamıyla bir iç sorun artık. İdlib'iyle, Fırat'ın doğusuyla, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarıyla oluşturulan tampon bölgeleriyle. Yeni Osmanlıcı hevesler uğruna müdahil olunan savaş, ilk günden bu yana ülkeyi esir aldı. Sadece güvenlik boyutuyla değil, sığınmacı akını ve ekonomik yönüyle de. “Suriyeliler defolsun” söyleminde vuku bulan ırkçı refleks katmerleşirken, İstanbul valiliğinin kentte kaydı olmayan Suriyelilere tanıdığı süre bugün resmen doluyor. Zorla göndermeler başlayacak.

İdlib’te TSK konvoyu Suriye ordusu tarafından bombalandı. En az üç kişi yaşamını yitirdi. Binlerce yeni sığınmacı bir kez daha sınıra yığılmış durumda. Suriye merkezli her türlü gelişme sadece bir dış politika meselesi değil bu nedenle. Güney sınırlarında yaşanan her gelişme bugüne kadar iç siyasette derin etkiler yarattı. Yeni müdahaleler bu etkiyi daha da derinleştirecek.

Fırat nehrinin doğusunda ABD ile birlikte oluşturulacak “güvenli bölge” çalışmaları hız kazanırken, bölgenin derinliği konusundaki anlaşmazlık giderilmiş değil. Buna rağmen çapı, derinliği, zamanı ve yönetimi konusundaki anlaşmazlığa rağmen güvenli bölge çalışmaları başladı. Ortak Müşterek Harekât Merkezi kurulması için ABD askerlerinin sınırda çalışmaları sürüyor.

Fırat'ın doğusuna yerleşen ABD bir taraftan Türkiye ile iş tutarken, diğer taraftan da Suriye Kürtleri ile işbirliğini geliştiriyor. NATO müttefiki Türkiye'nin tüm itirazlarına rağmen... ABD emperyalizminin yaptığı esasında çok basit bir strateji. Bütün yumurtaları aynı sepete koymadan her bir aktöre ayrı ayrı ama değişen miktarlarda yatırım yaparak denklemi kontrol altında tutmak.

HER BAĞIMLILIK TEHLİKELİDİR

Ortadoğu, küresel güç odakları ve emperyalist aktörlerle işbirliğinde dikkatli olmanın ne kadar da elzem olduğunun tarihidir aynı zamanda. Bölgenin siyasi tarihi herhangi bir ülke, etnisite veya topluluğun büyük bir güce yaslanmasının trajik örnekleriyle dolu. Irak, Suriye, Lübnan örnekleri bunun somut göstergeleri. Bölgedeki bütün halkların; Türklerin, Kürtlerin, Arapların yaşananlardan çıkaracak çokça dersi var.

ABD ile ortaklık ülkeyi tehlikeli yeni maceralara sürükleyecek. Gazetemizde yayımlanan BirGünce’den alıntılarsak, “ABD, Türkiye-Suriye sınırının her iki yanında askeri olarak var olmayı, TSK ve SDG/YPG’yi birbirinde uzak tutarak emperyalist hedefleri doğrultusunda her iki “müttefikini” de dengede tutmayı amaçlıyor. Türkiye’deki iktidar bloku ise hem milliyetçi konsolidasyonla ömrünü uzatmayı hem de Kürt siyasetindeki fay hatlarını harekete geçirmeyi planlıyor. Tarafların ABD emperyalizmi ile arasına mesafe koymaması durumunda, önümüzdeki günlerde ortaya çıkacak sıcak gelişmelerin bölgeye barış getirme ihtimali ise mümkün görünmüyor.”

Bölge sıcak bir sonbahara hazırlanırken, dikkatli olmakta yarar var. İçeride, dışarıda savaş politikalarını boşa düşürmekten, ABD emperyalizminin politikalarını reddetmekten başka çıkar yok. Yoksa “bir mermi kaç para” diye meydanlardan seslenen siyasi zatın yarattığı karanlığa teslim olunur.