ABD’li diplomatların “Liderleri iyi tanıyoruz” diyerek ortaklık ettiği darbeden sonra ‘güvenlik kaygısı’ yaşadığı ortaya çıktı. Darbeden ABD’yi sorumlu tutan sol örgütlerin tekrar eyleme geçmesinden endişe ediliyor

ABD’nin büyük endişesi

12 Eylül 1980 Darbesi’nin 38’inci yıldönümü dolayısıyla ilk kez kamuoyuna açıklanan ABD Dışişleri Bakanlığı belgelerinin üçüncü ve son bölümünde, Washington yönetiminin “Bizim çocuklar başardı (Our boys did it)” dediği darbenin ardından yaşadığı ‘güvenlik endişesi ve şiddet olayları kaygısı’ yer alıyor.

BBC Türkçe’den İrem Köker’in aktardığı belgelerde, “Terör tehdidi Türkler için azaldı ama ABD için sürüyor” mesajı öne çıkarken; ABD’li diplomatlar, özellikle sol örgütlerin yeraltına inip, güç topladıktan sonra tekrar eylemlerine başlayacağı yönünde kaygı taşıdığı görülüyor.

‘Sol gruplar bizi sorumlu tutuyor’

Darbenin ardından şiddet olaylarında kaydadeğer bir azalma olduğu aktaran ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’nin 5 Kasım 1980 tarihinde gönderdiği bir yazışmada, “bazı sol grupların askeri müdahaleden ABD’yi sorumlu tutmasından dolayı kendilerine yönelik tehdidin ciddiyetini koruduğu” belirtiliyor.

‘Güvenlik güçleri artık daha aktif’

Daniel Newberry imzalı ‘özel’ ibareli yazışmada, şu ifadelere yer veriliyor; “Güvenlik güçleri geçmişe kıyasla çok daha aktif durumdalar ve terörist olduğundan kuşkulanılan çok sayıda kişi sorgulanmak üzere gözaltına alındı. Milli Güvenlik Konseyi (MGK) Genel Sekreteri Haydar Saltık, yabancı gazetecilere düzenlediği basın toplantısında, 12 Eylül’den bu yana güvenlik güçleri tarafından yaklaşık 11 bin 500 kişinin gözaltına alındığını söyledi. Bu kişilerden 6 bin 900’ü tutuklanırken, 3 bin 900’ünün gözaltındaki işlemleri devam ediyor ve 746 hakkında da çeşitli suçlardan hüküm verildi.”

Askerler söylüyor, gazeteler yazıyor

Ancak çatışmalarla ilgili verilen rakamların güvenilir olmayabileceği uyarısında bulunan Newberry, medya üzerindeki baskıyı ima ediyor. Yapılan haberlerde sıkıyönetim komutanlıkları tarafından servis edilen malzemelerin kullanıldığı vurgulanıyor.

“Genel terör tehdidi bir şekilde azalmış gibi görünse de, Türkiye’de görev yapan Amerikalılara yönelik tehdit ciddiyetini koruyor” diyen ABD’li Diplomat, şu bilgileri aktarıyor; “Türkiye Komünist Partisi’nin radyo yayınlarında 12 Eylül ‘Amerikan yapımı darbe’ olarak tanımlanıyor ve Türklere çok sert şekilde karşılık verme çağrısı yapıyor. 12 Eylül’den bu yana ülke genelinde ABD karşıtı birkaç olay yaşanırken, bunlar Amerikalı olarak tanımlanan binaların önüne bomba bırakılmasıyla sınırlı kaldı. ABD’li personele yönelik herhangi bir terör saldırısı yaşanmadı. Bununla birlikte, Türkiye’deki teröristler, zaman geçtikçe ve mevcut yönetim altında yaşamaya alıştıkça daha da cesur hale gelebilirler. Bu durumda hem Türklere hem de Amerikalara yönelik tehdit de artar.”

‘Şiddetin kökü kazınmasa da...’

Yazışmalarda, Ege Ordu ve Sıkıyönetim Komutanı Orgeneral Süreyya Yüksel gibi bazı askeri yetkililerin “şiddet olaylarına başvuranları ‘azınlık’ olarak tanımladığı” da aktarılıyor. İzmir Konsolosluğu’ndan 2 Ekim 1980 tarihinde geçilen ‘özel’ ibareli diplomatik yazışmada, ‘şiddet olaylarının kontrol altına alınabileceği” sözü alınıyor.

Notta, “Teröristleri ufak bir azınlık olarak nitelendiren Yüksel, terörizmin tamamen kökü kazınamasa da kontrol altına alınabileceğini aktardı. Dev-Yol’un tehdit ettiği gibi terörün hükümete meydan okuyacak hale gelip gelmeyeceği yönündeki soruma ise 12 Eylül’ün hemen ardından gelen dönemde bir artış olma ihtimali bulunsa da bunun hiçbir zaman Türkiye için darbe öncesi dönem kadar büyük bir tehlike oluşturmayacağı yanıtını verdi” deniliyor.

‘Örtülü savaş’ değerlendirmesi

ABD’li diplomatlar, ordunun yönetime el koyma bahanesi olarak gösterdiği ‘şiddet olayları ve iç çatışmaları’ da vurguluyor. Yine Daniel Newberry imzası taşıyan, 19 Eylül tarihli ‘gizli’ ibareli yazışmada, darbenin lideri Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren’in yaşanan çatışmaların orduyu harekete geçmek zorunda bıraktığını söylediğini belirtiliyor.

Notta, şu ifadeler yer alıyor; “Evren, bu olayları ve radikal gruplar nedeniyle ülkede giderek artan kutuplaşmayı göz önünde tutarak, son iki yıl içerisinde 5 bin ölü ve 15 bin yaralıyla Türkiye’nin bağımsızlığında önemli rol oynayan 1921’deki Sakarya Meydan Muharebesi kadar can alan bu şiddet olaylarını ‘örtülü savaş’ olarak nitelendirdi.”

**

‘Daha büyük ve organize sol’ uyarısı

ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’nden Daniel Newberry tarafından kaleme alınan 19 Eylül 1980 tarihli yazışmada, “aşırı solun eskiye kıyasla daha şiddetli bir şekilde harekete geçebileceği” belirtiliyor.

Newberry, şu tespiti yapıyor; “Siyasal sistemde büyük bir reformun yanı sıra ordunun mevcut komuta kademesinin terörü ve bu eylemleri yapanları ortadan kaldırmak için ülke çapında harekete geçmesi gerekiyor. Bu işin, önümüzdeki aylarda direnişin ortaya çıkması ve şiddet olaylarının yeniden ortaya çıkmasını engellemeye yetecek kadar hızlı ve kapsamlı yapılabileceğine dair şu aşamada hiçbir gösterge yok. Aksine, 1971-73 yılları arasındaki radikal sola kıyasla daha büyük, daha gelişmiş, daha organize ve daha iyi silahlanmış aşırı sol, kurulan geçici hükümeti itibarsızlaştırmak, halkın desteğini azaltmak ve muhtemelen orduyu ‘demir yumrukla’ baskı kurmaya kışkırtmak için çok ciddi çaba gösterecektir.”

**

İlk yazışmalarda ne vardı?

ABD’de gizliliğinin kaldırılmasının ardından ilk kez kamuoyu ile paylaşılan belgelerde, 12 Eylül 1980 ile 5 Kasım 1980 arasında ABD’nin Ankara, İstanbul ve İzmir’deki diplomatik temsilciliklerinden Washington’daki Dışişleri Bakanlığı’na gönderilmiş yazışmalar yer alıyor.

Üç bölüm halinde yayımlanan belgelerin ilkinde, ordu ile ABD arasındaki yakın ilişki “Askeri liderleri iyi tanıyoruz, endişelenmeyin” sözleriyle bir kez daha ortaya seriliyor. Belgelerin ikinci bölümünde ise darbenin Türkiye’deki patronlar tarafından mutlulukla karşılandığı belirtilerek, “İşadamlarının çoğu havalara uçuyor, aydınlar, sendikacılar ve solcular dışında itiraz eden yok” deniliyor.