Yanıs Varoufakis Julian Assange ile yaptığım görüşmelerin hepsi aynı küçük odada gerçekleşti. Birçok ülkenin istihbarat servislerinin de bildiği gibi, Julian Assange’ı Londra’daki Ekvador Büyükelçiliğinde birçok defa ziyaret ettim. Fakat bilmedikleri şu ki, her görüşmeden içim rahat ayrıldım. Assange ile görüşmek istedim çünkü WikiLeaks’in ardında yatan düşünüşü takdir ediyordum. Ergenlik çağımda George Orwell’in 1984’ünü okurken ben […]

ABD’ye iadesine karşı çıkılmalı

Yanıs Varoufakis

Julian Assange ile yaptığım görüşmelerin hepsi aynı küçük odada gerçekleşti. Birçok ülkenin istihbarat servislerinin de bildiği gibi, Julian Assange’ı Londra’daki Ekvador Büyükelçiliğinde birçok defa ziyaret ettim. Fakat bilmedikleri şu ki, her görüşmeden içim rahat ayrıldım.

Assange ile görüşmek istedim çünkü WikiLeaks’in ardında yatan düşünüşü takdir ediyordum. Ergenlik çağımda George Orwell’in 1984’ünü okurken ben de yüksek teknolojinin nimetlerinden yararlanan ‘istihbarat devletinden’ ve insanlar üstüne yaratması muhtemel etkilerden rahatsızlık duyuyordum. Assange’ın erken dönem yazılarında tarif ettikleri, özellikle devletlerin kendi ürettikleri teknolojileri kullanarak onlara ‘dijital bir ayna’ tutma fikri; bu ayna vasıtasıyla herkese devletlerin ne halt yediğini gösterme fikri bana umut veriyordu. Birlikte Büyük Birader’i yenebileceğimizi düşünmemi sağlıyordu.

Kötücül liberal dünya

Assange ile tanıştığımda bu umut silikleşmişti. Ekvator edebiyatı ve hükümet basımlarıyla dolu bir odada oturup, gecenin geç saatlerine kadar sohbet ediyorduk. Kitaplığın üstüne yerleştiren alet, dinleme cihazlarına karşı önlem olarak fena bir gürültü yayıyordu. Odanın yarattığı klostrofobi, beceriksizce saklanmış kamera ve içerinin havasızlığı içimde koşarak sokağa kaçma arzusu uyandırıyordu.

Assange’ın düşmanları yıllarca ‘kendi kendini tecrit ettiğini’ söylediler: İsveç’te kendine yöneltilen cinsel saldırı suçları üzerine İngiltere’de önce tutuklanmış, sonra kefaletle serbest kalmış ve Ekvator büyükelçiliğine sığınmıştı. Bu suçlamalar ile ilgili konuşma hakkını kendimde hiç görmedim. Cinsel saldırı konusunda söz kadınların olmalı. Erkeklerin kadınlara binyıllardır uyguladığı şiddetten daha kötü bir şey varsa, o da yaşadıklarını anlattıklarında maruz kaldıkları muameledir.

Julian’a şunu söylediğimi hatırlıyorum: “Senin yerinde olsam beni suçlayan insanlarla dikkatle ve saygıyla yüzleşirdim.” O da şöyle diyordu; “Ama Yanis, şu an İsveç’e gitsem beni derhal hapse tıkar, sonra da ABD hapishanelerine gönderirler.” Argümanını desteklemek için avukatının İsveç’e yazdığı yazıyı gösterdi. İsveç’e yalnızca “Amerika’ya iade edilmeme” koşuluyla gidebileceği yazılıydı. İsveçli yetkiler bu teklifi yanıtsız bırakmışlardı.

Assange’ın büyükelçilikte geçen yılları boyunca (ki Birleşmiş Milletler bunu ‘keyfi tutukluluk’ olarak tanımlamıştı), korkuları birçok arkadaşım ve meslektaşım tarafından alay konusu yapıldı. Tabii ona inandığım için beni de azarladılar. Eylül 2018’de Avustralya devlet radyosuna çıkan feminist tarihçi Germaine Greer bu bakış açısını şöyle özetledi: “ABD’ye iade edilmeyecek, Julian’ın avukatları onu bu tip korkulara iterek kitaplarından elde ettikleri geliri cebe indiriyorlar.”

Assange şimdi İngiltere’deki yüksek güvenlikli Belmarsh hapishanesinde acı çekiyor. Hücresinde pencere de yok, temiz hava da. ABD’deki 2016 başkanlık seçimlerinden önce WikiLeaks tarafından sızdırılan ‘Hillary e-postaları’ Trump’a yaramıştı ve bundan dolayı Assange’a kin besleyen birçok insan şu an “Cehennemin dibine gitsin” diyor. “Trump ya da Vladimir Putin ile ilgili bir şey neden yayınlamadı?” diye düşünüyorlar.

Bu fikre sahip insanları tekrar düşünmeye davet etmeden önce söylemeliyim ki, ben de Assange’ın Brexit destekçiliğinden, feminist eleştirmenlere yönelik mantıksız saldırılarından, Trump yanlısı yorumlarından ve en önemlisi Trump’ın ekibiyle kurduğu ilişkilerinden rahatsızım. Bu rahatsızlıklarımı da defalarca yüzüne söyledim.

Fakat WikiLeaks’i ‘herkesi hırpalayacak’ içerikler sızdırmamakla suçlamak, konunun özünü kaçırmak olur. WikiLeaks, muhbirlerin kamu yararına bilgileri sızdırabileceği bir ‘posta kutusu’ olarak tasarlanmıştı. Tasarısı itibarıyla kimin neyi sızdırdığının kontrolü mümkün değil. Altyapısı itibarıyla muhbirin kimliğini Julian Assange’ın dahi bilmesi mümkün değil. Eğer bunun neticesi, çoğu sızıntının ‘Batılı güçleri’ hırpalamasıysa, bu bizim iyiliğimiz içindir. Fakat maalesef Julian’ın yorumları bu kazanımı bir nebze baltaladı.

Son gelişmeler gösteriyor ki içine düştüğü durum, İsveç’teki suçlamalarla ya da Trump’ın seçilmesine yardımcı olmasıyla uzaktan yakından alakalı değil. Hapisteki Chelsa Manning, ABD’nin Irak ya da Afganistan’da işlediği insanlık suçlarıyla ilgili bilgi sızdırırken Julian Assange’dan yardım aldığını kabul etmedi. Dolayısıyla ne olup bittiğiyle ilgili en sağlıklı bilgiyi Trump’ın eski CIA direktörü, şimdiki Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’dan alabiliyoruz. Pompeo, zamanında WikiLeaks’i “devletler dışı, hasmane istihbarat servisi” olarak tarif etmişti. Haklı. İşini doğru yapan haber organları da zaten tam olarak bu görevi üstlenmeli. Daniel Ellsberg ve Noam Chomsky’nin telkinde bulunduğu gibi, Assange’ın ABD’ye iadesine karşı çıkma erdemini gösteremeyen gazeteciler, bir sonraki ‘raundda’ kendilerini Trump’ın hedef tahtasında bulabilirler. Assange’ın tutuklanmasına takdirle yaklaşmak, ya da Manning’in çektiği acılara duyarsız kalmak kötücül liberal dünyanın düşmanlarının ekmeğine yağ sürmektir.

Liberal değerler dışında, Assange’ın ABD ‘askeri-güvenlik kompleksi’ tarafından yargılanmasının diğer bir kurbanı da kadınlar. Manning, üniformalı ya da üniformasız adamların işlediği insanlık suçlarını ifşa ettiği için hapiste tutuldukça İsveç’te ya da dünyanın başka bir yerinde herhangi bir kadın için adalet mümkün olmayacak. Manning’in acıları devam ettikçe hiçbir feminist ideal gerçekleşemeyecek.

Dolayısıyla, fikir şu olmalı: Assange’ın ABD’ye iadesine karşı çıkalım ki Stockholm’e gidebilsin ve ona yönelik suçlamalarda bulunan kadınlar seslerini duyurabilsin. Kadınların seslerini duyurabilmeleri için birlikçe çalışalım ve hükümetlerin, orduların, şirketlerin kirli sırlarını ifşa eden muhbirleri koruyalım.

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: Project Syndicate