ABD YPG’den uzaklaşıyor mu?

Imad K. Harb

Türkiye-Amerika ilişkilerinde usul usul sıcak rüzgarlar esiyor gibi görünüyor. İlişkilerin ısınması Suriye’de yaşanan gelişmelerle doğrudan ilintili olabilir. Türkiye, savaşın başladığı 2011 yılından beri Suriye’de aktif rol oynuyor. Rahibin serbest bırakılmasıyla Washington ve Ankara’dan karşılıklı olarak gelen misilleme hamleleri son buldu. ABD, IŞİD ile mücadelede YPG’yi askeri olarak yıllardır destekliyor. Bu mücadele ABD’nin Suriye politikasının temel taşlarından birini oluşturuyordu. Diğer temel taşlar ise Suriye savaşının siyasi çözüm ile sona erdirilmesi ve İran’ın ülkedeki varlığının sona ermesi. Ankara Washington’ın YPG’ye yardımı kesmesini yıllardır talep ediyordu.

Bu durum ABD’yi ikilemde bıraktı – Türklerin taleplerini karşılamaya çalışıyor, bir yandan da Kürt müttefiklerine sadık kalmaya çalışıyordu. Ancak Rusya ve İran ile kıyaslandığında etkin saha etkisinden yoksun görünen ABD’nin, Türkiye’nin Suriye’de oynayacağı aktif role ihtiyacı var. Aslına bakarsanız Menbiç’te uygulamaya konulan ortak devriye faaliyetleri Amerikalı karar alıcıların şu sonuca vardığını gösteriyor olabilir: Türkiye ile ilişkiler öylece ziyan edilemeyecek kadar kıymetli - özellikle Suriye bağlamında. Suriye rejiminin ve Rus-İranlı destekçilerinin bu değişimi beklediğine şüphe yok. Bir yandan da ABD’nin Suriye’den çekilmesini bekliyorlar. ABD araya mesafe koysa da YPG’yi gözden çıkarmış sayılmaz – ki YPG bu senenin başında Şam ile diyaloğa girip karşılığında özerklik almak istediğini iyiden iyiye belli etmişti. Bu durum Türkiye’nin ulusal çıkarlarıyla derinden çelişiyor.

Amerika-Türkiye koordinasyonunun güçlenmesi Suriye’ye dair diğer başlıklarda da işe yarayabilir. Örneğin, Türkiye Amerikan desteğini kullanarak İdlib bölgesinde yönelik Suriye-Rusya-İran taarruzunu savuşturabilir. Böyle bir şey yaşanması bölgede yaşayan üç milyon kadar insanın göç etmesine ve Türkiye sınırında insani bir felakete yol açabilir. Ayrıca ABD Türkiye’nin bölgede konuşlanmış muhaliflerle ilgilenmesini de kolaylaştırabilir – bu muhaliflerin büyük bir bölümünü eskiden adı El-Kaide ile anılan cihatçı grup Tahrir el Şam (HTŞ) oluşturuyor. Birleşmiş Milletler’in tahminine göre bölgede 10 bin kadar HTŞ militanı var. ABD-Türkiye işbirliği Suriye krizinde siyasi çözüme de imkan verebilir. Beşar Esad’ın yakın zamanda bir yere gitmeyeceği kesinleşmiş olsa da, şekillenen işbirliği, geleceğin Suriye’sinde otoriterliğin dozunu azaltabilir. Türkiye’nin mevcut koşullarda sahip olduğu rol ve ABD’nin Suriye’nin yeniden inşası için getireceği finansman bu amaç doğrultusunda gerekli baskıyı yaratabilir.

Tabii Türkiye’nin Suriye’de çıkar-yoksunu, hayırsever güdülerle hareket ettiğini düşünmeye mahal yok. Yine de şunu unutmamalıyız ki Türkiye’nin sahadan çıkması, ABD’nin bu stratejik ülkede tüm etkisini yitirmesi anlamına gelebilir. Son olarak, Amerika-Türkiye ilişkilerinde gözlemlediğimiz ısınmanın zamanlamasını da göz ardı etmemeliyiz. Öne çıkan bir konu var: Cemal Kaşıkçı’yı suikast ile öldürmeye karar veren Suudi rejiminin istikrarı ve metanetiyle ilgili Amerikalıların zihninde soru işaretleri oluştu.

İşe bakın ki, Kaşıkçı İstanbul’da öldürüldü ve Suudilerin başını yakacak kanıtların tamamı Türkiyeli liderlerin elinde.

Kaynak: The New Arab’dan Çeviren Fatih Kıyman