ABD’nin İngiltere’yi sömürgeleştirme yolları
Dünyanın büyük bölümünü sömürgeleştiren ABD imparatorluğunun altyapısı, neredeyse hayatım boyunca yaşadığım İngiltere’yi de sömürgeleştirmiş görünüyordu.
Matt Kennard
The Racket kitabımın ilk yayımlanmasından dört yıl sonra, tarihçi ve gazeteci Mark Curtis'le birlikte kendi medya organımızı kurduk. Bu, daha önce odaklandığım konu olan ABD emperyalizminin dünya çapındaki sonuçlarından bir sapmaydı çünkü bu yeni yayın Declassified UK (Gizliliği Kaldırılmış Birleşik Krallık) İngiliz dış politikasını kapsayacaktı.
İngiltere, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra dünya hakimiyeti görevini ABD'ye devretti ve yaygın kabul gören tarih, onun daha sonra her türlü sömürgeci pozisyonundan emekli olduğu yönünde. Bunun bir yanlış anlaşılma olduğunu Declassified'da çok çabuk öğrendim. Gerçek şu ki imparatorluk asla ölmedi. İngiltere, ABD hegemonunun yalnızca “küçük ortağı” haline geldi.
Ancak Londra'nın yardımcı statüsü önemsiz olduğu anlamına gelmiyordu. Londra Şehri'nin neoliberalizmi dünyaya yayan dünyanın finans başkenti olma rolü, BP (akaryakıt şirketi) ve BAE Systems ( İngiltere'de etkinlik gösteren savunma sistemleri şirketi) gibi kurumsal devlerin yanı sıra Birleşik Krallık'ın geniş askeri üs ağı, İngiltere’nin kıdemli ortağı için hala kritik bir emperyal rol oynadığını gösterdi.
Ancak benim için daha ilginç bir farkındalık, ABD imparatorluğunu oluşturan kurumlara ve bunların İngiltere’deki rollerine bakmaya başladığımda ortaya çıktı. Yıllarımı CIA, NED (Ulusal Demokrasi Vakfı) ya da ABD ordusu gibi kurumların, güçlerini genellikle zayıf devletlere karşı kullandıkları Küresel Güney'de neler yaptıklarının inceleyerek geçirmiştim. Bu çalışmaların çoğu The Racket'te belgelenmiştir.
Ama hemen gördüm ki, dünyanın büyük bir bölümünü sömürgeleştiren ABD imparatorluğunun altyapısı, neredeyse tüm hayatım boyunca yaşadığım ülkemi de sömürgeleştirmiş görünüyordu. Aslında İngiltere, bu kitap için dünya çapında incelediğim herhangi bir ülkeden daha fazla, Amerikan müttefikinin kontrolü altında görünüyordu.
Benzerlikler bununla da bitmiyordu. Nasıl ki ana akım medya “ABD imparatorluğu” teriminden asla bahsetmiyor ya da onun dünya meselelerindeki gerçek rolünü açıklayamıyorsa, aynı müesses nizam gazetecileri de ABD'nin İngiltere’deki etkisine dokunmuyordu.
FARKLI BİR ŞEY
ABD imparatorluğunun İngiltere’yi sömürgeleştirmesi, İşçi Partisi'nin Eylül 2015'te Jeremy Corbyn'i lider seçmesiyle iyice belirginleşti. Savaş ve emperyalizm karşıtı deneyimli bir siyasetçi ve aktivist olan Corbyn, İngiliz siyasi sistemi içinde aykırı bir isimdi. İngiliz müesses nizamının egemenliği için olduğu kadar ABD'nin Birleşik Krallık'ı bir vasal devlet olarak tutma kabiliyeti için de tehlikeliydi.
Noam Chomsky, İngiltere'nin ABD'ye olan geleneksel bağlılığının, “Jeremy Corbyn kısır bir medya kampanyasıyla yok edilmemiş olsaydı, modern tarihin çeşitli noktalarında farklı bir yol izleyebileceğini” yazmıştır. Ancak bu bir tesadüf değildi. ABD, “farklı bir yolu” neredeyse imkansız kılan bir İngiliz siyasi sisteminin inşasının ayrılmaz bir parçasıydı.
İNGİLİZ-AMERİKAN PROJESİ
Özellikle ilginç bir kuruluş, kendisini “farklı meslek grubu, farklı özgeçmiş ve siyasi görüşten geniş bir yelpazeden gelen 1.200'den fazla lider, yükselen yıldız ve kanaat önderinden oluşan transatlantik bir topluluk” olarak tanımlayan İngiliz-Amerikan Projesi (BAP) idi.
BAP'ı oluşturma çalışmaları; İşçi Partisi'nin başkanının -İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana Atlantikçi olmayan ilk İşçi Partisi lideri- Michael Foot olduğu 1980'lerin başında Londra'daki ABD Büyükelçiliği'nin finansmanıyla başladı. BAP'ın amacı, CIA'in İşçi Partisi solunun gücünden ve “anti-Amerikan” görüşlerinden endişe duyduğu bir dönemde İngiliz ilericilerini Amerikan yanlısı bir siyasi pozisyona itmekti.
2015'ten 2020'ye kadar Corbyn'in liderliğini açıkça eleştiren pek çok İşçi Partili isim de BAP'ta yer aldı. Corbyn, Foot'un 1983'te istifa etmesinden bu yana Atlantikçi olmayan ilk İşçi Partisi lideriydi.
CIA'in gizliliği kaldırılan dosyaları, istihbarat teşkilatının o dönemde İşçi Partisi'ndeki sola dönüşten ne kadar endişe duyduğunu gösteriyor.
CIA özellikle Foot'un 1983 genel seçimlerini kazanmasından endişe duyuyordu ve bir iç raporda “İşçi Partisi'nin çoğunlukta olduğu bir hükümetin ABD çıkarları için en büyük tehdit olacağı” belirtiliyordu.
BAP'ın kendi resmi tarihi, o dönemde “geleneksel İngiliz sol kanadının özellikle dış politika ve güvenlik konularında ABD'ye derin bir şüpheyle yaklaştığını” belirtmekte ve “bu dönem Michael Foot'un tek taraflı nükleer silahsızlanmaya kendini adamış bir İşçi Partisi liderliği dönemiydi” diye eklemektedir.
Tarihçi Stephen Dorril, Başkan Ronald Reagan'ın ABD silah kontrolü ve silahsızlanma ajansı direktörü Eugene Rostow'un 1982 yılında “büyüyen tek taraflı hareketten endişe duyduğunu” ve “CND'nin (Nükleer Silahsızlanma Kampanyası) çabalarını etkisiz hale getirmeyi amaçlayan İngiltere'de bir ... propaganda çalışmasının başlatılmasına yardımcı olduğunu” yazmıştır. Foot, Nükleer Silahsızlanma Kampanyası'nın (CND) kurucularından ve güçlü destekçilerinden biriydi; Corbyn ise on beş yaşından beri barış grubunun bir üyesiydi ve İşçi Partisi lideri olduğunda başkan yardımcısıydı.
Dorril, Washington Post'a sızdırılan ABD tarafsızlaştırma kampanyasının “üç şekilde yürütüleceğini” söyledi: kamuoyunu harekete geçirmek, kiliseler içinde çalışmak ve barış gruplarına karşı “kirli oyunlar” operasyonu. Dönemin CIA Başkanı William Casey, Avrupa'daki propaganda kampanyasını organize etmek üzere ABD Enformasyon Dairesi ile bir araya geldi.
Ancak 1985'te Foot'un yenilmesi ve BAP'ın kurulmasıyla birlikte CIA, İşçi Partisi'nin hala “ideolojik aşırılıklara meyilli kentli solcuların elinde” olduğuna dair endişelerini dile getirdi.
MEDYA
BAP ve onun Britanya'daki ilerici güçleri Amerikan yanlısı bir konuma getirmesi bana, hedef toplumları ABD kontrolü altında tutmak için sivil toplumun finanse edilmesiyle ilgili olarak dünyanın dört bir yanında gördüklerimi hatırlattı.
NED'in Birleşik Krallık'ta da çalıştığını ve medya gruplarını finanse ettiğini kısa sürede öğrendim - Corbyn'in İşçi Partisi liderliğine ilk kez seçildiği 2015 yılında ortaya çıkan bir şeydi bu. ABD Kongresi tarafından finanse edilen ve kar amacı gütmeyen bir kuruluş olan NED, 2020'ye kadarki beş yıl içinde yedi İngiliz bağımsız medya grubuna 2,6 milyon sterlinden fazla para aktarmıştı.
New York Times 1997'de NED'in “CIA'in onlarca yıldır gizlice yaptığını açıktan yapmak için kurulduğunu” yazmıştı. Buna “düzinelerce ülkede siyasi partileri, işçi sendikalarını, muhalif hareketleri ve haber medyasını desteklemek” için milyonlarca dolar harcamak da dahildi.
Soğuk Savaş'ın sona ermesinden bu yana NED büyümüş ve Bolivya, Ekvador ve Venezüella'daki demokratik hükümetler de dahil olmak üzere Washington'dan bağımsız hükümetlerin altını oymaya ya da ortadan kaldırmaya çalışmıştır.
GİZLİ YUMRUK
ABD sadece Britanya'daki siyasi sürece, medyaya ve sivil topluma müdahale etmiyordu. ABD imparatorluğunun gizli yumruğu, devasa Amerikan ordusu -ki gelişmekte olan dünyanın her yerinde konuşlandığını görmüştüm- Britanya'yı da işgal ediyordu.
ABD Hava Kuvvetleri'nin (USAF) Britanya'da daimi olarak konuşlanmış 9 bin 730 personeli olduğunu ve bu sayının hızla arttığını gördüm. Aslında Britanya; Güney Kore ve İtalya gibi tarihi ABD askeri karakollarını geride bırakarak, dünyadaki tüm ülkeler arasında en yüksek düzeyde üçüncü USAF personeline ev sahipliği yapıyordu.
Mart 2022'de Britanya'da toplam 12 bin 147 ABD askeri personeli bulunmaktaydı. Çoğunluğu Cambridgeshire'daki RAF Molesworth'daki istihbarat merkezinde olmak üzere 150 Amerikalı daha NATO ile birlikte görev yapmaktadır. ABD ordusunun, 52’si Amerikan büyükelçiliğinde olmak üzere Londra'da 100 personeli ve Birleşik Krallık genelinde açıklanmayan birçok yerde konuşlanmış 135 personeli vardı.
TAÇTAKİ MÜCEVHER
ABD'nin en büyük askeri varlığı Suffolk'ta 727 hektarlık bir alan olan RAF Lakenheath'tadır. RAF üssü olarak adlandırılmasına rağmen, USAF'a kiralanmıştır ve nüfusu ezici bir çoğunlukla Amerikalıdır. Burada 2022 yılında 5 bin 404 ABD Savunma Bakanlığı personeli görev yapmıştır.
Beş bin nüfuslu sıradan bir köy olan Lakenheath, doğrudan ABD üssüne bitişiktir ve açık bir Amerikan etkisine sahiptir. Türk berberler, dükkanlarının ön cephesinde İngiltere Bayrağının yanı sıra Amerikan Bayrağını gururla sergiliyor. Kenar mahallelerdeki Volvo araba bayisi sadece ABD askeri personeline satış yapmaktadır.
Sessiz High Street'teki kooperatifte Klara rafları diziyor. Klara, ABD uçaklarının son aylarda daha sık gelmeye başladığını söyledi.
RAF Croughton bir CIA üssü olmasının yanı sıra USAF'a ait bir iletişim istasyonudur ve Avrupa'dan ABD'ye yapılan tüm askeri iletişimin yüzde 25'ini sağlamaktadır.
KOMUTA VE KONTROL
Amerika Birleşik Devletleri, Washington'un uluslararası haberleşmeyi engelleyebilmesi ve İngiltere'den daha hızlı askeri saldırılar düzenleyebilmesi için İngiltere'deki hava üslerini geliştirmek üzere milyarlarca sterlin harcıyor.
Bazı yerler saldırı amaçlı bombardıman görevleri için merkez konumundadır. Gloucestershire'daki RAF Fairford, USAF'ın Avrupa'daki tek bombardıman uçağı İleri Harekat Merkezi ya da askeri üssüdür. Burada konuşlandırılan uçaklar “ABD ve NATO savaşçılarının tüm uçuş operasyonlarını gerçekleştirmelerini sağlamaktadır.” İngiliz hükümeti tarafından kullanıma sunulan üs, 2003 yılında Irak'taki savaş sırasında ABD bombardıman uçakları tarafından kullanıldı. Ben ziyaret ettikten hemen sonra, nükleer kapasiteli iki Amerikan B-52 bombardıman uçağı Avrupa anakarası üzerinde bir “hedef tespit” tatbikatı için RAF Fairford'dan ayrılırken görüldü.
Amerikan üslerinin çoğu RAF istasyonları olarak adlandırılıyor ve ABD tarafından kiralanıyor. Hudson, “Bu nedenle, üsleri oluşturan fiziksel binalar genellikle İngiltere Savunma Bakanlığı'nın mülkiyetinde olsa da, içlerinde olup bitenlerin çok azı İngiliz hükümeti tarafından kontrol ediliyor” dedi.
Birgün Çeviri Kolektifi tarafından Jacobin’den çevrilmiştir.