Abesle iştigal diye bir söz var mı? Var. Peki biz şimdi ne yapıyoruz? Abesle iştigal TDK’ye göre “yersiz yararsız işlerle vakit öldürmek.” Bir cümle ile de kullanımı örneklemiş: “Yazarlarımızın çoğu yalnızca kendi ürünlerinin ne amaçla üretildiğini sayıp dökerek bir anlamda abesle iştigal ediyorlar.” Cümle Turgut Uyar’dan. Mer’i, yani geçerli yasalara göre sandığa atılmış tercih oylarının, […]

Abesle iştigal diye bir söz var mı? Var. Peki biz şimdi ne yapıyoruz? Abesle iştigal TDK’ye göre “yersiz yararsız işlerle vakit öldürmek.” Bir cümle ile de kullanımı örneklemiş: “Yazarlarımızın çoğu yalnızca kendi ürünlerinin ne amaçla üretildiğini sayıp dökerek bir anlamda abesle iştigal ediyorlar.” Cümle Turgut Uyar’dan. Mer’i, yani geçerli yasalara göre sandığa atılmış tercih oylarının, -artık 17 bin mi, 18 bin mi, ne kadar olduğu önemsiz, çünkü temsili demokrasi kurallarına göre bir oy bile yeterli- çoğunu alan kişi seçilmiş midir? Seçilmiştir. “Hayır o seçilmedi 3000 oyla bizimki aldı” diyen kaldı mı? Kalmadı. Geriye ne kaldı? Kendi mantığı içinde bile tutarlı olamayan iktidar kaldı.

Bu kadar mı? Bu kadar. Bu durumda biz tartışarak, sayarak, saydırarak ne yapıyoruz?

Kazanılmış seçimi tartışarak abesle iştigal etmeyelim artık. Tartışmayı dayatarak, bizi başka bir zemine çekmek isteyen, şu sınırlı temsili demokrasiyi de devre dışı bırakıp, otoriter bir rejimin alt yapısının neredeyse tamamını hazır etmiş olanlara kendi elimizle yeni olanaklar sunmayalım. Tam tersini yapalım; halkın bu kısıtlı olanakları kullanarak verdiği yetkiye sahip çıkalım. Temsili demokrasi “bir oy bile fazla almışsanız, yetki sizindir” der. “Seçim yenilenirse gene kazanırız” türünden dikta yöntemlerini küçümseyen aymazlıklara kapılmayalım.

“Çıkalım gidelim, onları yalnız bırakalım, boykot edelim” diyen kardeşler, bunu büyük bir sevinçle karşılayacaklarından emin olabilirsiniz. Kuşku yok, hiç bir mücadele yöntemi kategorik olarak reddedilemez; kimi zaman boykot sonuç almak için gerekli, zorunlu tek yöntem olabilir; ama seçimi kazanmışsanız, kazandığınızı kendi elinizle teslim ederek, savunmakta acze düşerek geri çekiliyorsanız, bu türden yöntemler olsa olsa yenilginin tescili olur. Kendiliğinden oluşmuş gerçekten çok parçalı, ideolojik yakınlıklara dayanmayan geniş muhalefeti parçalayacak boykot türü yöntemlerle sonuç alınabileceğine gerçekten inanıyor musunuz? Kazandığınızı koruyamıyorsanız, boş bıraktığınız meydanı sonra nasıl geri alacaksınız? Bunca yıl geçti, boyun eğerek teslim ettiğimiz Taksim’de toplanabilme hakkını geri alabildik mi?

Mesele kazanılmış hakkı militanca savunabilmektir. Radikallik, hakkınızı savunmak, elinizden alınmasına izin vermemektir; siyaset alanındaki dalavereleri halkla paylaşarak, siyasi zemini, toplumsal protestoyla savunabilmektir. Seçimler, özü itibariyle kısıtlayıcı olan devletten kazanılmış bir özgürlük alanıdır. Yine de burjuva devlet, sistemin bekasını – sürekliliğini sağlama almak için artık hoşnut olmasa da devrimci zamanlardan kalma kurallara uymak zorunda kalır. Otoriter yönetim altındaki devletlerde ise eğer hâlâ yapılabiliyorsa seçimlerin önemi daha da büyüktür.

Şimdi işte o momentteyiz; sayarak saydırarak istedikleri sonucu almak isteyenlere karşı seçim sonuçlarını savunmak, zorbaca yöntemlere karşı radikal bir şekilde seçim sonuçlarını korumak şarttır. Geri çekilmek, sunulan zemini tartışmayı kabul etmek, tartışma zemininin yer değiştirmesine izin vermek, yenilgiyi kabul etmek demektir. Radikallik, kazanılmış hakkı ödünsüz, bir milim bile geri çekilmeden, örneğin, halkın artık seyircilikten hakkını bizzat savunmaya evrildiğini kanıtladığı türden kuşkusuz yığınsal, kesinlikle demokratik eylemlerle savunmaktır.

Geliniz, hakkımızı hukukumuzu savunmaktan vazgeçmeyelim, boyun eğmeyelim.

Abesle iştigal etmeyelim.