Baskıyı artıran iktidar, Basın ve Yayın Faaliyetleri genelgesiyle yeni bir OHAL ilan etti. ‘Değerler’ bahanesiyle hazırlanan genelgeyle tüm ülke susturulmak isteniyor. Genelgeye tepki gösteren medya ombudsmanı Faruk Bildirici, “Bu genelge, Erdoğan’ın medyaya karşı OHAL ilanıdır” dedi. Doç. Dr. Cop ise totaliter rejim hamlesi olarak değerlendirdi.

Abluka genelgesi

Hüseyin ŞİMŞEK

Açlık, yoksulluk, kriz, enflasyon, pahalılık ve salgın gibi problemler günbegün derinleşirken Saray rejimi, seçim öncesinde ülkeyi tamamen susturmaya yönelik yeni bir karara imza attı. Daha önce başta sosyal medya düzenlemesi olmak üzere çok sayıda tartışmalı sansür düzenlemesine imza atan iktidar, bu kez genelge yoluyla basına sansür dayatmasında bulundu. AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın imzasıyla Resmi Gazete'de yayımlanan “Basın ve Yayın Faaliyetleri” genelgesi RTÜK’ün ağır yaptırım kararlarıyla yetinmeyen rejimin baskı ve sansürün dozajını daha da artıracağını gösterdi.


Genelgede, isim verilmeden Fox TV’deki “Maske Kimsin Sen?” programı hedef alındı. Sadece bu programla sınırlı kalmayan genelgede, “Toplumun temel değerlerine aykırı unsurlar taşıdığı gözlenen ve son günlerde özellikle yabancı içeriklerin uyarlaması şeklinde ekranlara gelen televizyon programlarının toplum üzerindeki yıkıcı etkilerini bertaraf edecek adımlar ivedilikle atılacağı" belirtildi.

AĞIR YAPTIRIM TEHDİDİ

Genelgede ayrıca şu ifadelere yer verildi:

“Medya aracılığıyla milli ve manevi değerlerimizi yıpratmaya, aile ve toplum yapımızı temelinden sarsmaya yönelik açık veya örtülü faaliyetlere karşı Anayasa, kanun ve ilgili diğer mevzuatla düzenlenen müeyyidelerin gereği yerine getirilecek. Birtakım semboller kullanılmak suretiyle verilmeye çalışılan mesajlarla çocuk ve gençlerin zihin dünyalarını hedef alan yapımlardan onları koruyacak, aile ve çocuk dostu yapımlar teşvik edilecek. Toplumun geneline hitap eden bu tür medya içeriklerinin özellikle aile, çocuk ve gençlerimiz üzerinde oluşturacağı olumsuz etkilerin önlenmesi amacıyla ulusal ve yerel medya organlarının tehdit ve tehlike oluşturan bu tür yapımlarına karşı ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından gerekli tüm tedbirler gecikmeksizin alınacaktır."

ŞAHİN VAZİFE ÇIKARDI

Genelgenin ardından kendisine vazife çıkaran RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin, jet hızıyla harekete geçeceklerinin mesajını vererek, “RTÜK olarak bizleri bir millet kılan değerlerimize her daim sahip çıkacak, bu amaçla hareket eden tüm yayın kuruluşlarını da teşvik etmeye devam edeceğiz” dedi.

RTÜK ZATEN CEZA YAĞDIRIYOR

Genelgeye tepki gösteren medya ombudsmanı Faruk Bildirici, “Bu genelge, Erdoğan’ın medyaya karşı OHAL ilanıdır” dedi.

Genelgede son derece muğlak ifadelerin kullanıldığını ve içeriğin net olarak tarif edilmediğini kaydeden Bildirici, “Mesela, yabancı içeriklerin uyarlaması programlara karşı adım atılmasından bahsediliyor. Hangi programlar kastediliyor? Ne adımlar atılacak belli değil. Zaten RTÜK cezaları yağdırıyor. Onun dışında kriminal bir sorun olduğunda güvenlik güçleri adım atıyor. ‘Milli manevi değerleri yıpratmaya yönelik faaliyetler’ deniliyor. Bir yandan gözaltılar, tutuklamalar, saldırılar zaten oluyor. Bunların dışında ne yapılacakmış bilmiyoruz” dedi.

Medyaya baskının her geçen gün arttığına işaret eden Bildirici, “Zaten medyaya sürekli bir takım cezalar veriliyor. Böyle bir şeyi yapmaları, daha ağır bir takım yöntemlere başvurulacağı anlamına geliyor. Kendi anlayışlarını topluma daha fazla dayatacaklar. Herkesin üzerinde anlaştığı bir milli manevi değer yok” ifadelerini kullandı.

HUKUK VE ÖZGÜRLÜK YOK

AKP’nin Türkiye’yi hukuk devleti olmaktan çıkardığını kaydeden Meclis Adalet Komisyonu Üyesi, CHP Milletvekili Rafet Zeybek, Erdoğan eliyle özgürlüklerin yok edildiğini, basına müdahalenin de bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiğini ifade etti. Zeybek, şunları söyledi:

“Türkiye hukuk devleti olmaktan çıktı. İlgili genelge kabul edilebilir değil. Sadece basına karşı da değil, tüm alanlarda hukuksuzluklar artık sıradanlaştı. AKP iktidarı gitmeden hukuk devleti statüsüne geri dönmeyeceğiz. Bağımsız ve tarafsız kurumlar yok. Buna doğrudan iktidar partisi neden oluyor. İnsanlar ‘Ben özgürüm’ diyemiyor. Yandaş olmayan basına hukuki yöntemlere bile başvurulmadan yaptırımlar uygulanıyor. AKP Genel Başkanı, korkutma, sindirme politikasından vazgeçmeli. Biz özgür basını savunacağız. AKP’nin tam karşısında olacağız.”

BİR MÜDAHALE GENELGESİ

İktidarın “beğenmediği” programlara bu yolla beş kez program durdurma cezasının verilebileceğini, bu cezanın da ilgili programın bir daha yayınlanmaması anlamına geleceğini ifade eden RTÜK Üyesi Okan Konuralp de genelgeyi şu sözlerle değerlendirdi: “Hukuken ve medyanın evrensel ilkeleri açısından genelge fikir ve ifade özgürlüğüne, sanatsal özgürlüğe ve basın özgürlüğüne son derece muğlak ifadeler ve gerekçelerle müdahaleyi öngörüyor. Nihayetinde bu genelgenin, bir yönüyle de izlenmeyen, saygınlığı kalmamış, uzun süredir beklenen reytingleri alamayan iktidar medyası yapılanmasına avantaj sağlamak amacıyla kaleme alındığı, görülüyor. Reyting, tiraj ve buna bağlı olarak reklam pastasından en fazla payı alma mücadelesi var. Medya ekonomisi açısından vazgeçilmez olan bu mücadelede öne çıktığı görülen bazı kanallar, bazı yayın kuruluşları, bu ve buna benzer genelgelerle RTÜK’ün ya da Basın İlan Kurumu’nun kararlarıyla dezavantajlı duruma sokulmaya çalışılıyor.”

TOTALİTER REJİM HAMLESİ

Siyaset bilimci Doç. Dr. Burak Cop ise Erdoğan’ın genelgesinin “şifreli bir metin” olduğunu ifade etti. “Metni birkaç kez bile okusanız ve bağlamını dikkate almasanız neden bahsettiğini anlamıyorsunuz” diyen Cop, “Metnin belirsizliğine en iyi örnek, ‘milli kültür’ ifadesi. Türkiye gibi karmaşık bir toplumda ortak bir milli manevi değerler manzumesinden söz edilemez. Tarikat yurdunda kaldığı için intihar eden oğlunun ardından hala o tarikatı koruyan babaların da, bu gençler için ayağa kalkan milyonların da olduğu bir ülkedeyiz. Böyle bir ülkede ortak kültürden söz edilemez” dedi.

Doç. Dr. Cop, şu ifadeleri kullandı: “Burada, ‘milli manevi değerlere aykırı yayınlar ve ailelerin korunması’ gibi terimleri, bireylerin özgürce yaşamalarına karşı bir çaba olarak görüyorum. Adı söylenmese de LGBT karşıtı içeriği olabilir. Aile içi veya cinsiyetler arası ilişkilerde özgür ve bağımsız davranışların milli ve manevi değerlere aykırılık olarak tanımlandığını düşünüyorum. Toplumu bir kalıptan geçirme çabasının ileri bir örneği ile karşı karşıyayız. Siyasal alandan çok kültürel alana müdahale çabası olması, otoriter rejimden totaliter rejime geçiş çabası olarak görünüyor. Otoriter ve totaliter rejimlerde temel ayrım noktalarından biri şudur ki totaliter rejimler, insanların nasıl yaşaması, ne giymesi, nasıl davranması, cinsiyetler arası ilişkilerin nasıl olması gerektiği konularında da topluma dayatmada bulunur. Bu ilk defa da olan bir şey değil. Emareleri artan bir yoğunlukla görünüyor. Şaşırtıcı olduğunu söyleyemeyiz. Sanki siyasal İslam, istediği toplum tasarımına çok yaklaşmışçasına kültürel alana müdahale ediyor. Ama yolun sonuna geldiklerini görebiliyoruz. Ya 'giderayak yapabileceklerimizi yapalım’ diyorlar ya da gerçekten uzun yıllar ülkeyi yönetebileceklerini düşünüyorlar. Gerçeklikten kopma hali de söz konusu olabilir. Türkiye’deki ekonomik bunalım, siyasal, toplumsal ve ahlaki bunalım ile iç içe geçmiş durumda.”

***

Rejim daha fazla zor kullanacak

Genelgeyi değerlendiren Siyaset Bilimci Akademisyen Fatih Yaşlı, “Rejim açısında son derece işlevsel” dedi. Ülkenin genelgelerle yönetildiğini belirten Yaşlı, “Artık alışık olduğumuz üzere gece yarısı genelgeleriyle yönetiliyoruz ve bu da içinde bulunduğumuz rejimin karakterini gözler önüne seriyor. Aslında genelgelerle böyle bir düzenleme yapılması hem kanunen hem anayasal olarak mümkün değil ama dediğim gibi rejimin karakteri bunu bilinçli bir şekilde topluma dayatıyor. Üstelik bilinçli bir şekilde öylesine muğlak, ucu açık ifadeler kullanılmış ki, rejim açısından son derece işlevsel, keyfi bir şekilde yorumlanıp uygulanabilecek bir metin var karşımızda. Zaten RTÜK başkanı da sosyal medyadan yaptığı açıklamayla mesajın alındığını belirtmiş oldu” diye konuştu.
“Genelgenin bağlamına da dikkat etmek gerekiyor” diyen Yaşlı, “AKP içi güç ilişkilerinin bir yansıması olarak Adalet Bakanı Gül’ün tasfiye edildiği ve Soylu-Pelikan ekibinin mevzi kazandığı bir görevden alma ile aynı gece yayınlandı bu genelge. Bu da bize önümüzdeki günlerde, rıza üretmekte giderek zorlanan iktidarın zora daha çok başvuracağını, daha yasakçı ve baskıcı politikalar izleyeceğini gösteriyor. Yani bir yandan yargı alanında bir yandan medya alanında daha derinleştirilmiş bir kuşatma ile karşı karşıya kalacağız ve muhtemelen başka alanlara da yansıyacak bu süreç” ifadelerini kullandı.

KUTUPLAŞMA SİYASETİ

Yaşananları gündem değiştirme olarak yorumlamanın hatalı olduğuna dikkat çeken Yaşlı, “Genelgenin içeriğine gelince, bir süredir özellikle dini semboller üzerinden yeni bir cephenin açılma çabası ile karşı karşıya kaldığımızı, örneğin Sezen Aksu’nun bir şarkısı ya da Gülşen’in sahne kıyafetleri üzerinden “kültürel kutuplaşma”nın siyasetin merkezine yerleştirilmeye çalışıldığını görüyoruz. Bu elbette ki ekonomik krizin ve yoksullaşmanın yarattığı felaket niteliğindeki sonuçlara karşı iktidarın yanıtlarından birini oluşturuyor. Yani sınıfsal çelişkilerin derinleşmesinin üzeri kültürel kutuplaşmayı derinleştirmekten geçiyor. Ancak bunun hiçbir şekilde gündem değişikliği olarak görülmemesi lazım. Çünkü mesele “bunlar gündem değiştirmeye çalışıyorlar, görmezden gelelim” basitliğinde ele alınabilecek bir mesele değil. AKP zamana yayılmış bir şekilde kendi idealindeki rejim inşasına devam ediyor ve o rejim de dinselleşmeye dayanıyor. Dolayısıyla karşımızda gerçek, sahici bir gündem var” diye konuştu.

LAİKLİK SAVUNULMALI

Yaşlı sözlerini şöyle sürdürdü: “Uzun süre önce sosyal medyada şeriatın resmi olarak ilan edilmeyeceğini ama dinselleşme pratiklerini gündelik hayatın içerisinde görerek tecrübe edeceğimizi yazmıştım. Şu an ona uygun bir şekilde fiili bir rejim inşası ile karşı karşıyayız ve aynı zamanda din istismarı sömürünün, yoksulluğun, sefaletin üzerine örtülen bir örtü olarak görülüyor, böyle kullanılıyor. Söz konusu genelge de bu sürecin bir parçası. Eğer bu genelgeye de “aman sağ seçmeni ürkütmeyelim” diye yaklaşılırsa, bunun da gündem değişikliği anlamına geldiği öne sürülürse, iktidar partisi bunu çok daha ileriye taşıyacaktır. Erdoğan’ın son canlı yayında “Demokrat Parti’nin Atatürk’ü Koruma Kanunu çıkarması gibi biz de kutsallarımızı korumak için bir kanun mu çıkaralım” demesi gidişata dair bir ipucudur ve mutlaka ciddiye alınmalıdır. İktidarın din istismarına dayalı politikalarına sessiz kalmak, bunları görmezden gelmek ve bir panzehir olarak laiklikten, din istismarının engellenmesinden bahsetmemek, sanıldığının aksine iktidarın işine yarayacak, iktidar daha da hızlanarak yoluna devam edecektir.”