31 Ağustos’tan itibaren biz öğretmenler okullardayız. Okullara gittiğimizde bir kez daha gördük ki; MEB’in salgının başından bugüne tüm hazırlıkların tamamlanmış olduğuna dair yaratmaya çalıştığı algının yaşamımızda hiçbir karşılığı yok. Salgınla, sorunlarla baş başayız.

Yapılan açıklamalar, Millî Eğitim ve Sağlık Bakanlığı işbirliğinde hazırlanan "Covid-19 Salgınında Okullarda Alınması Gereken Önlemler Rehberi" ile yaratılmaya çalışılan algı ve bizim yaşadığımız gerçeklik…

Rehber; “Okula giriş, çıkış ve teneffüslerde sosyal mesafenin korunması için gerekli düzenlemeler yapılacak. Kapalı alanlarında farklı sınıf öğrencilerinin bir araya gelmesini en aza indirecek şekilde planlanma yapılacak” diyor. Bizim gerçekliğimiz ise 40-50-60 kişilik sınıflar, kalabalık okullar… 1,5 yıl süresince yeterli ek derslik sağlanmadı. Yeterli öğretmen ataması yapılmadı. Bize bu koşullarda fiziki mesafeyi sağlamamız öneriliyor.

“Havalandırma sistemlerinin bakımı ve filtre değişimleri zamanında yapılacak. Havalandırma mümkün olan en düşük hızla çalıştırılacak” maddesi ile kamu okullarının büyük çoğunluğunda olmayan havalandırma sistemlerinin bakımı ve filtre değişimlerini yapmamız öneriliyor bize…

Rehberde geçen “Okulun rutin temizliği sıklaştırılacak” maddesinin ise yıllardır ve salgında yeterli atama olmamasından kaynaklı şu an okulların önemli bir bölümünde olmayan temizlik görevlisi arkadaşlarımız istihdam edilmeden nasıl gerçekleştirileceği yine ayrı bir muamma…

23 Ağustos’ ta özel okullarda telafi eğitimi başladı. Salgında kamu okulları ile özel okullar arasındaki eşitsizlik daha da derinleşti. Milyonlarca öğrencimizin yaşadığı ciddi öğrenme kayıpları var. Bizim öğretmenler kurullarında yaşadığımız, gördüğümüz ise MEB’in öğrenme kayıplarının karşılanmasına yönelik bir hazırlığı dahi yok. Telafi eğitimi yapılacak mı sorusuna tek bir yanıt yok.

Açıklanan rehberde yazılanlar yalnızca kâğıt üzerinde, yapılan açıklamalar ise oluşturmaya çalışılan algının bir devamı sadece…

Yüz yüze eğitimin sürdürülebilir olduğu ülkelerde aşı, hijyen, havalandırma, fiziki mesafe; tüm önlemler bütünlüklü bir şekilde planlanıyor ve yaşama geçiriliyorken ve salgının başladığı günden bugüne aylar geçmişken öğrencilerimizin kamusal eğitim hakkından, eğitim emekçilerinin, öğrencilerimizin sağlık hakkından sorumlu olanların yapılması gerekenleri bilmemesi mümkün mü?

Hangi önlemlerin alınması gerektiği çok açık… Bu denli uzun bir zaman geçmesine rağmen yapılmama halinin cevabı da çok net. Eğitim her geçen gün bir hak değil, alınıp satılabilir bir meta, bir ayrıcalık haline getiriliyor. Kamusal eğitim, yüz yüze eğitim için alınmayan her önlem eğitimin piyasalaştırılması hattını hızlandırıyor.

Okullarda var olan koşullar salgın öncesi durumdan farklı değil. Bu koşullarda 6 Eylül’de yüz yüze eğitimin başlaması durumunda okullar tekrar kapanacak. Kaybettiğimiz her gün ise, kaybolan yaşamlar, umutlar; kaybolan bir nesil…

Öğrenci Veli Derneği haftalardır okulların açık tutulması ve alınması gereken önlemler için imza kampanyaları düzenliyor, okul nöbeti eylemleri gerçekleştiriyor. “Aç-kapa değil, sürdürülebilir eğitim istiyoruz” diyerek 3 Eylül Cuma günü çocuklarımızın eğitim hakkına sahip çıkan herkesi birlikte ses olmaya çağırıyor.

Bizim ülkemiz çocuklarımızın eğitim hakkı için mücadele edenlerin ülkesi aynı zamanda… Ancak biz mücadele edersek okullar açık kalacak, biz mücadele edersek salgında umutları ellerinden alınan çocuklar, gençler yeniden okullarına kavuşacak, biz mücadele edersek memleketin geleceği aydınlık bir gelecek olacak.