Elimde bir papaya ile sıramın gelmesini bekliyorum

Elimde bir papaya ile sıramın gelmesini bekliyorum. Burada kavun olmadığı için rakının yanında kavuna çok benzeyen papaya ile idare ediyorum. İki duble rakı ile şu melankolik akşam saatinin tadını çıkarmak için bu sıraya katlanıyorum.

Önümdeki kadın bebek maması dolu iki market arabasını iteliyor. Kasiyer bir yandan kasadan geçiriyor, diğer yandan çuvala dolduruyor. Bu sırada bir genç kadın “Bir tane bile bırakmamışsınız” diye söylenerek arabadan iki paket mamayı aldı. Bir Çinli’den hiç beklenmeyecek bir davranış; Çin kültürü için büyük kabalık. Diğer kadın “İstiyorsanız daha fazla alabilirsiniz” dedi. Galiba zıvana da işte tam bu noktada çıktı. HK’lu kadın sanırım kendi malı ile ona lütufta bulunuluyormuş gibi hissetti ki, işi sitemden feverana çevirdi.
Olay tam önümde olduğu için bana döndü ve “Kaç gündür bebek maması arıyorum ama raflar boş” dedi. Sonra Çinli kadına döndü ve “Ne kadar mama ve süt tozu varsa alıp götürüyorsunuz. Burada da bebekler var. Senin bebeğin yaşarken benimki ölsün mü” gibi bir şeyler söyledi.

HK’lu kadın benimle konuşunca sadece İngilizce kısmını, kendi aralarında konuştuklarında ise sadece Mandarin kısmını anladığım için ancak yarısını anlayabildiğim bir atışma dönüyor. Araları anlayabildiğim kadarıyla ben dolduruyorum. Üstüme yıkılan bu obdusmanlık rolünden nasıl sıyrılırım diye düşünürken, kasiyer yan kasayı açıp beni kurtardı.
Anlattığım hikâye birkaç yıl önce oldu. Yani, Çin’de bebek mamalarının içindeki bir zararlı madde nedeniyle çok sayıda bebek ölümü yaşandığı günlerde. Bebek ölümlerine yol açan skandalın ardından, HK’da bebek maması ve süt tozuna bir hücum yaşandı ve stoklar tükendi. İthalat kısıtlamaları nedeniyle Çin’e bebek maması giremiyor ama burada envai çeşidi mevcut. Çinli turistler piyasadakileri toplarken, fırsat kollayan açıkgözler depolardan kamyonla alıp götürdüler. Batıdan büyük miktarlarda bebek maması ihtal edildi ve gelen mamalar el altından Çin’e geçti. Bir süre sonra her şey normale döndü. Yaşananlar, küçük adamın küçük hesaplara dayalı “Çin ve Çinli (turist) düşmanlığı”na katkı yaptığıyla kaldı.

Başta uluslararası bazı giyim, aksesuvar vs markaları olmak üzere, buradaki birçok ürün Çin’de ya yok ya da çok kısıtlı. Dünyanın en azgın kapitalizmlerinden birinin hamisi olan ÇKP, kendi insanını kapitalizmin “marka bağımlılığı” gibi zararlı alışkanlıklarından korumaya mı çalışıyor nedir... Aslında Çin firmalarının yarattığı markaları kullanmalarını sağlamaya çalışıyor, niyet bu. Sıradan insanın zaten Çin malı kullanmaktan başka seçeneği yok. Fakat eli para görenler bu seçeneğe itibar etmiyor. Bir de yeni zenginlerin parayla ilgili görgüsüzlükleri ve şımarıklıkları buna eklenince, ortaya HK stoklarını tüketenlerin profili çıkıyor.

Fakat bu açıklama sorunu anlamak için yeterli değil. Uzun zamandır sıradan insanın da Çin’in onlara sunduğundan daha iyisini istediğini fark ediyorum. Ben bile Çin’e her geçişimde dostlarımın HK’dan istediği makyaj malzemesi, kahve, dergi vs gibi şeyler götürüyorum.

Hızlı tükenen stoklar ve yüksek fiyatlar için HK’lu “küçük insan” Çinli turistleri suçluyor. Fırsatçı firmalara iki laf etmek hiç akıllarına gelmiyor. Tıpkı çaresizlikten ucuza çalışan Suriyeli göçmenlere saldıran; ama onları boğaz tokluğuna çalıştıran fırsatçılara bir şey söylemeyi akıl edemeyen o faşist güruh gibi.

Marketteki HK’lu kadın Çinliler için “Burada inşa ettiğimiz düzenli toplumu yiyip bitiren açgözlü böcek sürüsü gibiler” dedi. Çok tanıdık birilerini çağrıştırıyor...