Bir sevgili arkadaşım eski bir zamanda demişti k; “Şiirlerinde ne çok kan var, kanı kes!”...

Bir sevgili arkadaşım eski bir zamanda demişti k; “Şiirlerinde ne çok kan var, kanı kes!”

Arkadaşımın uyarısından önce yazdığım bir metinde küçük bir hesaplaşmaya girişmişim: “Sızıntıyı kesmeye çabalıyorum. Yazı, kağıt sızıntısını. Mahkeme adı ile başlayan dilekçede kaç ölü, varsa, hepsi birden, yeniden kanamaya başlıyor. Kan, acı, kıyım, ölüm sızıyor.” (Kıyımın Kıyısında, Berfin Y.)

Hayatımızı kan bürümüşken, yazıdan şiirden uzak tutmak mümkün değil. Kapınızı pencerenizi kapasanız, yani kendinizi, dünyayı görmez ve duymaz hale getirseniz, böylesi bir “sorumsuzluk” halesi içine girseniz de, kan hepimizin hayatına sızacaktır.

Cebimde yirmi beş yıldan fazladır taşıdığım birkaç şiir var. Bunlardan biri; “Goya’dan artakalmış bir kabusa benzeyen/ Belanın yakıp yıktığı bir ülkede yazıyorum…/ Bir acı ve yara yığınında başka ne ki/ Kana bulanmış bir ülkede yazıyorum/ Bir meydan, doluyla gelen rüzgarlara açık/ Bir yıkıntı, ölümün cirit attığı.// Kana bulanmış bir ülkede yazıyorum/ Görüyorum sinirlerini, bağırsaklarını, kemiklerini/ Görüyorum, meşaleler gibi yandığını koruların/ Ve kaçışını kuşların yanan buğdaylar üzerinden// Nasıl, nasıl dersiniz çiçekleri anlat bize/ Nasıl dersiniz çığlıklar olmasın yazdığın şeylerde…// Kuşlar desem, anlatsam size/ Solan ağustos ayını kokulu yoncalarda// Rüzgar desem, güller desem/ Şarkım susar, susar hıçkırıklarla.”

Bu şiiri okuduğum kimi dostlara, yazılma zamanını ve hangi ülkeye ilişkin olduğu sorduğumda verilen yanıt hep “Türkiye ve günümüz” olmuştur. Soru zadece yakınlarda değil, son yirmi beş yılda farklı zamanlarda on-on beş kez sorulmuş ve yanıt değişmemiştir. Oysa şiir Aragon’a aittir. Fransa’da Nazi işgali yıllarında yazmıştır. Benim öznel anketime göre, ülkemiz koşulları Nazi dönemi koşullarıyla sürekli uyum göstermiş demek.

Şiir, seksenlerin başında bir yerde görüp bir saman kağıda kaydetmiştim. Çevirmeninden özür diliyorum. Çünkü adını not etmemişim. Öğrenir öğrenmez paylaşacağım.

Bir çatışmada toplam yirmi kişi öldü. Ülkenin yirmi genç insanın öldüğü vahim ve yanlış bir savaşta, bunca ölüm karşısında tuhaf bir matematik işlemi, insani olmayan bir hesaplama yapılıyor; ölüm “skor” sayılarına indirgeniyor. Üstelik “kahramanlar ve hainler” kümesi ve çıkarma işlemi ile. Hep söylenegelen; bir ölümün bile fazla olduğu, hiç ölüm olmaması gerektiği nutuklarının da sadece “nutuk” olduğu anlaşılıyor. Oysa, gerçekten de bir ölüm bile çok fazladır. Bir ölümde bile bir ülkeye yetecek kan ve acı vardır. İri puntolarla, iri sözlerle kan ve acı asla durmaz, tersine daha fazla kan ve acı kaplar bu coğrafyanın kara yüzünü…

Ölümün ilacı hala savaş olduğu sürece, şiirlere daha çok kan sızacak…

Haftanın şiiri; “Ama bizim memleketimizde şiir/ Yazık ki ölümle anlatılır biraz” (E. Cansever, Yerçekimli Karanfil, Toplu Şiirler-II, Adam Y.)