Birkaç ay sonra genel seçimler var. Ve ondan sonra, erken seçim benzeri bir sürpriz olmadıkça 4 yıl boyunca bir daha “sandık” yok. AKP için “2023 vizyonu”nu hayata geçirmek yolunda çok kritik bir viraj. Muhalefet partileri için de – belki HDP’yi ayrı tutmak kaydıyla – iktidara gerçekten aday olup olmama konusunda muhtemelen uzun süre için belirleyici olacak bir gösterge.

Geçtiğimiz 13 yılın bütün seçimlerinden farklı olarak bu kez AKP yeni bir genel başkanla halkın karşısına çıkacak. Bunun nasıl farklar yaratacağını kestirmek kolay değil, ama bu değişiklikten hepimizin yararına olan bir sonuç çıkarmayı denemek şimdiden mümkün.

Televizyondan canlı yayınlanacak bir açık oturumdan söz ediyorum. Gerçek demokrasilerde eksikliği kabul edilemeyecek olan bu gelenek, burada da mevcuttu. 2002 yılına kadar. AKP’nin muhalefet partisi olarak girdiği ilk ve son seçimden beri, lideri diğer liderlerle canlı yayında karşı karşıya gelmemeye özen gösterdi. Bu konuda iktidar tarafından gelen son açıklama partinin bir önceki liderine ait. Tam olarak şöyle: “Prensip olarak, seçim kampanyalarında Baykal ile herhangi bir açık oturuma çıkmaya gerek duymuyorum. İlkelerimiz, birbiriyle özellikle oturum adabı noktasında uyuşmuyor.” (Radikal, 23-05-2007)

Köprülerin altından çok sular aktı. Baykal artık genel başkan değil, Erdoğan da öyle. Ahmet Davutoğlu AKP genel başkanı olarak halktan ilk kez oy isterken, bir defa olsun rakipleriyle eşit şartlarda halkın karşısına çıkmayı prensip olarak göze alamayacak biri gibi görünmüyor. Sonuçta onca kuvvetli rakibin içersinden sıyrılarak geldi bulunduğu makama. Böyle bir meydan okumayı kabul ederek farkını ortaya koyabilir. Zaten dünkü fotoğraftan sonra belki de bir fark ortaya koymak zorundadır.

Mecliste grubu bulunan diğer partilerin buna bir itirazı olacağını sanmam. Ama daha heyecan verici bir ihtimal var: Bütün toplum kesimlerini öyle ya da böyle temsil eden 4 büyük partinin liderlerinin canlı yayında bir araya gelmesi, çok yakında taşınamaz ve sürdürülemez hale gelmesi beklenebilecek olan toplumsal kutuplaşmayı yumuşatabilecek, hatta, bütün katılımcılar için olumlu sonuçlara yol açabilecek bir potansiyel içeriyor. Rekabetin biraz olsun daha adil olmasını, seçmenlerin şu veya bu yönde fikir değiştirebilmesini mümkün kılacak bir açık oturum, gerçekten kendine güvenenleri korkutmayacağı gibi, pek de işinin ehli olmayan birileri varsa onları da çok net biçimde ortaya çıkaracaktır. Bundan kaçmak ise bir siyasetçi için ister istemez ikinci gruba girdiğinin itirafı değil midir?

Siyasette rakiplerin iddiaları, kavramsallaştırmaları bir yere kadar önemsenir, kabul, ama ortadaki manzaranın gerçekten kritik olduğunu da güç sahibi olanların kabul etmesi gerek: Sizin dışınızda kalan bütün kesimler demokrasi eksikliğinden bahsederken, basın özgürlüğünde 154’üncü sıraya düşmüşken, dünyanın (batının demiyorum, dünyanın) size bakışı ortadayken, eğer iktidarı sürdürecekseniz tarihinizin en zorlayıcı dönemine girecekken,  demokrasinin şekil şartları ile ilgili bile on yıllardır konuşulmayan şeyler gündeme gelmişken (trafo, kedi, mükerrer oy) bu seçim sürecinin olabildiğince adil bir biçimde yürütülmesi en çok sizin elinizi rahatlatacak aslında.

Bütün bunları ve yapılacak tercihlerin sonuçlarını değerlendirmek yine iktidarın elinde. Fakat en azından Bahçeli, Davutoğlu, Demirtaş ve Kılıçdaroğlu’nu aynı masanın etrafında, farklı geleneklerden gelen gazetecilerin ve birbirlerinin sorularına canlı yayında cevap verirken bir düşünün. Bu tablo “milli irade”yi rahatsız mı eder? “Ülkenin çıkarlarına” ters mi kaçar? Geniş çaplı bir kampanyayla bir liderler açık oturumu talep etmek, sonucundan da bağımsız olarak, bütün muhalefet partileri için anlamlı bir çaba olmaz mı?

Sayın Davutoğlu, siz de lütfen düşünün: uluslararası standartlarda birçok yönden ayıplı sayılabilecek bir çoğunluk rejiminin halkının en az yarısına düşman emanetçi lideri olmak mı, yoksa bütün rakipleri ve onu hiç onaylamayanlar tarafından bile bu meydan okumayı kabul ettiği için takdir edilen, gerçek bir siyasi kişilik olarak mı anılmak istersiniz, bütün bu delilik geride kaldığında?