Seçimlere bir ay kala son otuz yılın en başat sorunu olarak herkesin üzerinde mutabık kaldığı “Kürt Sorunu”nun henüz çözüm sathı mailine gir(e)mediği orta yerde bütün çıplaklığıyla duruyorken(!) siyasi partilerin seçim “vaat”lerinde ekonomi gözle görülür bir şekilde öne çıktı. Muhalefet partilerince; asgari ücretin 1100 ile 1800 lira arasında olacağı vaatleri ve bunun “gerçekçi kaynakları” paylaşıldı. İktidar da kendine göre küçük ölçekli de olsa bir şeyler vereceğini taahhüt etti.

Bunlar elbette herkesin politik dışavurumu hayli yüksek perdede olabileceği beklentisinin tavan yaptığı bir seçim atmosferinde bir anda gündeme düşmedi tabii ki! Arka planı var.

Ayakkabı kutuları ve kasalarda istiflenip hesabı kitabı verilemeyen, sonra da iktidarca bir şekilde gündemden düşürülerek sanki bu ülkenin yakın geçmişinde hiç yaşanmamış gibi faizi ile birlikte iade edilen paralar! Yine iktidar cephesinden cezaevlerinden tahliye ettirilerek adeta iade-i itibarla onurlandırılan kaynağı meçhul paraların “meşhur” sahipleri! Bütün bunları sevgili Ahmet Kaya’nın tabiriyle koca ülkede “Kör bir balıkçı (bile) gördü”. Gördü(k) de ne oldu. Hiçbir şey olmadı. Hayat, sanki bütün bunlar yaşanmamış gibi “pişkinlikler” komedyası şeklinde olanca seyriyle sürdü.

Ama vicdan sahipleri durmaz / durmuyor tabi. Geçen günler içinde Açık Toplum Vakfı, Koç Üniversitesi ve ABD Ohio Üniversitesi’nin desteğiyle Profesör Ali Çarkoğlu’nun sorumluluğunda “Haziran 2015 Seçimleri Türkiye Kamuoyu Dinamikleri Karşılaştırmalı Seçmen Eğilimleri Araştırması”nı yaparak kamuoyuyla paylaştı. 19 Mart ile 26 Nisan 2015 tarihleri arasında bir aydan fazla bir zaman dilimi içinde 49 ilde “Adrese dayalı nüfus kayıt sistemi”nden rastgele örneklem sistemiyle 2201 kişi üzerinden yapılmış çalışma. Çalışma 2002, 2007 ve 2011 tarihlerinde de yine aynı ekip tarafından yapılan araştırmaların karşılaştırmasını da içeriyor.

Araştırmaya göre; İşsizlik, geçim sıkıntısı, yoksulluk, enflasyon, ekonomik kriz gibi kaygıları Türkiye’nin en önemli sorunları olarak dile getiren seçmenlerin oranı %56 gibi bir sonuç veriyor. Demokrasinin işleyişi söz konusu olduğunda ise hemen her iki seçmenden biri “memnun olmayan”ların oranı %45 gibi bir rakama ulaşıyor. Ki bu rakam 2011 seçimlerinde %33’e tekabül ediyor(muş). Siyasi partiler üzerinden okuma yapıldığından muhalefet partilerini tercih ettiğini dillendiren seçmenlerin %75’i ifade özgürlüğünün olmadığını dile getiriyor. AKP seçmeninin %28 gibi bir oranı da “ifade özgürlüğünde sorunlar” olduğuna parmak basıyor.

Seçmenlerin %60’ı Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğuna vurgu yaparken bu oran HDP’de %80’e çıkıyor. Her üç seçmenden ikisi (%66) yeni bir anayasa için İktidar ve Muhalefet Partilerinin mutabakat’ının şart olduğunu ifade ediyor.

Garip bir algı ülkenin doğu ve batı yakası arasında ciddi bir “güvensizlik” olduğu gerçeğine parmak basıyor. Seçmenlerin yaklaşık %60’ı Kürt siyasi hareketinin nihai hedefinin bağımsız bir devlet kurmak olduğunu düşünürken, bu oranın HDP’li seçmenlerde ise sadece yüzde 33 seviyesinde olduğuna dikkat çekiyor.

Elbette araştırmada en önemli vurgu ekonomideki “Kötü gidişat”a dair. “Ekonominin durumu hakkında olumsuz görüş bildiren seçmenlerin oranı 2013 yılında %24, 2014 yılında %30’iken, 2015 yılında ise bu oran %48’e yükselmiştir. AKP İktidarının en başarısız bulunduğu üç konu başlığı işsizlik, Suriye politikası ile rüşvet ve yolsuzluk olarak dile gelmektedir.”

Eskiden ilkokul öğrencilerinin yılsonu karnelerinde “Hal ve Gidiş” diye bir sütun vardı. Öğrencilerin çok büyük çoğunluğunun hâl ve gidiş bir de intizam’ı genellikle Pekiyi olurdu. Genel kanı AKP ikitidarının başta ekonomi olmak üzere siyaset ve genel demokrasi üzerinden “Hâl ve Gidiş” dersinden seçmen tercihi açısından hayli kötü not alarak sınıfta kalacağı yönünde. Malum öğrenciler Haziran ayında karne alıyor. İktidar’da, muhalefet de karnesini seçimde seçmenlerden alacak.

İktidar, bu ülkede çöküşe doğru gidilen bütün zamanlarda olduğu gibi 2015 Nisan ve Mayısı’nda da seçmene referans olarak dini, İslamı, Kuranı işaret ediyor. O kadar pervasızca yapıyor ki; Kürtçesi henüz yayınlanmamış Kuranı elinde bayrak yapıp halka refere etmede ısrar ediyor.

AKP iktidarı bir yanıyla saltanata soyunup, öte yanıyla sarılacak tek silah olarak dine sarılmayı sığınılacak liman olarak görüyorsa muhalif kimliklere “ha gayret yüklenirsen gider” demekten ve sahiden yüklenmekten başka yol kalmaz.

Bu sebeple Açık Toplum Vakfı’nın bu isabetli çalışmasının zamanlamasını ve inandırıcılığını hayli gerçekçi buldum. Üzerinde ısrarla durulmalı…